Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Ey Balam Beni Derde Salan Var; Karabağ

Kaderde savaş muhabiri olarak gelişmeleri takip etmek de varmış. Bunlardan biri İran-Irak Savaşı, diğeri de Karabağ Savaşı. O yıllarda Ankara TRT Haber Merkezi’nde çalışıyordum. Karabağ Savaşına görev çıktı. Mütercim Eriz Oktar, Spiker Rahmi Aygün, rahmetli Kameraman Mehmet Güngör ile Bakü’ye gittik. Ben haber timinin sorumlusuyum. Henüz Moskova’nın bölgedeki hakimiyeti, Sovyetler yeni dağıldığından otoritesini çok kaybetmemişti. Ama her geçen gün Sovyetlerin dağılma süreci artarak devam ediyordu.

Bakü’de o günün şartlarında en lüks ve turistik yerlerinden biri olan Azerbaycan Oteli’ne yerleştik (1988). Her taraf dökülüyor, eşyalar kırık dökük. Oda kapısı zor kapanıyor. Aralıklarından içerisi görülebilecek kadar büyük. Suyu bile bulanık akıyor otelin. Her katta yaşlı ve kilolu bir Rus kadın gireni çıkanı kontrol ediyor. Azatlık Meydanındaki otelimizin karşısında aynı konumda bir otel daha var, ancak sıkıntı orada da mevcut. Şehir merkezindeki bir başka otelin ise bir katını Türkiye Büyükelçiliği kiralamış, diğer katlarını ise ABD. Ortalık ajan kaynıyor.

EMEKLİ ÖĞRETMEN SAVAŞA GİDİYOR

Önce etraftan doğru, eksik bilgiler topladık.

Ermeniler Dağlık Karabağ Bölgesini işgal etmiş. Yaklaşık dörtte biri büyüklüğünde Azerbaycan’ın. Bir milyonu aşkın insan göçe zorlanmış. Per perişan vaziyetteler. Karabağ’daki Azerbaycan vatandaşı siviller hunharca öldürülmüş; her taraf kan revan içinde, köyler ve tarlalardaki ürünler yakılmış, hayvanlar telef edilmiş. Bunları haber aldığımızda bile durumu anlayabiliyorduk. Laçin ve Suşa bölgesinde savaş devam ediyordu. Hocalı’dan sonra Kelbecer ve Fuzuli’deki katliamları yaşayanlardan öğreniyorduk ki durum tahminimizin üzerinde tamı tamına bir felaket. PKK Törer örgütünün de bölgede olduğunu ve Ermenilerle iş birliği yaptığını öğrendik. (Bu konuda “Yıldızlar Yeniden Parlıyor-Kayıhan Yayınları-1994 İstanbul” adlı eserimizde o günü yaşayan biri olarak çok daha geniş arka planlı bilgiler vardır.)

Ekibimiz sırasıyla savaş bölgesi Dağlık Karabağ’a gidiyor, ateş altında çekimler yapıyor, notlar alıyor, haber yapıyor ve Ankara’ya her gün aralıksız geçiyorduk. Bölgedeki gelişmeleri anında Türkiye’ye aktarıyorduk. Bir defasında Dağlık Karabağ’da savaşan yaşlı bir öğretmen ile tanıştık. Hafta sonları Bakü’ye evine dönüyormuş. Bizi davet etti. Kendisine sordum “Hocam bu yaşınızda Allah güç kuvvet versin maşallahınız var. Neden siz emekli olmanıza rağmen bu savaşa katılıyorsunuz? Bırakınız gençler bu görevi yerine getirsin.” Demiştim. Gözleri buğulandı ve “Mehmet Beg ben bu savaşa gitmezsem, öğrencilerim hiç gitmez. Ben onlara örnek olmalıyım. Çünkü Ruslar bizi alkole bulaştırdı. Gençlerimizin aklını çeldi. Çoğunu uyuşturdu. Onlara bu milli şuuru vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla kendim severek ve inanarak bu savaşa katılıyorum.” Dedi. Tespiti çok doğruydu. Otelimizdeki odamıza her akşam telefon geliyordu “Garı istersin; Rus var.. Ermeni var..” diye çeşitli milletleri sayarak aşağıya çağırıyor ve otelin girişine gelirsek görüşebileceğimiz hatırlatılıyordu. Otel yönetimi ve güvenlik de bu olaya sesini çıkarmıyordu. Peki otel odasındaki direkt telefonumuzu nasıl bulmuşlardı? Meğer bütün odaların telefonları otel girişinde liste halinde yazılı duruyormuş.  Aşağı indim. 20 yaşında bir genç. Sinirlenmiştim. “Sen ograşsın?” dedim. “He” dedi. Ograş, bölgede kavat anlamına geliyordu. Dedim “Arkadaşların, öğretmenlerin Dağlık Karabağ’daki cephede çarpışıyor, sen burada kavatlık yapıyorsun?” Cevabı küçük dilimi yutacaktım neredeyse “Onlar çarpışıyorlar, arkadaşlarımız oradalar ya, yetmez mi?”

