Seyfettin KARAMIZRAK

Anne Baba Çocuklarını Nasıl Eğitmeli

Anne babanın çocuğa gösterdiği sevgi kadar, çocuğun davranışlarına uyguladıkları denetim ve disiplinin niteliği de önemlidir.

Bazı anne babalar, çocuğa dayak gibi fiziksel cezalarla, bazıları suçlama, ayıplama, utandırma gibi duygusal cezalarla, bazıları da sevdiği etkinliklerden alıkoyma gibi ayrıcalıklardan yoksunlaştırarak cezalandırır. Bu tür aile ortamında çocuk, kendi düşünce ve duygularına güvenmemeyi öğrenir.

“Otoriter” ailelerin, genel nitelikleri;

a) Çocukların mutlak itaat etmesini, istek ve emirlerini tartışmasız yerine getirmesini beklerler,

b) Çocukları ile olan ilişkilerinde candan, samimi davranmak istemezler, sorunları çocukların gözü ile değil, kendi değer yargıları açısından değerlendirme eğilimi gösterirler, çocukları ile ilişkilerinde mesafe koyarlar.

c) Çocukları hakkında alınacak kararları, çocuğa çok fazla söz hakkı tanımadan kendileri alırlar. Çocukların ihtiyaçlarını, beğenilerini dikkate almazlar, çocuklarına serbestçe tercih hakkı tanımazlar.

Otoriter anne babalar, çocuğa sert ve soğuk bir tavırla yaklaşırlar. Sevgilerini, çocuk istedikleri gibi davrandığında gösterirler. Çocuğun duygularını, düşüncelerini ifade etmesine fırsat vermezler. Sık sık cezaya yer verirler.

Anne babanın baskısı altında olan çocuk; sessiz, uslu, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık, küskün, silik, çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı hassas bir yapıya sahip olabilir.

“Zorlama yoluyla denetleme” ve “sevgi esirgeyerek denetleme” boyutlarının egemen olduğu aşırı baskıcı ve otoriter aile ortamında, çocuğun kaygılı bir belirsizlik içinde, aşırı isyankâr ve aşırı boyun eğici olması mümkündür.

Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karışan anne babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda; isyankârlık, aşağılık duygusu, mutsuzluk ve içe kapanıklık gelişebilir.

Fiziksel cezalandırmanın genellikle çocukta öz saygıyı azaltan, benlik kavramını olumsuzlaştıran bir etken olduğu kabul edilir.

Çocukluk döneminde annenin ısrarlı bir tutum benimseyip çocuğunu başkalarıyla kıyaslayarak, onlardan daha başarılı olmaları için zorlaması, bekleneni yerine getirememe, anne-babanın sevgisini kaybetme, onları hayal kırıklığına uğratma kaygısı ya da fiziksel-duygusal ceza korkusu, çocuğun çaresizliği benimsemesine yol açmaktadır.

Ana babalar, her zaman çocukları için gizli modellerdir. Çocuklarını sık sık cezalandırırlarsa, çocukların da kendi durumlarında aynı saldırgan yaklaşımı benimsemeleri olasılığı yüksektir.

Sürekli yanlışları vurgulamak yerine, olumlu davranışları da vurgulamak çocuğun kendisini anne babaya daha yakın hissetmesine, sözlerini daha istekli dinlemesine, kendisine olan özgüveninin sarsılmayıp gelişmesine neden olmaktadır.

Sadece olumsuz davranışlara verilen olumsuz tepkiler, azar, tehdit, ikaz, sürekli nasihat, ceza ve dayağa dayalı bir eğitimde; çocuk siner, kendine güvenini kaybeder, kendini ifade etmesini savunmasını öğrenemez, eziklik içinde asileşir.

Kişilik ve yeteneklerini geliştirme olanakları bulamadığı gibi, sosyal yönden de gelişme kabiliyetinden yoksun kalır, girişimciliğini yitirir.

Bu tutumla yetiştirilen çocuk, anne-babasının eleştirisini almaktan korkmakta, hareketlerine hep dikkat etmekte, yanlış yapma korkusu fazla olmaktadır. Kendi ihtiyaç ve isteklerine değer verilmediğini hissetmekte ve bunu ifade etme şansı olmamaktadır.

Otoriter bir aile ortamında yetiştirilen çocuklarda, anne-babaya sevgisizlik, insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramama, kavgacı ve geçimsiz olma, duygularına hâkim olamama, alınganlık, birden parlayıverme, güvensizlik, yersiz korku ve kaygılar gibi özelliklere rastlanabilmektedir.

Dayaktan daha sakıncalı üçüncü yöntem çocuğa küserek yola getirmeye çalışma yöntemidir:

"Konuşma benimle! Ben senin annen değilim. Git kendine başka anne bul!" gibi günlerce, hiç konuşmadan sürdürülen küslük, olgun bir' davranış sayılamaz.

Çocuklar, başkalarının yanında aşağılanmaktan, küçültücü sözler işitmekten çok incinirler. Bunu, "Başkalarının yanında bana kötü söz söyleme, istersen döv", diye dile getirirler.

Çocuk için hiç yanılmayan ana baba değil, insanca davranan ana baba daha eğiticidir. Ana babanın ara sıra yanılması ve bunu kabul etmesi çocukları rahatlatır. Örneğin, çocuklar ana ve babalarının bir şey kırdığını görünce çok sevinirler.

Bu durumda yapılacak şey, onu azarlamak değil çocukla birlikte gülmektedir. Bardak tabak kırdıkça ceza gören çocuklar hem gücenir hem de "Biz kırınca suç, siz kırınca kaza!" diye taşı gediğine korlar.

Kimi anneler, oyuncaklar her yana dağılınca, kalkar çocuklarını döverler, ya da söylene söylene kendileri toplarlar. Bunun yerine, kesin bir dille, dağıttıkları oyuncakları yerine koymalarını söylemek daha iyi sonuç verir. "Hadi sen toplarken ben de yardım edeyim" demek daha öğretici olur.

Dayak atmak çaresizliktir. Çaresizlik, bilgisizlikten doğar. Çocuğunuzun yaramazlığıyla nasıl mücadele edebileceğiniz konusundaki bilgi eksikliğinizin faturasını çocuğunuza ödetmeye hakkınız yok.

Dayak çocuğu ya pısırıklaştırır, ya da yalana alıştırır. Çocuğunuz sizi o kadar sevmeli ki, vicdanı sizin istemediğiniz bir şeyi yapmasına izin vermemelidir.

Sevgiyle kalın…