Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Bir Sempozyumun Ardından

Mehmet Akif Ersoy’un doğumumun 148., vefatının 85., İstiklal Marşımızın TBMM’de kabulünün 100. Yılını idrak ediyoruz. Yılın bitmesine daha iki ay var. Dilerim bu sene de 2011’deki Mehmet Akif Ersoy Yılı gibi tamamlanmaz. Bir farklılık ortaya çıkarır.

2021 İlkbaharından çıkmak üzereydik. Epeyi süredir ikamet ettiğim KKTC’de Girne Ozanköy’de idim. Prof. Dr. Arzu Terzi ve Prof. Dr. Cezmi Eraslan hocalarımızdan bir davet aldım. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi olarak gerçekleşecek “100. Yılında İstiklal Marşı ve Mehmet Akif” konulu uluslararası sempozyuma böylece “Mehmet Akif Ersoy ve Safahat’ın Tanıtımı ve Dünya Dillerine Tercüme Sorunu” başlıklı tebliğimle iştirak ettim. 18-19 Ekim 2021 tarihlerinde iki gün süren sempozyumun açılışı yüzyüze, sonraki 7 oturum ise zoom ile yapıldı.

Böylesi etkinliklerin nasıl zor gerçekleştiğini, içinde kaynak kadro ve imkanlarının yeterli olmaması dolayısıyla fedakarlıkların daha çok öne çıktığını, 13 ayrı uluslararası sempozyumun içinden birisi olarak anlamam hemen mümkün idi. Bu sempozyum koronalı günlerde pek faydalı oldu ve çok başarılıydı. Baştan sona izledim. 30 kadar tebliğ sunuldu. Tümü de dolu dolu idi. Hiçbiri tekrar değildi. Özellikle yeni ve genç akademisyenlerin sunumları, kıdemli hocaları gibi yarınımız için daha da umut verdi. Böylesi toplantılarımıza da önemli bir kazanım oldu. Üç de sivil isim (bendeniz, Beşir Ayvazoğlu ve Mehmet Rüyan Soydan) bu programın dikkat çeken bir başka yönü idi. Bittabi sevindim. Bu ara her soruna hızır gibi yetişen Dr. Sinem Serin ve etkinlik mutfağındaki diğer kahramanların da gayret ve başarılarını gördüm.

BÜTÜN MAĞDUR VE MAZLUM MİLLETLERİN MARŞI

Yabancı ülkelerden gelen üç katılımcı vardı. Makedonya Elbasan Üniversitesi’nden Dr. İlirjama Kaceli ve Balkanlardan bir başka akademisyen Doç. Dr. Şener Bilali tebliğlerini sundular. Ancak Mısır’dan Prof. Dr. Hazem Sait Muhammet Montasir gelemedi veyahut teknik olarak zoma bağlanamadı. Oysa tebliği çok önemli idi. Konusu da 6 Arap Milli Marşı’nın Türk İstiklal Marşı ile mukayesesiydi.

Prof. Dr. Hazem Sait Muhammet Montasir İstanbul’daki bir başka uluslararası sempozyumda (12 Mart 2012)sunduğu tebliğde “Türk İstiklal Marşı bütün mağdur ve mazlum milletlerin de, coğrafyamızın da milli marşıdır. Dolayısıyla benim de marşımdır” demişti.

Rahatsızlığı dolayısıyla tebliğini gönderen ancak sunamayan Prof. Dr. Nurullah Çetin ise İstiklal Marşımızın arka planını anlatacaktı. Telefon açarak kendisine hem “geçmiş olsun” dedim ve hem de sordum “Sunumunda neler söyleyecektin?” Prof. Dr. Nurullah Çetin tebliğinde

İstiklal Marşı’nın 10 kıtasının da Kur’an ve hadislerden ilham alınarak yazıldığını, bunların referanslarını tek tek inceleyip ortaya çıkardığını söyledi. Gerçekten İstiklal Marşımızın “Korkma” ile başlayan bölümü İslam Peygamberiyle Hazreti Ebubekir’in Hıra Mağarasına sığındıkları sırada, müşriklerin onlara yetişmesi üzerine inen ayetin “La Tahzen-Korkma” diye başladığını “İstiklal Marşını Anlamak” adlı kitabında belirtmişti. Söz konusu tebliği bunun devamı niteliğinde olmuş.

