Kıtlık

Yaşadığımız dünyada daha iyi (aslında değil) yaşam isteği, tüketimin özendirilmesi, fazla tüketme özentisi ile tüketim toplumu oluşturuldu. Nüfus artışı, iklim değişmeleri, daha fazla insanın tüketim toplumu olması ile tüketim giderek artıyor. Buna karşılık hem hammaddeleri hem de gıda üretimi aynı oranda artmıyor. Giderek bir kıtlığın yaklaşmakta olduğu görülüyor. Fakir ülkelerden zengin batı ülkelerine göç dalgası büyüyor. Ülkemizde bir geçiş ülkesi olduğu için, göçün zorluklarını ve bedelini fazlasıyla ödüyoruz. Bu nedenle, Tübitak Yayınlarında Sendhil Mullainathan ve Eldar Shafir’in “Kıtlık” kitabını görünce aldım. Davranış ekonomisi ve psikoloji alanında çalışan bilim adamları her türlü kıtlığın insan davranışı üzerindeki etkilerini araştırmışlar. Önce kitaptan bazı pasajlar vereceğim, sonra kendi yorumumu aktaracağım.

Bir ekonomist arkadaşımıza kıtlığı araştırdığımızı söylediğimde, bize şöyle yanıt verdi: “Kıtlığı zaten bir bilimi var. Belki duymuşsunuzdur. Adı ekonomi.” Arkadaşımız elbette haklıydı. Ekonomi bilimi sınırsız arzularımızı tatmin etmek için sınırlı olanaklarımızı nasıl kullandığımızı, insanların fiziksel kıtlıkla nasıl baş ettiğini araştırır. (s,12)

Bu kitapta “yapım aşamasındaki bilimi” yani kıtlığın psikolojik temellerini ortaya çıkarıp, bu bilgiyi çeşitli toplumsal ve davranışsal olguları anlamaya yönelik girişimi açıklamaya çalışıyoruz. (s.17)

Kıtlık bizi daha verimli kılabilir. Hepimiz, daha az şeye sahipken kendimiz darda hissederken dikkate değer şeyler yapmışızdır. (s,23)

Ancak bu odaklanma kazancının bir maliyeti vardır…. Odaklanma gücü aynı zamanda bir şeyleri dışarda bırakma gücüdür. (s,32)

Kıtlığın bant aralığına yük bindirmesi bu şekilde olur. Dikkatimizi dağıtan şeyler özellikle dış kaynaklı olmak zorunda değildir. Dikkatimizi dağıtan şeyleri kendimiz üretiriz…. (s,48)

İşte, bu minvalde bant aralığı terimini geniş kaplamlı bir şekilde, zihinsel işlevin aşağıda ayrıntılı olarak açıklayacağımız iki büyük ve birbiriyle bağlantılı bileşenini kullanmaya devam edeceğiz.

Bu bileşenlerden ilkine bilişsel kapasite diyebiliriz. Bununla sorun çözme, bilgileri akılda tutma, mantıksal akıl yürütme becerilerimizin temelindeki psikolojik mekanizmaları kastediyoruz. Bu kategorinin en önemli kısımlarından bir akıcı zekadır. Bu da soyut düşünüp akıl yürütme yoluyla ve öğrenmeden (deneyimden) bağımsız sorun çözebilme yeteneğidir. İkinci bileşen yürütücü kontroldür. Bu bileşen planlama, dikkat, eylemleri başlatıp bitirme, dürtüleri kontrol etme gibi bilişsel faaliyetlerimizi yönetme becerilerimizin temelinde yatar. (s,52)

Yoksulluğu bizzat kendisi zihne yük getirir. Kıtlığı bize hatırlatan bir araştırmacının soruları olmadan da yoksulluk akıcı zekayı ve yürütücü kontrolü azaltır. (s,66)

Kıtlık getiri götürü hesabını zorunlu kılar. Tüm o karşılanmayan ihtiyaçlar dikkatimizi esir alır ve zihnimizin tepesine yerleşir. Paraya sıkıştığımızda ödenmesi gerekli tüm faturalara karşı son derece dikkatli oluruz. Dolayısıyla başka bir şey satın alıp almamayı değerlendirirken bütün faturalar gözümüzün önüne gelir, bize getiri götürü hesabı yaptırır. Teslim tarihi çok yakın olan bir iş yaparken, yapmamız gereken bütün işler ön sıralardadır. Herhangi bir şeye bir saat harcamayı düşündüğümüzde getiri götürü hesabı yine gündeme gelir. Zaman ya da para az olmadığında o kadar odaklanmayız ve bedelleri daha az fark ederiz. Bu açıdan bakıldığına getiri götürü hesabı kıtlığın doğal sonucudur. (s,78)

Ertesi gün teslim edilecek kısa bir makale yazmak üzere o akşam kütüphanede çalışmayı planlıyorsunuz. Kampüste yürürken hayranı olduğunuz bir yazarın bir konferans vermek üzere olduğunu öğreniyorsunuz. Hangisini tercih edersiniz?

