Prof. Dr. Hüsniye CANBAY TATAR

Akademisyen

Dine Dönen ya da Dinden Dönen Küre

Küreselleşme, çok bahsedilen bir kavram olduğu gibi, hakkında çok soru sorulan da bir konudur. Ne zaman başladığı, ne olduğu, hangi noktalara temas edeceği, hangi istikametlere yöneleceği; kendi içinde bir dönüşüm mü, kısmi bir değişim mi, bir durum mu, yoksa bir söylem mi olduğu; dünyaya devasa bir aynanın tutulması mı, yoksa onun topyekûn bir kalıba dökülmesi mi; kaçınılmaz bir son mu, rıza gösterilmesi gereken bir bağlılık yoksa karşı konulması gereken bir bağımlılık mı yaratacağı; üretim veya yeniden üretim mi; gönderge ya da gösterge mi; gönderenin niyetine mi uygun, alıcının yorumuna mı açık olmalı; ben mi yoksa biz mi? vs. Bu liste daha çok uzatılmayı hak eden bir durum ya da kısadan kesmeyi gerektirecek bir hayal, bir kurgu olabilir. İnsanoğlu, bir rüya da görüyor, bir kâbusun sayıklamalarını da yaşıyor olabilir. Bakanın durduğu yere göre değişen ya da hakikaten göremediğimiz bir durum karşısındayız. Bir kelebeğin kanat çırpışının, dünyanın diğer ucunda fırtına kopardığı hissedilir veya hissedilmez ama herhangi bir haber, anında duyulmaktadır. Ekonomik bağlılık ve iletişim teknolojileri dünyayı şu ya da bu şekilde bağlamakta, hiç değilse, etkisi daha çabuk hissedilmektedir. Ancak, diğer yandan, hep çevre olarak kalan ya da böyle adlandırılan yerlerin de seslenebilme imkanı olduğu en azından teknolojinin bu rolü üstlendiği söylenmektedir. Böylece, küresel-yerel uzlaşması ya da zıtlığı, epeydir gündemi meşgul etmektedir.
Soğuk Savaş’ın bitmesiyle ortaya çıktığı söylenen küreselleşme, bir anlamda, Anglo-Amerikan tarzı kapitalizmin, başka bir ifadeyle, Amerikan kültürel simgelerinin küreselleşmesi şeklinde cereyan etmektedir. Bu bakış, zeytin ağacı ile sembolize edilen yerelin de, gözden uzak tutulmadığı ve küreselleşme şeklinde ifade edildiği bir süreç; büyüme ve çeşitlenmeyi, faydalı bir şekilde sağlayan amaç olarak da gösterilmektedir. Ancak, bu Amerikan kültürünün ezilmesine izin verilmeden ve yerelin, küreselin bir parçası haline getirilmesi şeklinde ortaya konmaktadır. Akıncılarının Hollywood ve Mc Donald’s olduğu bu küreselleştirici güç, geleneksel fatihlerin tersine, dünyaya boyun eğdirmekle yetinmiyor, kendileri gibi olunması hususunda ısrarlı davranıyor. Zira, dünya, demokratik ve kapitalist olmak zorundadır, anlayışından hareket edilmektedir. Böylece, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, sosyalist ideolojik alternatiflerin kapitalizm karşısında gücünü yitirmiştir. Bunun sonucu olarak, iktisat politikalarında sosyal yönün dikkate alınması gereği de ihmal edilebilir kılınmıştır. Dolayısıyla, küreselleşme millî, bölgesel ve küresel çapta toplumların mukavemetsiz kesimlerini göz ardı etmekten bir zarar görmemektedir.
Bir anlamda eskinin devamı, bir anlamda da eskinin yenisi olan bir kavramdan bahsedilmektedir. Buradan hareket, ister istemez tamamlanmamış bir proje olarak moderniteden, geç kapitalizmin kültürel mantığından ve postmodernizmden, bahsetmeyi gerektirmektedir. Yukarıdaki sorulardan, onlara verilen cevaplardan ve bugün için yapılan nitelendirmelerden, farklı isimlendirmelere ulaşılmaktadır. Ancak, küreselleşme farklı isimlendirme veya buna muhalif olma açısından, savunanları kadar karşı çıkanlarının da uzak duramadığı bir kavramdır. Bu bakımdan, modernleşme, onun temelinde yer alan sekülerleşme, bilim ve birey anlayışı, bu tartışmalara etkisi bakımından; postmodernizm, hem modernizm ile ilişkisi ve ötesi olma çerçevesinde, hem de küreselleşme tartışmalarının, kültürel yönü ve yeni okumaları açısından ele alınmıştır. Ancak, bütün bunlar post nitelemesinden önceki durum ve anlayışların tamamen ihmal veya inkâr edilmesi anlamına gelmez. Bu bakımdan, dinin küreselleşme açısından konumunun tespiti amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu kavramların tanımlanması ve yorumlanmasından ziyade, dini konumlandırmaya etkisi açısından ele alınacaktır. Bu bakımdan, dinin gündeme taşınmasına yol açan ve dine ifade imkânı sağlayan, bazı açılardan da meşru bir zemine taşıyan cepheleri üzerinde durulacaktır. Makalede, küreselleşme anlayışları çerçevesinde, dinî arayışların yeri ve rolü, bu açıdan ele alınmaktadır.