Asrımızın En Büyük Depreminin Verdiği Dersler

Öncelikle Kahramanmaraş depremi ülkemizde son asırda gelmiş ve önümüzdeki asırda da görmeyeceğimiz büyüklükte bir deprem. Afetler normalde rahatlıkla yapılan basit işlerin bile çok zorlaştığı durumlardır. Büyük felaketlerde bu katlanarak artar. Devletin bazı konularda aciz kalması, yetersiz olması normaldir.

Kocaeli depreminde yaşadık, sağlıkçıların kendileri göçük altında, depremzede veya yakınlarını kaybettiği için basit sağlık hizmetleri bile aksadı. Yüzbinlerce binanın yıkıldığı durunda yeterli miktarda iş makinesi ve kurtarma ekibini bulmak çok zor, bazan imkansızdır. Bu nedenle dünyanın her tarafından yardımsever devlet ve kurumlardan yardım istedik ve hepsi koşarak geldi. Allah hepsinden razı olsun. Milyonlarca kişiye ekmek ve çorba vermek, su ve tuvalet ihtiyacını karşılamak, soğuktan korunacak geçici barınma sağlamak çok zordur. Bunlar anlayışla karşılanabilir.

Buna karşılık devletin acizliğini ifade etmesi bir erdemdir. Çaresiz vatandaşa nankörlükle suçlamak, yardımın aksadığı halde her şey yolunda gibi göstermek, yardımları algı operasyonuna alet etmek, yardım kuruluşları arasında ayrım yapmak bağışlanamaz. Gün, birlik olma günüdür. Vatandaşın sesine tercüman olmak en başta iktidarın ve tabii ki muhalefetin görevidir ve hakkıdır. Eleştirileri kabul etmek ve düzeltmek gerekir.

Ülkemizin deprem riski çok yüksek coğrafyada olduğunu ve bunu hiç unutmadan tetikte ve önlemleri alıp planlamamızın gerektiğini bir kez daha gösterdi. Daha önceki depremlerden hiç ders almamışız ve Kocaeli depreminde yaşanan keşmekeş, devletin çaresizliği aynen ve hatta fazlasıyla görüldü.

Japonya’da deprem sonrası halkın ve devletin organizasyonu, fedakarlığı, düzen intizamı gördük. İnsanlar hiç feveran etmeden devletine güvenerek sakin sakin beklediler. Hiç karmaşa olmadı. Nükleer santrale ölümü göze alıp hasarın büyümesine engel olmak için mühendis ve teknisyenler müdahale etti. Yardım dağıtımında birbirlerini ezmediler. Yolları kapatmadılar. Önce benim yakınım kurtulsun diye vinç operatörlerini, kamyonları tehdit etmediler. Biz de niye olmasın.

Bunun için bir an önce binalarımızı sağlamlaştırmalıyız. Hastane resmi kurum, otel, okul, alışveriş merkezi ve hastane gibi halka hizmet veren binalar depremde hiç hasar görmemesi için sismik izolatör zorunlu olmalı. Daha sonra depreme dayanıksız binaları yenilemeliyiz. Bunun için sadece devletten yapmasını beklemek devletin gücünü ve görevini aşar. Kişinin kendi gücü varsa, zenginse 500 m² ev yapsın. Devlet kişilere aile büyüklüğüne göre 20-30- 40 veya 50 m² evi kredi ile yapmalı veya yaptırtmalı. Uzakdoğu ve Avrupa’da bizden kat kat zengin olmalarına rağmen evlerin büyüklüğü bu kadardır. Bir an önce İstanbul’da yıkım ve yapıma başlanması gerekiyor. Ayrıca en son olarak savaş ve afetlerde kullanmak üzere her mahallede sağlam sığınaklar inşa edilmeli, hazır olmalı ve doğal afetlerde kullanılmalı.

Prof. Dr. Naci Görür’ün iyimser (!) hesaplamasına göre beklenen İstanbul depreminde 500.000 insan öleceği tahmin ediyor. İstanbul’da normalde trafikte bir yerden bir yere gitmek mümkün değil. Eğer deprem olursa on beş günden önce yardım gelemez. Devlet tamamen iflas eder, hiçbir iktidar dayanamaz, büyük ihtimalle darbe olur.  Yağma, cinayetler, halk ayaklanması, salgın hastalıklar olması kuvvetle ihtimal. Bu ancak deprem sonrası insanları en az üç gün trafiğe çıkmaması, mahallelerde sivil savunma ve kurtarma ekiplerinin hazırlanması, kim ne görevi yapacak belirlenmesi, bunun tatbikatlarla devamlı eğitimin verilmesi gerekiyor. Halk deprem sonrası, böylelikle daha az karmaşa olur ve güvenle yardımı bekleyebilir. Olası depremde hangi belediye, yardım kuruluşu nerede görev alacak, hangi yardımı yapacak, kurtarma ekipleri nerede hangi bölgede görev yapacak şimdiden belirlenmesi aksamalar halinde AFAD tarafından düzen sağlanmalı.  Mahalleler, belediyeler kardeş yapılmalı her mahalle ve belediye kardeş mahalle ve belediyenin yardımına koşmalı. Eksiklikler yerinde tespit edilmeli ve hemen karşılanmalı.