Aynı soru konferansla beraber başka salonda izlemeyi çok istediğiniz bir sinema filmi var, üçünden hangisini tercih edersiniz? Denekler seçenek üç olduğunda daha fazla kütüphaneyi tercih etmişler. Buna tercih zorluğu deniyor. İki tane güzel, hoşlanılan seçenek yerine ödevimizi daha çok tercih ediyoruz. (s, 86:özet)

“İnsan vazgeçebileceği şeylerin sayısı oranında zengindir.” Henry David Thoreau

Küçük şeyler için kuruşun hesabını yaparken büyük olanlar için parayı savururuz. Dolayısıyla tutumluluğumuz boşa gider. (s,98) Misal 10 TL’lik bir malda 2 TL indirim için sıkı pazarlık yaparız, lakin 10.000 TL’lik mal için 200 TL’yi önemsemeyiz.

Elbette, yoksulların her zaman daha rasyonel olduğunu söylemiyoruz. Onların sahip olduğu şey belirli bir beceridir. Kıt kanaat geçinmekte daha başarılıdırlar. Her kuruşu idareli kullanırlar. Paranın değeri konusunda uzmanlaşırlar. Bu uzmanlık, onların bazı bağlamlarda daha rasyonel ve tutarsızlıklara daha az meyilli görünmelerine neden olabilir. Anacak bu kısmi uzmanlık aynı zamanda bir engele dönüşür. Odaklanma uzmanlığı, uzmanlık da tünellemeyi beraberinde getirir. Tünellemenin bir yığın olumsuz sonucu vardır. (s,113)

Çok meşgul olan varlıklı bir profesyonel pek çok proje üstlenmiş olduğu için meşguldür. Daha z proje üstlenmiş olsaydı o kadar meşgul olmayacaktı. Daha az kıtlık içinde olmayı seçebilirdi. Kıtlığın boyutu bir dereceye kadar onun inisiyatifindedir.

Bu inisiyatif, kıtlığı yarattığı stresi ve zararı sınırlayabilecek çok önemli emniyet supabı sağlar………..

Ancak, insan yoksulluktan izin alıp tatile çıkamaz. Azıcık bile olsa yoksul olmamaya karar vermek gibi bir seçenek yoktur. Diyet yaparken fazla kilolarıyla yaşamaya karar veren kişinin ya da bazı isteklerinden vazgeçen meşgul kişinin deneyimi yoksulların dünyasıyla karşılaştırılamaz. (s,158)

Yoksul insanların daha düşük IQ’sü vardır, daha kötü ebeveynlik yaparlar, çocuklarının aşılanma oranları düşüktür, ilaçlarnı düzenli kullanmazlar, kötü beslenirler, kötü bütçe yönetirler. Daha fazla televizyon izlerler, daha fazla bilgisayar başında vakit geçirirler, daha az kitap okurlar. Bunları çoğaltabiliriz. Bütün bunların onların o gün için çok önemli sorunlara odaklanmaları ve diğer daha önemli sorunları gözden kaçırmalarına bağlıdır. Odaklanma ve tünelleme etkisi buna neden olur. (Özet)

Yoksulların yaşamını iyileştirmek için miktarı ve türü nasıl olursa olsun, sadece yardımlar değil sistemik değişiklikler yapılması gereklidir. Bunun için kısa süreli az az veya fazla miktarda tek yardımın sorunları çözmediği görülmüş. Yoksulların en büyük problemi olan düzensiz günübirlik iş ve düzensiz gelirler yerine düzenli sabit gelir, gelir stresini azaltarak bant aralığını genişletir. Genel sağlık sigortası gibi sigortalar, hastalık durumunda insanları rahatlatır. Çalışan annelerin çocuklarını iş zamanında açık olan ucuz devlet kreşleri anneleri stresten kurtarır. Düzensiz çalışma saatleri yerine düzenli çalışma düzeni zaman stresini azaltır. Bütün bunlar kişilerin bant aralığını genişletir. Sorunları daha çok görmesini sağlar. Bunu tek kolay yolu yok, belki kişiye ve toplumlara yönelik özel programlar geliştirilmeli. (Özet)

Kurumlarda Kıtlık Yönetimi

Missouri’de St. John Bölge Sağlık Merkezi’nde on iki ameliyathane varmış. Ameliyathaneler hep doluymuş. Acil vakalar geldiğinde ameliyathaneler aksıyor ve doktorlar gece sabah 02.00 de ameliyata başlıyor, uzun süre ameliyathanede diğer ekibin çıkmasını ve masanın boşalmasını bekliyormuş. Çalışanlar yorgun, mutsuz şekilde işlerin yetişmesi için çabalıyor, lakin daha fazla çalışmalarına rağmen işler hep aksıyormuş.

