Seyfettin KARAMIZRAK

Baba Olma Sorumluluğu

Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. İyi baba olmak; sabır, sevgi, özveri, hoşgörü, değer verme, empati yapma ve bilgi işidir. Çocuğun her yönlü gelişiminde yeri doldurulamaz olan babayı hep; "eve ekmek getiren adam" olarak gördük.

Teknolojik gelişmelerle birlikte toplum ve aile yapısındaki değişiklikler, anne baba rollerinde değişikliklere neden oldu. Çocukların yetiştirilmesinde artık babaya daha fazla iş düşmektedir.

Çocuk, kitapların yazmadığı, öğretmenlerinin öğretmediği pek çok yaşam bilgisini babasından öğrenir. Ergenlik çağına gelmiş genç ise, baba istese de, vakti olsa da, artık yaşam bilgisini dışarda aramaya yönelecektir. O zaman da baba çok geç kalmış olacaktır.

Babalarından ilgi ve sevgi gören çocukların daha sosyal oldukları, arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurabildikleri, kendilerine daha çok güvendikleri, yaşamın zorlukları ile baş edebildikleri, liderlik özellikleri taşıdıkları, uyumlu ve mutlu oldukları bilinmektedir.

Her gün çocuğunuza ilgi ve yakınlık göstermeniz çocuğun sevildiğini bilmesinin ve hissetmesinin en iyi yoludur. Sevilmediğini hisseden çocukların içi buruk ve eziktir. Bu durum hayata küstürür. Okullarında başarısız olurlar. Büyüdüklerinde bir işe teşebbüs cesareti bulamazlar.

Babalar, çocuğunuz için önemlisiniz. Çocuklarımızı seversek onlarda bizi sever. Sevilen çocuk sevmeyi öğrenmiş olur. Çocuğun görünüşü, becerileri, başarıları sevgi konusu olma­malıdır. Çocuk koşulsuz sevgi ister. Baba sevgisiyle büyüyen, yetiştirilen, eğitilen çocukların bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimleri olumlu etkilenir.

Çocuklar arasında karşılaştırma yapmak yanlış ve zararlıdır. "Daha düzenli çalış, sen de başarılı olabilirsin, istersen bir dene!" demek yüreklen­dirici bir tutumdur. Buna karşılık, "Utan! Şu notlarına bak ap­tal! Abinden örnek alsana!" sözü ağabeye karşı hınç besleten ve kendine güvenini sarsan bir yaklaşımdır. "Bunu küçük kardeşin bile bilir! Sen beceremiyorsun, götür de o yapsın!" gibi sözler çocuğu kırdığı gibi, kardeşleri de birbirinden soğutur.

Sevgi aşırı kullanıldığı zaman da çocukta gölge bir ki­şilik ortaya çıkmakta, kendi başına problem çözme, zorluk­ları yenme, sorumlulukları yerine getirme gibi yetenekler gelişmemektedir. Bu çocuklara, okulda çevrede, "anasının kuzusu", "mu­hallebi çocuğu", "koca bebek" gibi adlar takılmasına sebep olur. Aşırı koruma, aşırı hoşgörü ve düşkünlük, çocuklara bo­yun eğme ve çocuklar arasında ayırım yapma, çocuğun ilerdeki hayatında bağımlılık, bencil­lik, hükmetme ve saygısızlık, saldırganlık gibi olumsuzlukla­ra yol açar.

Doğadaki çiçekler kadar çeşitli renklerdeki bu çocukla­rımızı biz yetiştiriyoruz. Hepsi bizim çocuklarımız, hepsinin sevgiye gereksinimi var, hepsi sevilmeyi hak ediyor. Hak etmedikleri tek şey; duygusal, fiziksel ve zihinsel emniyetlerinin sağlanmamasıdır.

Çocuklar çok hızlı büyürler, şimdi kaçırdığınız fırsatlar ve birlikte yapmadıklarınız şimdi ve ilerleyen zamanda çok şeyi de beraberinde götürecektir “İşten eve yorgun gelmiş ve kısacık bir sohbetten sonra televizyonun karşısında uyuklayan” baba tipi günümüz çocuklarının ihtiyaçlarını karşıla­maktan, onları mutlu etmekten çok uzaktır.