YENİ VE TAZE BİLGİLENDİRMELER

Sempozyum sonrasında notlarıma baktım. Tebliğlerde sunulan bu önemli tespitleri sizlerle paylaşmak istedim. Böylece, gürül gürül akan düşünce ırmağından birer tas alarak fikir tenceremi doldurmaya çalıştım. Tebliğleri satır başlarıyla sıralarsam eskilmezlerimi tekrar ettim, ayrıca yeni, çok taze bilgiler öğrendim;

*İstiklal Marşımız anayasanın teminatı altındadır. Hem güfte ve hem de beste yarışması aynı anda başladı ve her biri için 500’er TL armağan verilmiştir.

*İlk Osmanlı marşı ise Mahmudi’yedir. Bunu Hamidiye, Mecidiye ve Muradiye Marşları takip etmiştir. Sultan 2. Mahmut zamanında başlayan Osmanlı Arması çalışmalarını Sultan 2. Abdülhamit tamamlayarak son kararı vermiştir. Sultan Abdülaziz çok iyi vals yapardı. Sultan 2. Abdülhamit ise batı müziğini tercih ederdi. Sultan Reşat hep geri planda kaldı. İttihat ve Terakki önde göründü.

*İstiklal Savaşı kahramanlarından Kazım Karabekir en entelektüel olanı idi. Her konuyla alakadar olmuş ve ilgilenmiştir. Kendisi de “Ya İstiklal Ya Ölüm” adında bir İstiklal Marşı yazmış, bestelemiş, yetim talebelere okutarak plağa aldırmıştır. Karabekir Paşa’ya göre; muhterem olan millete ”arkadaş” denmez, “ kim bilir?” ve “medeniyete canavar” da denilmez. Akif’in İstiklal Marşı bir ilahi gibi. Halkın seviyesine göre değil. Mevcut besteyi kendileriyle savaştığımız ecnebiler ve Fransızlar nasıl anlar?

*İstiklal Marşı’na karşı zaman zaman değiştirilmek için girişimler başlatılmış, Ulus Gazetesi kampanya açmış, ama netice alınamamıştır. Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu Marşı da İstiklal Marşı olarak kaleme alınmıştır.

AKİF VE KAZANLI ALİMLER

*Mehmet Akif’in Başyazarı olduğu Sıratımüstakim ve Sebilürreşat Kırım, Kazan, Bakü ve Yeni Delhi’ye kadar gitmiştir. Kazanlı alimler yazılar yazmıştır. Ama Kazan Matbuatında Mehmet Akif ile alakalı bir yazıya rastlanmamıştır. Fakat Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi’nin bazı eserleri Kazan Tatarcasına tercüme edilmiştir. Oysa Kazanlı Alimler İstanbul’a geldiklerinde Sebilürreşat İdarehanesine gidiyor, Akif ile görüşüyorlardı.

*Japon sevgisini Müslümanlara Kazanlı Alim Abdürreşit İbrahim Sebilürreşat’taki yazılarıyla sağlamıştır. Abdürreşit İbrahim Mehmet Akif’e “Afrika ve Türkistan’a gitmelisin, oradaki Müslümanları da uyarmalısın” dediğinde İstiklal Marşı Yazarı “Beni de senin gibi serseri mi yapacaksın?” demiştir. Safahat’taki Süleymaniye Kürsüsü’nün fikir babası Abdürreşit İbrahim’dir. Abdürreşit İbrahim’in Tokyo Üniversitesi mezunu oğlu Ahmet Münir’e Ruslar bürokraside ve devlet hizmetinde imkan tanımamış ve görev vermemişlerdir.

