Yaman ARIKAN

Dilbilimci - Yazar

Kur'ân Nedir?

(DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

Şimdi bu durumda yapacağınız doğru ve faydalı hareket nedir. Günlük yiyecekleriniz arasına acılı, ekşili, kızartmalı,... yemekleri sokmamak; daha ziyâde süt bal,., gibi yiyecekler yemek değil mi? Ama siz böyle yapmıyorsunuz. Sağlık kitabında yukarıdaki cümleleri okuduğunuz ve kendiniz de ülserden muztarip bulunduğunuz halde, sofra başına oturduğunuzda, gelsin kızartmalar, gelsin acılı - ekşili yemekler" diyorsunuz. Sâdece böyle hareket etmekle kalmıyorsunuz. Üstelik bir de, sağlık kitabındaki o cümleleri dilinizle okuduğunuz için râhatsızlığınızın iyileşeceğini sanıyorsunuz. Günler, aylar, yıllar, böyle geçiyor. Siz de bu yanlış hatâlı hareketinize devam edip gidiyorsunuz.                                      

Diyelim ki, bir an için bronşitten muztaripsiniz. Sağlık kitabınızı zaman zaman okuduğunuz gibi, bu sefer yine okudunuz, bronşit bahsine gelince, meselâ karşınıza şöyle birkaç cümle çıktı:

Bronşitten muztarip olanlar kendilerini üşütmeli, fazla soğuk şeyler içmemeli, sık sık ıhlamur,... gibi şeyler içmelidir..

Şimdi, bronşitten muztarip olan sizlerin yapacağı şey; kendinizi üşütmemek, soğuk şeyler içmemek, daha ziyâde ıhlamur vesâire gibi sıcak şeyler içmek midir, yoksa ara - sıra sağlık kitabını açarak, bronşit bahsinde yukarıdaki cümleleri okuyup, peşinden de istediği gibi hareket etmek ve "sağlıkla alâkalı o cümleleri dilimle teleffuz ettim" diyerek râhatsızlığının geçeceğini sanmak mıdır?

Bir başka misâl daha:

Kabul edelim ki bir an için hastalandınız. Doktora gittiniz. Doktor sizi muâyene etti. Rahatsızlığınıza bir teşhis koydu ve meselâ dedi ki:

- Böbreklerinizde kum var. Size bir ilâç vereceğim. Onu kullanacaksınız. Râhatsızlığınız geçecek.

Ve, reçeteyi yazdı. Elinize sıkıştırdı.

Siz, doktorun verdiği bu reçeteyi aldıktan sonra ne yaparsınız? Doktorun ifâdesine göre, onun içinde, sizin râhatsızlığını giderecek ilâcın veya ilâçların ismi vardır. İhtimâlleri sıralayalım:

1- Reçeteyi camlatıp - çerçeveleterek evinizin veya dükkânınızın bir köşesine asar mısınız?                          2- Bir dolaba, bir çekmeceye, bir rafa veya bir torbaya koyarak zaman zaman onu oradan çıkarıp içindeki ilâçların ismini okur ve yine yerine koyar mısınız?                                                                3- Yoksa, doktordan ayrılınca hemen bir eczâhâneye veya ilâçların satılmakta olduğu herhangi bir yere giderek reçetede yazılı ilâçları alıp ta'rifeye uygun olarak kullanır mısınız?

Aziz okuyucularım, daha önceki paragraflarda mütehassıs bir tabibin yazmış olduğu bir tıp - sağlık kitabından bahsetmiş ve, "Bedenler için böyle bir kitap ne ise, ruh'lar için de Kur'ân odur" demiştik. Gerçekten öyledir. Kur'ân; bütün ictimâi dertlerimizin, meselelerimizin, sıkıntılarımızın, ıztırâplarımızın, ... sebebi olan ruhi - ahlâki hastalıklarımızı ve bunların tedâvi yollarını bize teker teker gösterir. Onun altı bin altıyüz küsur âyetinden herbiri âdetâ bir veya birkaç derdimizin devâsı, ilâcıdır. Hem de ilâhi birer teşhis neticesinde verilmiş ilâhi birer ilâç!.. Demek ki teşhis de, gösterilen tedâvi yolu da, verilen ilâç da mutlaka doğru ve isâbetli. Hâl böyle iken, acaba bugün İslâm milletleri niçin baştanbaşa maddî -mâ'nevi perişanlık, sefâlet ve keşmekeş içinde? Niçin bu milletler, ellerinde her içtimâi derdin devâsını ihtivâ eden Kur'ân gibi ilâhi ve muhteşem bir kitap varken gerek fertler olarak ve gerekse cemiyet olarak ruhî - ahlâkî sefâlet ve perişanlıktan bir türlü kurtulamıyorlar? Bu soruların cevâbını, müslümanların bugün Kur'ân karşısındaki tavırlarını göz önünde bulundurarak, biraz önceleri bedenler için vermiş olduğumuz misâllerde bulabiliriz. Bununla beraber, daha açık bir şekilde belirtmemizde fayda vardır.

 Gerçekten bugün İslâm milletleri, ellerinde Kur'ân gibi ilâhi bir kitap olmasına rağmen yürekler acısı bir ruhi sefâlet ve perişanlık içindedirler. Bunun sebepleri:               (DEVAM EDECEK)