Bir danışman tutmuşlar ve sorunun çözümü için öneri istemişler. Danışman sorunları inceledikten sonra masalardan birinin acil vakalar için daima boş bırakılmasını önermiş. İlk önce acil vakaların günde belki birkaç kez geldiği ve diğer zamanlarda masanın boş kalmasının verimsizlikle neticeleneceği düşüncesi ile reddetmişler. Danışmanın önerisi ile iki ay deneme yapılmış. Ameliyat sayısı %5 artmış. Ameliyatlar daha kısa sürüyor, çalışma saatleri kısalmış. Bu öneriyi devam ettirmişler. Yıl sonunda ameliyat sayısı %7 ila 11 artmış. Doktorlar hafta sonu hastaları kontrol etmemek için ameliyatları haftanın ilk günlerine yığıyormuş. Bu uygulama sonrası ameliyatlar dengeli dağılmaya başlamış.

Kıtlıkta sorun boş alan, zaman ve para sorunudur. Bu bizi odaklanmaya yarının sorununu görmezden gelmeye neden olur. Sorunlar birikir ve başa çıkılmaz hale gelir. Boş alan, zaman veya para yaratmak acil durumlar için çok faydalıdır. Acil durum öngörülemez olarak görülebilir. Ancak daima acil ameliyat ihtiyacı, ani çıkan bir iş nedeniyle zaman ihtiyacı veya kaza, hastalık gibi nedenlerle para ihtiyacımız olacaktır. Boş alan açmak bizi tünelleme etkisinden korur.

Benim eklemem: Ülkemizde sağlık kurumlarının hemen hepsi örnekteki hastane gibi çalışır. Uzun ve yorucu çalışma saatleri nedeniyle personeller annelik ve babalık görevlerini yerine getiremez. Hatta mali planlama bile yapamaz, nispeten diğer sektörlere göre iyi maaş aldıkları halde çoğu beş parasızdır.  Birçok şahsi ve kurum içi sorunla uğraşan çalışanlar hastalara kötü davranır, tartışmalar ve şiddet yaşanır. Hastalara yeterince zaman ayrılmadığı için hastalarda mutsuz ve sorunlarına çözüm bulamadan ayrılır. Bu durumda tartışmalara zemin hazırlar. Ayrıca hastaların doktor doktor gezmelerine ve poliklinik sayısının artmasına neden olur. Bakanımız poliklinik sayısının artışı ile öğünüyordu. Kendisini severim, neticede politikacı. Çözüm:…..

NASA daha çabuk, daha ucuz, daha iyi stratejisi uygulamaya karar verir. Eleman sayısını azaltır. 1998’de Mars’a Orbiter uydusu göndermeye karar verilir. Çalışmalara başlanır. Eleman azlığı nedeniyle programın gerisinde kalınır. Çözüm bellidir. Çalışma süresi uzatılacak. Uzayda gök cisimlerinin konumlarına bağlı olarak belli bir zaman diliminde mutlaka o roketin ateşlenmesi ve uydunun yollanması gereklidir. Dolayısıyla stres artar, çalışanlar işleri yetiştirmek için bazı şeyleri görmezden gelirler. Mars uydusu fırlatılır. Mars’ın yörüngesinde kalması için belli hızda belli uzaklıkta kalması gereklidir. Bunun için hızla Mars’a yaklaşan uydunun jet motorlarının tersine çalışıp hızını azaltması ve istenen yörünge ve hızda kalması gereklidir.  Mars’a radyo sinyalleri 10 dakikada gitmektedir.  İnce hesaplar yapılıp zamanı geldiğinde motorların ateşleme sinyalleri gönderilir. Bir süre sonra uydudan haber alınamaz. Uydu Mars’a çakılmıştır. Kazanın otopsi raporu çıkarıldığında motorların 4,45 kat kazla kuvvet ürettiği bulunur. Motorlar İngiltere’de üretilmiştir. Motoru yönlendiren ana kart metrik sistem kullanılan bir ülkede üretildiğinden newton olarak yorumlamış. 10 libre kuvvet yerine 44,5 newton kuvvet uygulamış. Bu basit hata nedeniyle o zamanın parasıyla 125 milyon dolar çöp olmuş. Boş alanın olmaması genellikle ağır maliyetli sonuçlara yol acar.