İçme suyu için tu temizleme cihazları (Revers ozmoz vb.) hazır olmalı, temiz su yerinde hemen temin edilmeli. Seyyar tuvaletler veya hemen geçici tuvaletler yapılmalı tuvalet ihtiyacı karşılanmalı. En az bir milyon kişinin barınma ihtiyacı yurt, okul, otel, camii, konteyner veya çadır vb. il planlanmalı, kim hangi bölgede nerede kalacak şimdiden belirlenmeli. Ekmek ve beslenme için mahallelerdeki ya da kardeş mahallelerdeki fırınlar, aşçılar görevlendirilmeli, bir an önce halkın ihtiyacı karşılanmalı. Hastaneler, özel hastaneler dahil bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmeli mahalle ve ilçe hastaneleri yapılmalı, özel hastaneler görevlendirilmeli ve yetersizse sahra hastaneleri kurulmalı. Ağır hastaların nakli ve nereye gideceği planlanmalı.

Güvenlik için “EMASYA” benzeri bir hazırlık yapılmalı, en baştan halkın huzur ve güveni temin edilmeli.

Tüm bunlar hemen deprem sonrası otomatik yapılmalı. Son depremde duyduğumuz gibi Ankara’dan emir beklenmemeli. Yolların açıklığı yardımların koordinasyonu AFAD ile birlikte sağlanmalı. Düzene uymayan ve kargaşa çıkaranlara en ağır cezalar verilmeli.

Eksikler vardır. Yetkililer ve konunun uzmanları bunları benden daha iyi biliyordur. Ben kısa aklımla bunları bulabildim.

Şehirlerimiz yeniden planlanmalı, her evin altına dükkân, mağaza yapma alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz. Bunun yerine eskiden olduğu gibi mahalle meydanları oluşturulmalı, burada camii, kahve, lokanta, fırın, marketler, mağazalar, terzi, tamirciler vb. olmalı.  Küçük sanayi küçük ilçeler hariç, şehir içinde çok katlı mahalleye yakın yerlerde yer temini yapılmalı, ufak bir tamir ve bakım içim kilometrelerce gidilmemeli. İş merkezleri okullar, üniversiteler il bazında dağıtılmalı, ulaşım kolaylaştırılmalı. İlk öğretim ve hatta lisede özel okul politikası gözden geçirilmeli, çoğu kapatılmalı.  Trafiğin önemli nedenlerinden biri de budur. Eğitimde temelli popülist olmayan bir plan yapılmalı. Halka istediğini değil, ihtiyacı olanı verene devlet adamı denir.  Bunu yapan siyasetçi gönüllerde yaşar. Bu doktor, öğretmen, profesör, mühendis vb. meslekler için de geçerlidir.

Ülkemiz geniş, ulaşım olanakları kolaylaştı, Marmara bölgesi, Ege ve Akdeniz’de yeni sanayiye izin verilmemeli, sanayi iç bölgelere ve hatta köylere yönlendirilmeli. Nüfusun dengeli dağılımı sağlanmalı. Bunu için bölgesel asgari ücret uygulanmasına geçilmeli, İstanbul gibi büyük şehirlerde vergiler ve asgari ücret artırılmalı. Bu bölgelerde yatırım teşviki verilmemeli. Bölgeler göre Üniversiteler Fakülteler planlanmalı, güçlendirilmeli.

Tüm şehirlerimizde beyaz yakalıların ve hatta yabancıların eğleneceği tiyatro, konser salonları, sinema ve sanat etkinlikleri yapılmalı beyaz yakalılar rahat ettirilmeli.  Hatta bar, meyhane, disko, nezih lokantalar açılmalı, ruhsat için engel olunmamalı. Unutmayalım içki, zina bireysel günahtır, lakin yolsuzluk, hırsızlık, kamu malını almak ve rüşvet tüm halkın, yani tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemektir, çok daha büyük günahtır. (Not: Şimdiye kadar hiç zina yapmadım, Allah korusun! Birkaç kere içkiyi tattım ve hiç hoşuma gitmedi. 35 sene geçti, içki sofrasına oturmadım. Allah korusun!) Meyhaneleri kapatınca içki tüketimi azalmıyor. İstatistikler bunu gösteriyor.