HER GELİŞMENİN ARKASINDA RUSYA GÖRÜNÜYOR

Ruslar, Sovyet Rejimi vasıtasıyla gençleri uyuşturmamış aynı zamanda silikleştirmişti de. Rusya ilerisi için Azerbaycan’ı da yanında tutmak istiyordu. Moskova yanlısı Muttalibov’a karşı yapılan halk hareketi karşısında Moskova’ya sığınması da bunu gösteriyordu. Karabağ Savaşı, Ermeni zulmü, bölgenin işgal edilmesi Azerbaycan’da milli duyguların daha hızlı gelişmesine neden oldu. O günün şartlarında yeni bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın yeterli imkanları yoktu. Tam tersine Rusya, Azerbaycan’a değil de Ermenistan’a silah ve teçhizat yardımı yaparak bölgenin stratejisini çoktan planlamıştı. Bugün bile Rusya’nın Ermenistan’da 5 bin askeri bulunuyor. Havaalanı başta olmak üzere stratejik yerler Rusya’nın koruması ve güvencesi altında. Ermenistan’daki Rus üssünde balistik füzeler, MİG-29 savaş uçakları, S-300V stratejik SAM Sistemleri gibi önemli silahları da halen barındırılıyor.

30 yıldan bu yana Ermenilerin Dağlık Karabağ’ı işgalleri ise sürüyor. Arka planı da şöyle; Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Sovyetler zamanında Azerbaycan’a verildi. Ermenistan buna sessiz kaldı, gıkı çıkmadı. SSCB’nin dağılmayacağını zanneden ve bu tasarrufa pişman olan Rusya, Karabağ’ı bölgenin merkez üssü olarak öncelikle Türkiye’ye karşı gerektiğinde kullanmak istiyordu. Bugün gelinen nokta budur. Azerbaycan ise kendi topraklarına katılan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesini önemsedi ve milli topraklarına dahil oldu. Dilerim Nahcivan Özerk Bölgesi de bir gün evvel Azerbaycan’a katılır. Karabağ sorunu Moskova’da tartışılırken, SSCB’nin Dışişleri bakanı, daha sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı olan önemli diplomat Haydar Aliyev şakayla karıştırarak Moskova’daki resmi toplantıda bir anektod anlatıyor; “Dağlık Karabağ’daki suda yüzerken giysilerimi derenin kenarına bırakmıştım. Döndüğümde giysilerimin Ermeniler tarafından çalındığını gördüm!” Bunun üzerine Ermeni temsilci hiddetle ayağa kalkarak “Karabağ’da hiçbir zaman Ermeni olmadı, yalan söylüyorsun” diye öfkesini belirtiyor. Bunun üzerine Haydar Aliyev “Zaten ben de bunu öğrenmek istiyordum” diyerek tam bir devlet adamı, siyasetçi ve diplomat olarak öyle cuk diye yerine oturtuyor ki bu geçmiş zaman öyküsü hala konuşulur.

ORTADOĞU’DAKİ İSRAİL GİBİ, KAFKASYA’DA DA ERMENİSTAN

Ermeniler Karabağ’da korkunç bir katliam gerçekleştirmişlerdi. Ben Türkiye’ye döner dönmez intibalarımı kitaplaştırdım. Sonra hem merhum Elçibey ile, hem Özbekistan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey ile görüşerek bir teklifte bulundum “Geliniz dünya yazarlarını çağıralım, en azından Hocalı’daki Ermeni Katliamını görsünler ve bu edebi dillerde (roman, öykü, şiir, destan, sinema, tiyatro, müzik) anlatsınlar.” Açıklamamı Yörünge Dergisi kapak yaptı.  O günkü Azerbaycan’ın imkanları belki bugünkü kadar yoktu. Dilerim temennim gerçekleşir.