1970 ve seksenlerin başlarında pek çok şirket para içinde yüzüyor ve yöneticiler paraları müsrifçe harcıyormuş. O nedenle karlıkları düştüğü için çoğu petrol şirketin borsa değeri sahip oldukları depolardaki petrolden daha düşükmüş. Bu nedenle bu tür verimsiz şirketleri satın alıp borçlandırıp parasal kıtlık yaratmışlar. Böylece israfı önlemek istenmiş. Hakikaten yöneticiler paraları daha idareli kullanarak şirketleri daha karlı hale getirmişler. Sonraki on yılda bu şirketlerin çoğu batmış. İsraf ile boş alanı ayırt etmek zor olabilir deniyor. Yine de boş alan faydalıdır ve ilerdeki tehlikeleri görmemizi sağlar.

Bankalarda karlı kredi sözleşmeleri en riskli sözleşmelerdir. Bankalar fon yöneticileri ve banka çalışanlarına daha fazla ve karlı kredi ürünleri satmalarını teşvik ederler. Bunun dışında kredinin karlılığını değil sadece riskini hesaplayan risk uzmanları vardır. Bunlar kredileri değerlendirir ve uygun olanlara onay verir. Hastane örneğindeki danışman gibi. Belki kurum içinden veya dışından risk yönetimi ve uzaktaki tehlikeleri haber veren bir danışman gereklidir.

Henry Ford T model arabayı üretirken işçilerin çalışma sürelerini 10 saatten 8 saate ve çalışma günlerini 6 günden 5 güne indirmiş. Çok eleştirilmiş. Sonunda verimlilik artmış, işçiler daha kaliteli ve fazla üretim yapmışlar.

Boş alan herkes için farklı amaçlar için kullanılır. Kimi kahve ve sigara içer, kimi bir arkadaşı ile sohbet eder, kimi ailesini arar, kimi sadece dinlenir. Paranın kişinin kendi ihtiyacına göre farklı amaçlarla kullanıldığı gibi. (Özet)

Günlük Yaşamda Kıtlık

Doktorlar, tamirciler, mobilyacılar gibi mesleklerin ortak noktaları vardır.  Çoğu zaman randevularına uymazlar. Bir işin uzaması, acil bir iş çıkması nedeniyle randevular hep ertelenir. Boş alan yoktur.  Acil hasta çıktığında veya hastanın tedavisi işi uzadığında, tamir için gittiği evde tamirim uzun sürdüğünde bir sonraki randevudan zaman alırsınız. Bu böyle sürer gider. Zamanla birikmiş bir sürü işiniz olur. Ya da yoksulsanız gelecekte gerekli paradan harcayarak fazla miktarda borç edinirsiniz.

Bunun için bir vakfın meşgul yöneticisi randevuların sonuna doğru, randevu bitimine 5 dakika kaldı diyen bir yardımcısı varmış. Randevu bitiminde de randevunun bittiğini ve diğer randevunun başlayacağını bildiriyormuş. Bu yöntem randevuya odaklanma ve randevunun zamanında bitmesini ve işlerin ertelenmesini önlemiş.  Not: Bu önlem her meslek (doktor, tamirci) ve durum için geçerli olmayabilir.

Tünelleme sırasında bizi tünelin dışını hatırlatacak önlemler işe yarayabilir. Meşgul birine spor hocasının spor yapmayı hatırlatması, diyet yapan birine diyetisyenin zaman zaman diyeti hatırlatması faydalı olur.

Günlük koşuşturma içinde, hele parasızlık, vakitsizlik, yorgunluk, hastalık gibi sorunlarla uğraşıyorsak önemli birçok şeyi unuturuz. İlaçları zamanında almayız. Ailemizle yeterince ilgilenmeyiz. Sigortalarımızı ihmal ederiz. Faturalamızı veya vergilerimiz yatırmayı unuturuz. İlaçları almayı bize biri veya telefon gibi bir alet hatırlatırsa alırız.  Sigortacımız bizi ararsa sigortamızı yaptırırız. Otomatik ödeme talimatı verirsek faturalar düzenli olarak ödenir.

Maaştan bireysel emeklilik hesabına veya birikim hesabına otomatik para yatırılması, ilerde çıkabilecek acil durumlar veya emeklilik, çocuğu eğitim masrafları gibi çok uzun yıllar sonra ortaya çıkacak ihtiyaçlarımız için para biriktirmemizi sağlar. Bu yöntemler vakıf başkanının yardımcısının yaptığı gibi tünele müdahaledir.

