Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türk, Türk’ü Satmaz! Satmamalı…

Almazbek Atambayev, Kırgızistan Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı seçildikten kısa bir süre sonra ilk resmî ziyâretini Türkiye’ye gelerek gerçekleştirdi. Samîmi ve sempatik halleriyle Türk milletinin gönlünü kazandı.

O’nu asıl sevdiren başka bir şey vardı. Dikkatlerden kaçtı. Magazinden başını alıp da ciddî memleket meseleleriyle alakadar olma fırsatını bulamayan renkli basın, haberi ıskaladı.

Almazbek Atambayev, TBMM’de yaptığı basın toplantısında: ‘Türk, Türkü satmaz, satmamalı’ diyor. Bu söz, ‘Bizi Rusya’ya muhtaç etmeyin’ demektir.

Aklımızı kullanıp (ki aklımızı kullanmak, Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in bize emridir. 200’e yakın âyette: ‘Aklınızı kullanın’,  ‘Siz hiç akletmez misiniz?’, ‘Aklınızı niçin kullanmıyorsunuz?’ şeklinde yer alır.

Evet! Aklımızı kullanıp bu sözü genişleterek ve daha geniş bir coğrafyaya teşmil ederek;

Doğu Türkistan Türklerini satmamalıyız.                                                                                                             
Irak Türklerini satmamalıyız!                                                                                                                         
Ahıskalı Türkleri satmamalıyız!                                                                                                                       
Suriye Türklerini satmamalıyız!                                                                                                                        
Kırım ve Kazan Türklerini satmamalıyız!                                                                                                                   
Kafkaslarda ve Altaylarda, Balkanlarda ve Rumeli’de yaşayan Türkleri satmamalıyız.

ABD, kendisinden on binlerce kilometre uzaklıktaki Irak’ta, Suriye’de bir hareketlenme olduğunda, ‘benim güvenlik meselemdir’ diyerek müdâhale ediyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun, ‘Ben Türk’üm’ diyen her insanın güvenliği, aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğidir. Onlara sâhip çıkamazsak, yakın veya uzak bir gelecekte Kıbrıs’a, İzmir’e İstanbul’a ve nihâyetinde Ankara’ya da sâhip çıkamayız.

1828’de, Ruslar 250 yıllık Türk yurdu Ahıska’yı işgal ettiklerinde; Ahıskalı Halk Şâiri;

Ahıska bir gül idi gitti                                                                                                                              
Bir ehl-i dîl idi gitti,                                                                                                                   
Söyleyin Sultan Mahmud’a                                                                                                                             
İstanbul kilidi gitti.

Diye şiir yazıyor. Bu sâdece şâir hassasiyeti değildir. Aklını kullanmaktır.

Hatırlayalım: İstanbul 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar ay farkıyla 5 yıl düşman işgalinde kaldı. 5 yıl, İstanbul’un kilidi, düşmanlarımızın elinde iki. Şâir, 1828’de İstanbul’un kilidi gitti diyor. Söylediği, 90 yıl sonra gerçek oluyor.

Evet! Târih, geçmişte yaşanan hâdiseleri kronolojik sıra ile veren bilgi sepeti değildir. Ders alınarak geleceği tanzim etmemize yarayan bir ilimdir.

Mehmet Âkif ikaz ediyor: Ders alınmazsa târih tekerrür eder.                                                                     
Aklımızı kullanacağız, târih tekerrür etmeyecek.