Akif, Yusuf Akçora ile iyi dosttu. Sorbon Üniversitesi mezunu Kazanlı Halim Sabit, Akif’in Kur’an Tercümesini istemiş ve bundan etkilenmiştir. Osmanlılar zamanında Hasan Fehmi ve üç genç Tokyo Üniversitesine okumaya gönderiliyor.

Ayaz İshaki de dahil çok sayıda Kazanlı Alimlerin İstanbul ile ilişkileri var. Akif Türk Dünyasıyla alakalı olarak onlardan bilgi alıyor ve yazıyordu. Hacca giden Kazanlılar da önce İstanbul’u ziyaret ederek yola düzülüyorlar.

AKİF’E ÖNCE BASIN SONRA YÖNETİMLER AMBARGO UYGULADI

*Mustafa Kemal Atatürk’e tapacak kadar seven Mithat Cemal Kuntay Akif’i de çok sever. Dostluklarında ve sevgilerinde böyle bir iklim var. Mehmet Akif’in en iyi biyografisini de Mithat Cemal yazmıştır. Ama Üç İstanbul adlı romanıyla birlikte okunmalıdır.

*Klasik metinlerden toplumumuz ve gençler kopmuş vaziyette. İlişki olağanüstü aşağıya çekildi. Ayrı düştük. Topluma aşırı yabancı yükleme yapıldı. Bugün Akif’in yakın dostu Süleyman Nazif’i kimse anlamıyor. Yeni bir biyografi çalışmasına ihtiyaç var.

*Akif’e önce basın, sonra politikacılar ambargo uyguladı. Adı yıllarca unutturulmak istendi. Ancak bunu Safahat Hafızları giderdi. Safahat ve Mehmet Akif’in tanıtılması konusundaki tercüme faaliyetleri yeterli değil. En fazla tercümeyi Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı gerçekleştirdi. Özellikle kamu kuruluşları TEDA, Yunus Emre Enstitüsü, kültür ataşelikleri, Cumhurbaşkanlığı Sanat ve Kültür Politikaları Kurulu daha etkin olmalı.

AFRİKA VE AVRUPA SEYAHATLERİ YENİ BİR AKİF İNŞA ETTİ

*Akif Mısır’a son olarak işsiz kalması, borca girmesi, sürekli takip edilmesi ve eşi İsmet Hanım’ın hastalığı dolayısıyla gitti. Gemi ile 11 yıl sonra İstanbul’a döndüğünde ise başında bir şapka vardı.

*Mehmet Akif savaşlardan ötürü, yollarda can ve mal güvenliğinin kalmaması dolayısıyla Hacc’a gidemedi. Yolculuklar haftalar sürüyordu. Ama Avrupa ve Afrika seyahatleri doğru bir Akif inşa etti. Gözlem gücü yüksekti.

*Akif doğrudan doğruya bir Balkanlıdır. Yani balkanların kendisidir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın sahada çalışan bir süvarisi idi. Akif yaşadığı dönemde Kiliseler sürekli ırkçılık ve milliyetçilik pompalıyorlardı. Batı ayrıca Osmanlıyı hasta adam olarak görüyordu. Cihan devletini sorgulama sürece başlamıştı. Ama öyle olmadığını Akif Çanakkale Destanında çok güzel anlatır.

*Endüstri kapitalizmi Balkanlarda milliyetçiliği tetikledi. Batının “ben merkezli politikası” rahatsızlık yarattı. Bölgedeki sol akımlar da milliyetçilerle birlikte oldu. İhanetler, isyanlar, göçler, katliamlar başladı. ABD sahneye indi. Modernleşme içinde yer alan Akif bu fotoğrafa çok üzülüyordu. İttihatçıların Arnavut politikası, sonunda Akif’i sahaya soktu.

*Mehmet Akif tenkit ve teklifleri olan bir şairdi. Milletin dertlerini ele aldı. Merhamet ve sevgiyle baktı.