Gelelim bugüne, 2008 yılında ABD, Rusya, Fransa ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 5 ülke MİNSK Grubunu oluşturdu. Görevi Karabağ sorununu çözmek. Aradan 30 yıl geçti, bir adım mesafe alınmadı. Batı bunu hep yapıyor. İsrail’in orta doğudaki konumu gibi, Ermenistan’ı da Kafkasya da aynı şekilde düşünüyorlar.  Ermenistan fukaralık, işsizlik ve siyasi krizlerle boğuşan bir küçük ülke. En son seçimlerde hile olduğunu savunan muhalefet lideri batı yanlısı Nikol Paşinyan, Erivan’daki halk gösterileri sonunda başbakan oldu. Ermenistan 20 Temmuz 2020’de bölgede Rusya’nın organize ettiği askeri tatbikata da katılıyor. İşte buna güvenerek Azerbaycan’a ateş açıyor, bir general ve bir albay başta olmak üzere bazı askerleri şehit ediyor. Stratejik ortağı Putin, Ermenistan’a ABD’den daha fazla önem veriyor, silahlandırıyor, stratejiler çiziyor. İran ise Ermenistan’ın en yakın dost ülkesi. Bu saldırı karşısında Ermenistan hiç tahmin etmedikleri bir tepkiyle karşılaşıyor. Azerbaycan Ordusu 30 senedir işgal altında tutulan Dağlık Karabağ’ı almak için operasyon başlatıyor ve başarılı da olarak çok yeri işgalden kurtarıyor. Batının hiç hesap etmedikleri bir husus var ki artık Azerbaycan’ın muharebe yeteneği yüksek silahlı kuvvetleri var. Çok yakın bir zamanında da Türkiye ile ortak askeri tatbikat yaparak yeni bir tecrübe kazanmıştı.

İSRAİL DE ERMENİSTAN’I DESTEKLEYEN İRAN’A KARŞI AZERBAYCAN’DAN YANA

Ermenistan yönetiminin batı yanlısı Başbakanı Nikol Paşinyan Rusya’ya güvenmekle kalmıyor, Avrupa ve ABD’den de destek alacağını sanıyor. Ayrıca bu damardan beslenen “Karabağ Kliği”ni devreye sokuyor. Şımaran Paşinyan üstüne üstlük bir de Azerbaycan’ın ikinci büyük ve eski başkenti Gence’ye top atışları yaparak sivilleri öldürüyor. Oysa görünen ve yaşanan o ki Azerbaycan kurtardığı her karış toprak ile sadece ulusal haklarını geri almıyor, uluslararası toplumun da çirkinliğini, büyük ayıbını yüzüne vuruyor. Başkan İlham Aliyev açıklamalarıyla “30 yıl daha beklemeyeceklerini” vurguluyor. Hiç düşünmedikleri bir başka husus ise İsrail Ermenistan’a arka çıkan İran’a karşı kendi güvenliğini sağlamak üzere Azerbaycan’a  antiradyasyon özellikli Harop taarruzi Sihalar ve 300 km menzilli Lora taktik balistik füzeler başta olmak üzere bir çok oyun değiştirici silah satıyor. Azerbaycan da kapasitesini NATO standardına yükseltiyor. Bakü de bunları kullanmayı tez zamanda öğreniyor.

Özellikle ve ısrarla 30 yıldır hiçbir çözüm getiremeyen Rusya ve MİNSK Grubu üyesi diğer batılı ülkelerin ateşkes teklifleri de böylece havada kalıyor. Azerbaycan’ın saldırı karşısında işgalci Ermenistan’a karşı başlattığı operasyon sanırım ülkü bütünlüğü sağlanana, eski milli topraklarını alana kadar devam edecek.

İran’ın, Batının ve Rusya’nın tuzaklarına düşen, Birleşmiş Milletler kararına uymayan Ermenistan’a böyle bir ders gerekiyordu.  Aynı tuzakta yuvarlanan Yunanistan da sanırım bundan bir ders çıkarır. Pakistan’ın da aralarında bulunduğu “Biz üç devlet tek milletiz” demeci keşke Türk Keneş’inin (Konseyi; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan) de böyle açıklamalarıyla daha da kuvvetlense. Sabır ve heyecanla bekleyeceğiz.

Azerbaycan’ı defalarca ziyaret ettim. Son defa 2014’de “Türk Dünyasını Aydınlatanlar; Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavit Uluslararası Bakü Sempozyumunu organize ettim. İnşallah bu defa da Dağlık Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtulmasını kutlamak üzere giderim. Ayrıca programımızda olan ve Bakü’de gerçekleştireceğimiz Türkiye ve Azerbaycan Milli Marşları Uluslararası Sempozyumumuzu da hayata geçiririz. Can Azerbaycan’ın kahraman silahlı kuvvetlerine ve halkına selam olsun.