Kötü müdahale örnekleri ise mağazalarda kasların yanında çekici çikolata ve şekerlemelerin olmasıdır. Ekmek, süt, yumurta almaya gittiğiniz marketten birçok abur cubur alır çıkarsınız. Ya da bankanın maaşının son haftasında size düşük faizli (?) kredi önermesi, mağazaların beş ay veya on ay sonra öde kampanyaları fakirler için kötü uygulamalardır. On ay sonra bir şekilde öderim deriz, en son model televizyonu, telefonu alırız. On ay sonra aynı para darlığımız devam ediyordur ve ödemede zorlanırız ve yeni kerdi çekeriz. Borçlarımız giderek artar. Ayrıca %2 veya yıllık %40 faizli gibi muğlak ne kadar ödeyeceğimizi bilmediğimiz cazip (?) krediler önerilir. Bunun yerine her ay 500 TL veya 1000 TL ödeme gibi herkesin anlayacağı kredi önerisi cazip gelmeyebilir.

Hele kredi alıcısına her ay ailenle bir kere dışarda yemek yemeyeceksin, üç dört kilo et almayacaksın denirse kredi almaktan insanlar büyük oranda vazgeçeceklerdir. (Benim eklemem)

Çiftçilerin ot ilacı ve gübre kullanması, ürünlerini %25-50 oranında artırır. Lakin hasattan sonra bolluk zamanında çiftçiler gübre ve ilaç gibi uzun zaman sonra ortaya çıkacak ihtiyaçlar için para ayırmazlar. Bolluk zamanında parayı çoğu zaman müsrifçe harcarlar. Gübre vakti geldiğinde paraları kalmamıştır ve gübre alamazlar.  Bunu önlemek için kurumlar ya gübre ücretini hasattan sonra almak üzere gübre dağıtır ya da gübreyi hasatta aldırır.

Yazarlar Yahudilerdeki şabat gününün etkilerini de ele almışlar. Yahudiler şabat gününde çalışmaz, e-posta göndermez, yazı yazmaz, yemek pişirmez hatta otomobil bile kullanmaz. Şabat huzur, dinlenme ve yenilenme günüdür. Tanrının armağanı olarak görürler.

Başka bir yerde okumuştum cuma akşamı veya cumartesi günü aile yemeğinde haftanın muhasebesi yapılırmış. Aile bir araya gelir ve varsa sorunlar halledilir, kaynaşılırmış.

Kıtlığın en önemli nedeni bolluk zamanında vaktimizi, paramızı bol bol harcamamızdır. Bu nedenle paraların düzenli aralıklarla az az verilmesi, paranın har vurup harman savrulmasına engel olabilir. Bolluk zamanında ileride ortaya çıkacak masrafların hatırlatılması, paranızın kalmadığı zamanda hatırlatılmasına göre daha etkilidir. Paranız yokken birikim yapamazsınız. Zamanınız bol iken bir iki ay sonra teslimi planlanan işi yaparsanız, birkaç hafta sonra yapılması gereken veya yeni ortaya çıkan görevler için boş alan yaratmış olursunuz. Öğrencilere dört adet ödev verilmiş. Bir gruba her hafta birini teslim etmeleri istenmiş. Diğerlerine dört hafta sonra dört ödevi birden teslim edebilecekleri söylenmiş. Tahmin edilebileceği gibi birinci grupta ödevleri zamanında yapma oranı ikinci gruba göre bir hayli yüksek olmuş. (Özet)

Benim anladığım sonuç:

Yazarlar kıtlığın sadece azlık, yetersizlik olmadığı aynı zamanda psikolojik, zihinsel fazla miktarda etkileri olduğunu söylüyor. Bu psikolojik ve zihinsel süreçler kıtlığa, kıtlık da psikolojik etkilere neden oluyor. Böylelikle kısır döngü oluşuyor. Kısır döngüyü kırmak için mucizevi tek çözüm yolu yok. Belki her kişi, durum ve toplum için farklı çözümler üretmek gerekiyor.

Kitapta çözüm önerilerinden ziyade kıtlık problemini ve onun etkilerini anlamaya odaklanmışlar. Bu problemin bileşenlerini, nasıl işlediğini anlayabilirsek, problemi yönetmemiz o kadar kolay olur diyorlar. Bu kitabın ekonomide yeni bir çalışma ve ihtisas alanı açılmasına vesile olmasını istiyorlar. Çok daha fazla araştırma ve toplum bazlı incelemelerin yapılması gerektiğini düşünüyorlar.