ANALİZCİ VE SOSYAL BİLİMCİ AYDIN

*Akif doğulu ve batılı alimleri hep okumuş, incelemiş, istifade etmiş, görüşlerini süzgecinden geçirmiştir. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy hala anlaşılmış bir aydın değildir. Ufku büyüktü.

*Sebilürreşat Dergisi İstiklal Savaşı’nda yerini almış ve katkı vermiştir. Bu dergi ve Akif istiklalcidir. Savaş yıllarında Akif bölgede İslam Şairi olarak tanınıyor. Anadolu da İslam’ın son yurdu olarak biliniyordu.

*Mehmet Akif kritik bir dönemde yaşadı. 19 ve 20. Asrın olaylarını yaşaadı. Geleneklerin İslam ile örtüşmediğini gördü. Modernistti. Sadi ve Mevlana’ya özel bir önem veriyordu. Abduh ve Afgani’ye sıcaktı. Uygarlık savaşına özgün bir birey olarak katılmıştır. Analizci ve sosyal bilimci bir aydındır. Hakikati ortaya koyma ideali vardır.

* Akif’in musikiye özel bir merakı vardı. Bestekar dostu Şerif Muhittin Targan’ı sevdiği kadar, Bach’ı da dinlerdi.

*Mehmet Akif Ersoy batı emperyalizmini ve uygarlığını ayrı ayrı Berlin seyahatinde daha iyi gördü ve tespit etti. Gerçek batı uygarlığını ve sömürücü batıyı fark etti. Reel batıda ilim, teknoloji ve edebiyat, ama emperyalist batıda tutuculuk, hurafecilik, katliamlar, önyargılar vardı. Batıda ırkçı ve milliyetçi görüşler mevcuttu. Müslümanların da insan olduğunu batının anlaması gerekti. Görmezden geldiler. Müslüman toplumun sorunlarını hep batı ortaya atmış ve çıkarmıştır.

*Mehmet Akif Ersoy uygarlık ve kültürleri de birbirinden ayırır. Akif idealizm sahibi bir münevverdir.

*Akif ile alakalı Arnavutça ilk yazı 1937 yılında vefatından bir sene önce yazılmıştır.

2021 NASIL GEÇECEK ?

Notlarıma aldığım akademisyenlerimizin görüşünü, tebliğler yayınlanınca bunları daha geniş ve detaylı olarak orijinalinden okumak mümkün olacak.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi’nin “100. Yılında İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Sempozyumu” koronalı günlerde aydınlarımız için bir örnek çalışma oldu.

200’ü aşkın üniversitemizin çoğu sus pus iken bir ikinci uluslararası sempozyumu da Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Burdur’da 27-31 Ekim 2021 tarihleri arasında gerçekleştiriyor. Dileğim bu tür ilmi etkinliklerin sayısının artması, yayınlanması, yabancı dillere tercüme edilmesi ve medyaya yansımasıdır.

Oysa bu yıl en azından yerel yönetimlerimizden bütün şehirlerimizi billboardlarla donatmalarını, ay yıldızlı Türk Bayrağı içinde İstiklal Marşı posterlerinin bütün kamu ve özel kuruluşlara dağıtılarak bir şölen havası içinde çerçevelenmesini görmekten hepimiz mutlu olurduk. Ayrıca 2021’de televizyonlarımızın kısır çekişmeleri konu alan tartışmalardan biraz uzaklaşarak İstiklal Marşı ve yazarı Akif’e ilişkin yayın yapmasını, gazetelerin ekler vermesini, bazı imkan ve kaynak sahibi kuruluşlarımızın da sponsor olarak yarışmalar tertip etmesini, ekrana ve beyaz perdeye evrensel boyuttaki filmler yansıtmasını, ödüller vermesini ne kadar çok isterdik.

Sağlık olsun.

Şimdilik iki üniversitemiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi ile Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi böyle bir açığı kapatıyor. Teşekkürler her ikisine de.