Atilla ÇİLİNGİR

Yazar

Hayatı Anlatan Sayfalar…

Zamanı anılar yaşatır, anıları ise duygular. Anılarda kalsa bile silinemez gerçekler, zaman tünelinde yaşananlar…

Geçmişin sayfalarına yeniden dönmek kolay mı? Bir ömür bu sayfalara sığar mı? Yaşananlar, yaşanamayanlar, sevmeler, sevilmeler, acılar, sevinçler…

Kısacası bizleri biz yapan; doğuşumuzdan, son nefesimize kadar kurduğumuz hayaller, yaşadığımız gerçekler…

Hayatın çevrilen her sayfası yaşam karelerimizle şekillenir, renklenir. Ya da çevrilen her sayfa, solan yılların ardında kalan umutlara yeniden can verir…

Aşklarıyla, sevgileriyle, sevinçleriyle, başarılarıyla, mutluluklarıyla, başarısızlıklarıyla, hüzünleriyle, kahkahalarıyla, hıçkırıklarıyla akıp giden yıllar…

Ve göz pınarlarımızı ıslatan damlalarda saklı kalır onca anılar…

Yıllar, yıllar, yıllar…

Bazen, hırçın dalgalar gibi bizi, bizden alıp sahillere vuran!

Bazen de zifir gecelerin karanlığında kaybolan geçmişimizi, hiç ummadığımız bir anda yüzümüze tokat gibi çarpan, kimi zaman güneşin doğuşuyla birlikte bizi yeniden umutlara taşıyan, kimi zamansa umutsuzluk girdapları içinde bizi yok eden o uzun yıllar…

Hep o son bakışın içinde kalır ömrümüzün bize öğrettikleri; kimimizin görmezden geldiği, kimimizin ıskaladığı ama daima bizi, biz yapan gerçekler…

Ömür denilen şeyin ilk hecesinden, son hecesine kadar bir renktir; bir sesleniştir yaşamak.  Doğasıyla, insan manzaralarıyla, ilmiyle, irfanıyla, ülkemizde yaşanan tüm olaylarıyla bir bakıştır, bir hissediştir, bir anlatımdır bu hayat…

Her insanın bir kaderi vardır…

O kader doğuşumuzdan, ölümümüze kadar birçok olayı barındırır! Kimimiz acıları, kimimiz sevinçleri, kimimiz ise hüzünleri yaşarız çokçasına o kader yıllarında…

Doğanın değişmez yapısına benzer aslında insanoğlu!

Bazen kış gecelerinin soğuk görüntüsü gibidir, donuk bakışlı gözleriyle! Bazen coşkun suların çağıldaması gibi akan gözyaşlarıyla sonbahara, bazen ilk aşkın coşkusuyla bahara, bazen de sımsıcak gülümsemesiyle yaz mevsimine benzer…

Öyle anları yaşar ki, beynin ve bedenin! Kızgın güneşin yakıcılığını hissedersin bir anda tüm kalbini dolduran güzel duygularla… Ya da o an ölesin gelir, acıların paramparça ettiği kalbinden taşan feryatlarla!

İşte hayatımızı çevreleyen kader çemberinin içerisinde kalanlar, kısacası bu duygulardır.  Ve her insan bu kader çemberini kendisi yaratır. Uç, uca eklenerek uzayıp giden yıllarla. Kimi zaman doğrularla, kimi zamansa yanlışlarla…

Ülkemizde pek çok şeyin giderek değer yitirdiği, türlü açılımlar adı altında şekil değiştirdiği bu son yıllarda bizlerin, sizlerin, onların, kısacası dünyaya nam salmış o güzel niteliklerimizin, değerlerimizin, globalleşen dünya şartlarına uyum adı altında nasıl değiştirilmeye, dönüştürülmeye çalışıldığını da, unutmamak gerekir!

Günümüzün Türkiye’sinde; milletimizin o kendine has insani duygularını, yardımlaşmayı, sevgiyi, hoşgörüyü, geleneksel aile yapımızı, büyüklerimize olan saygımızı, küçüklerimize olan sevgiyi, koruma ve kollama duygularımızı nesillerden, nesillere aktaran bizlerin; o günleri hatırlaması, bir kez de bu günleri sorgulaması gerekmez mi?

Geride bırakılan upuzun yıllar, yıllarla birlikte yaşanan onca olaylar!

Aldığımız ilk nefesten, verilen son nefese; o kadar kolay mı geçer bu hayat? 

Ama aslında yaşam o kadar kısa ki!

Her şey 3 perdelik bir oyun sanki! İlk perde de doğarsın, ikinci perde de büyürsün, son perdede ise ölürsün!

Hadi çevirin bakalım hayatın, hayatı yaşadığınız bu ülkenin sayfalarını. Bunca geçmişi, tüm yaşanmışlıklarıyla birlikte anlatmaya başlasın. Kimilerine göre mucizevi, kimilerine göre hesaplaşılması gereken, kimilerine göreyse yeniden yazdıklarına inanılan tarihin sesiyle anlatsın o sayfalar:

Mazisi zaferlerle dolu ülkemiz uğruna seve, seve hayatlarını feda edenlerin; can ve kan bedeli ödeyerek, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde yazılan tarihimizin o onurlu sesi yankılanır hala bu Gazi vatan topraklarında.

Unutabilir miyiz? Unutturulabilir mi? Böylesine şanlı bir tarih yazanların isimleri, tarih sayfalarımıza altın harflerle yazdıkları şanlı zaferleri.

Doğuşumuzdan bu güne vatanımız diye bellediğimiz, Ay Yıldızlı, Al Bayrağımızın sarıp sarmaladığı atalarımızdan bize emanettir bu Gazi Topraklar.

Dağlarıyla, taşlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, kurtlarıyla, kuşlarıyla, şırıl, şırıl özgürce akan sularıyla canım ülkem; aydınlığın, hürriyetin sevdalısı can dostlar:

Varsın olmasın ne sarayımız ne hanımız! Varsın olmasın ne yatımız ne de katımız! Özgürce soluduğumuz bir nefesin, tadına doyum olmayan bir lokma ekmeğin, Yüce Türk Ulusunun bir ferdi olmanın hazzı, gururu bize yeter…

Eksik olmasın minarelerimizden ne ezan ne de göğsümüzdeki iman. Canımız feda Ay Yıldızlı Sancağımıza, şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış ülkemizin her karış toprağına…

Bir ve beraber olalım her türlü baskıya, zulme, dirlik ve düzenimizi bozmaya kastedenlere karşı. Zira ayrımız, gayrımız yoktur bu aziz topraklarda.

Onlar, bunlar ne demek?

Hep ‘Biz’ olduk.  ‘Biz ve Beraber’ olmaya devam edeceğiz güzel ülkemizde.

Anılar taşır zamanı, maziyi onlar anlatırlar… Kimi zaman gerçekleri, kimi zamansa yüreklerden taşıp da söylenemeyenleri!

Unutulmasın ki, hayatın hafızasıdır zaman.

Ve zaman; önünde, sonunda kaderi yener…