Her çocuğun rehberliğe, disipline ve sınıra ihtiyacı vardır. Ancak cezalara değil. Çocuklara kesinlikle maddi ve manevi ceza verilmemelidir. Olumlu, istenilen davranışlarını manevi ödüllerle (sarılmak, aferin demek gibi) pekiştirin. Gönülleri sevgi merkezli eğitime hazırlamanın vaktidir. An­neler, babalar öğretmenler, kafalarından önce, kalplerini açmaya hazır olmalılar. Çocuğa yapılan bas­kı, dayak, korkutma gibi cezalandırıcı önlemler, sevgi ve güven ortamını zayıflatır veya yok edebilir.

Çocukların başarısında cezalar değil sevgi ve takdir daha etkili olmaktadır. Bu nedenle, baba en değerli ödülün, "Çocuğa, sevgi ve ilgi göstermek, güzel sözlerle övmek, takdir ve tebrik etmek" olduğunu bilmelidir.  Ancak ödül, rüşvet haline gelirse ve çok sık ve gereğinden fazla verilerek çocuğu şımartırsa fayda yerine zarar getirebilir. Güzel bir söz, bir öpücük, çocuğu övme gibi ödüller sık­lıkla uygulanmalı, maddi değeri olan ödüllere çok sık başvu­rulmamalıdır. Dövmek hiçbir biçimde bir cezalandırma yöntemi değil­dir. Şiddet çaresizliğin dışa vurumudur. Çaresiz kalan, çocuğu doğru yolla eğitemeyen babanın çaresizliğidir.

Kimi babalar, dayak atmazlar ya da dayaktan kaçınmaya çalışırlar ama çocuklarını sözleriyle döverler. "Sen adam olmazsın. "Sen delisin oğlum, ben uslandırama­dım!", "Sen aptalın birisin senden başka şey beklenmez ki!" söz­leri kullanmak çok sakıncalıdır.

Bu çeşit suçlama, çocukta şu duyguyu yerleştirir: "Ne yapsam yararsız, öyleyse değişmeye çalışmak boşuna! Şiddet şiddeti doğurur. Çocuğun anne babayı zorba olarak görmesine ve kendisinin de çocuğunu dövmesine yol açar.

Disiplin baskıya dönüşmemeli, özgürlük sınırsız olma­malıdır. Dengeyi sağlayabilmekten başka çaremiz yoktur. Çocuğa doğruyu yanlışı göstermek, yapabileceklerinin en iyisini yapmaları için cesaretlendirmek ve iyi seçimler yapmayı öğretmek babaların görevidir.

Günümüzde televizyon, tablet ve telefonlar, bizim olduğu kadar çocukların da hayatını ele geçirmiş durumda. Çocuklar, okuyarak, görerek, yaparak ve duyarak en iyi şekilde öğrenirler. Çocuklarınız daha çok küçük yaştayken onlara kitap okuyun. Büyüdüklerinde kendi kendine okumaları için cesaretlendirin. Onlara okumayı sevmeyi aşılamak kişisel ve kariyer gelişimlerinde ömür boyu katkı sağlayacaktır.

Sahi bizler, günde kaç kere nefretimizi, kaç kere sevgimizi söyleriz. Her gün ne kadar şikâyet, ne kadar şükür duyulur dili­mizden. Yani çocuklarımız, nefreti mi öğrenirler bizden, sevgiyi mi? Çünkü onlar bizden duyduklarını ve gördüklerini öğrenirler. Bütünüyle bizi taklit ederler.

Çocuğunuzun ilk söylediği kelimeler arasında, "se­viyorum" da var mı? Eğer bu kelime dünyalarına geç giriyorsa, sorumlusu anne baba olarak, siz değil misiniz?"

Çocuklarımız, sahip olduğumuz eşyalar değildir. Görevimiz, onlarla beraber büyümek, arkadaş olmak, sevmek, kabul etmek, anlamak, desteklemek, beraber oynamak, yol göstermek, geliştirmek, kolaylaştırmak, kalıcı olumlu izler bırakmak, onları kazanmak, olabildiğince ön yargısız olmaktır.

Bu sebeple anne babalar, ama özellikle de babalar, önce­liklerini mutlaka çok iyi ayarlamalıdırlar. Yoğun çalışan bütün babaların bir manevi dikiz aynası olmalıdır. Bu dikiz aynasıyla, arkayı sürekli gözlemelidirler. Arka, evdir, çoluk çocuktur, eştir. Ne kadar hızlı, ne kadar meşgul, ne kadar dolu olursanız olunuz, bir gözünüz, bir kulağınız hep orada olmalıdır.

Yani gönlünüzün önceliği ev olmalı, oraya ayırdığınız za­manı hiç kimseye vermemelisiniz. Zira çocuklarınızın, sizin pa­ranızdan çok yüreğinize ihtiyaçları vardır.

 

Sevgiyle kalın…