Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

Avukat

Türkiye’nin Meselelerine Milli Bir Bakış

Bugün çevremize, ülkemize ve dünyaya baktığımızda devamlı ve süratli değişmeler görmekte ve birbirini takip eden meselelerle karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum yaşayan, hareket eden, gelişen veya gerileyen insan topluluklarının ortaya koyduğu tabii bir durumdur.

İnsanlar var oldukça ve topluluk halinde yaşadıkça çok çeşitli alanlarda meseleler belirecektir. Bunlar ekseri haller de iç içe girerek karmaşık bir mahiyet arz edecektir. Bu ise hayatın dinamik akışının tabii neticesidir.

Türk aydınların toplumu çevreleyen bu değişken mahiyetli meselelere kayıtsız kalmaları elbette beklenemez. Kayıtsızlık, bencillik, sorumsuzluk, ilkelliktir. Yüce Yaradan’ın sayılamayacak kadar çok nimetleri ile mükâfatlandırılmış olan insan bilgi ve idrak derecesi arttıkça içinde yaşadığı toplumun meselelerine karşı daha derin ve daha yaygın bir sorumluluk hissesine sahip olacaktır.

İşte bugünkü Türk aydını da sadece çevresi ve ülkesi ile sınırlı kalmayan fakat Türk Dünyası ve İslam âlemiyle dünyaya yayılan bir sorumluluk alanı ile çevrilidir. İletişim ve ulaşım imkânlarının devamlı fazlalaşması iktisadi ve sosyal gelişmeler aydınların sorumluluk alanlarındaki müessiriyetlerini bir başka deyişle çözümler üretme, katkıda bulunma kapasitelerini arttırmaktadır. Bugünkü aydınlar daha çok veri ve bilgiye ulaşabilmekte ve kendi düşüncelerini aktarabilme vasıtalarına sahip bulunmaktadırlar.

Aydınların özellikle bugünkü Türkiye şartları içinde meseleleri teşhis edip çözümler üretirken, hareket noktaları dayanacakları tahlil zemin ve vasıtaları hayati bir önem taşımaktadır. Yanlış başlangıçlar ve tahlil araçları bizi çözümlere değil çözümsüzlüğe götürür. Bu bağlamda; devamlı yeni meseleler üreten bir toplumda ise gerginlikler, çatışma ortamı, kopma, çözülme ve parçalanmalar kaçınılmaz bir sonuç olur ki bugün ülkemizin durumu bu halden çok farklı değildir.

İnsanlarımızı hala uzlaşma kültürümüzle değil, çatışma kültürü ile yetiştiremeyiz. Öyleyse, meselelere bakış açısı ve onu tayin edecek olan hareket noktaları hayati bir öneme sahiptir. Bu bizi hayati ve çevreyi nasıl idrak edeceğimiz sualine götürür ki, kaçınılmaz olarak kâinatın, yaradılışın kuşatıldığı tutarlılık ve kuralları idrak etmeye başladığımızda da ilmi bulmaktayız.

Birincisi dilimizde gönül ve kalp diye ifade edilen ruhumuzda diğeri ise varlığımızı dengeleyen bizi mükellef kılan aklımızda kaynaklarını bulmaktadır. Bu müşahede ve idrak sonucunda aydının çevresinde dünyada mevcut meselelere bakış açısını tespitte hareket edeceği noktalar, uzantılar kanaatimce açıklık kazanmaktadır.  Bunlar iman ve ilim olmaktadır.

Esasen bu iki unsur insanın önünde sonsuz genişlik ve zenginlikte aydın bir yol açmaktadır. Bu nimetlere sahip olan aydın hayatın getirdiği en güç meseleler karşısında dahi doğru ve dengeli bir şekilde çözümler üretebilecek ve bunlar içinde kendi sorumluluklarını tespit edebilecektir. Aksi hal ise insan ve toplumun karanlığa, karmaşaya, tutarsızlığa gerginlik ve çatışmalara itilmesi demektir.

Türkiye’de aydınların iman ve ilimden hareketle, gelişme hedef ve yollarını tespit ederek meselelerimizin tümüne çözüm getirmeleri mümkündür. Fakat şurası da esef verecek bir gerçektir ki Türkiye’de birçok hallerde meselelerimizin teşhis ve çözümleri böyle sağlam zemin ve doğru bakış açısı içinde ele alınmamaktadır.

Türkiye’deki karmaşa düzensizlik ve bir bakıma çözümsüzlüklerin kaynağı işte bu zemin ve bakış açısını kaybetmekten ileri gelmektedir. Ülkemizin meselelerine sahip çıkma davranışında olan iddiacılar, imanımızın bize bahşettiği İslam dini ve kültürümüzün karşısına bu değerlerimizle saldırarak çıkmakta ve ilmi verilerin önüne ise TABU’larla çıkma çabası içinde bulunmaktadırlar.

Böyle bir tutarsızlık meydana getirmek durumuna düşenler için devlet yönetiminde bir şekil olan laikliğe kutsallık kazandırarak şahıslara indirmektedirler. Aynı ilkel zihniyet ülkemizde mevcut meselelerin çağımızın getirdiği bütün birikimleri kullanarak hür bir zeminde tartışılıp çözümler getirilmesinin karşısına çıkmaktadırlar.

Böyle bir engellemede toplumu zorlamak ve karşı görüşleri susturmak için TABU’lar öne sürülmekte ilmi metot ve veriler gözden uzak tutulmak istenmektedir. Ülkemiz gelişme ve güçlenme yolunda bu sapma ve engelleri aşma durumundadır. Milletimizin köklü imanı, selim aklına dayanan, ilme saygılı ve zengin kültürü ile büyük tarihi, ilerleme yolunda dayanacağımız en sağlam unsurlardır. Sorumluluk alanlarımızda ki meseleler böylece en isabetli çözümlere kavuşacaktır.