Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Yüreği Bedenine, Beyni Kafatasına Sığmayan Büyük Ülkücü Necdet Sevinç

Yüreği Bedenine, Beyni Kafatasına Sığmayan Büyük Ülkücü Necdet Sevinç           
(Gaziantep, 10 Murt 1944 – İstanbul, 22 Temmuz 2011)

Ölüm dâima acılar getirir. Aynı mukaddes fikrin savunucusu olan insanların en değerlilerinden birinin vefatı, hayatta kalan ülküdaşları için acıların ötesinde bir duygu oluşturur. Hele bu vefat haberi; hiçbir baskıya boyun eğmeyen, vicdanının sesinden ve/veya o sesle paralelliği bulunmayan seslerden başkasını kaale almayan, hiçbir şahsî çıkara râm olmayan, vatan-millet-bayrak ve ezandan başka vazgeçilmezi bulunmayan bir ülkü devi ile ilgiliyse oluşan duyguyu isimlendirmek de etkisini belirlemek de gerçekten, imkânsızlık ölçüsünde zordur.

‘Divan’dan yükselen mertlik sembolü ses önce kısıldı, sonra kesildi. Yılmaz-yorulmaz sesi, iğva edilemez irâdeyi, olanca haşmeti ile bütün bir Türk dünyâsını kucaklayan yüreği taşıyan naif beden, ebedî âleme intikal etti. Necdet Sevinç bedenen artık yok. Fakat eserleri, genç dimağlara mayaladığı fikirleri yaşamaya, aynı fikirlere gönül vermiş insanlara ışık ve rehber olmaya devam edecek.

Mekânı cennettir inşallah.

* * *

Necdet Sevinç’i görmeden sevdim. Yazıları, aklımdan-kalbimden geçenleri yansıtıyordu. Her bir cümle, olgunluğu tam kıvamında meyve gibiydi. Böyle bir meyve yenirken tadı ve râyihası damakta hissedilir. Necdet Sevinç imzalı yazılar da insanın gönlüne, zihnine doyumsuz ve râyiha-dar bir lezzet sunuyordu. Net, mert, kırıp dökmeyecek ölçüde sert ve de dosdoğru...

Benden yaşlı biri olduğunu tahmin ediyor, gıyabında saygı duyuyordum.

Bir müşterek dostun cenazesinde tanıştırıldığımda; üst başlıktaki cümleyi söyledim ve ekledim:

-Bedenî ve fikrî yapı  olarak merhum Galip Erdem Ağabeyimizi hatırlatıyorsunuz. Gençmişsiniz. Saygım eksilmedi, arttı. Üstelik bu saygıya bir de gönül dolusu sevgi eklendi.

Başı, mahcubiyetin ağırlığıyla eğildi:

-Söylediklerinize lâyık olmaya çalışacağım.

Çok geç olmakla birlikte dostluğumuz sağlam bir zemin üzerinde kuruldu. Kader, maddî anlamda dostluğumuzun devamına imkân vermedi. Fakat o sağlam zemin; hissî, mânevî ve fikrî alanda devam edecek. Niyazım odur ki, ebedî âlemde de devam etsin.

* * *

Necdet Sevinç, vakar ile kibir arasındaki çizgiyi tam yerine ve hiçbir şüpheye yer vermeyecek tarzda yerleştirebilen nâdir insanlardan biriydi. Çünkü O; Türk milliyetçiliği düşüncesinin hizmetine tâlip olanların, her şeyleri ile örnek olmaları gerektiğini biliyordu.

Çilelerle dolu hayatında en küçük bir eğrilik-sapma bulunmaz. İyi bir eş mükemmel bir baba, şefkat ile otoriteyi en iyi dengeleyebilen bir aile reisi, mükemmel ve heyecanlı bir hatip, ahlâk kavramını vücudun belli bölgeleriyle değıl bütünüyle ilgili bir kavram olduğuna inanmış ve her alanda yalnızca inandıklarını uygulamış model insandı.

Yaşadığı çilelere rağmen yılmaz, yorulmaz, yıkılmaz;

Dün gece yâr hânesinde yastığım taş idi  
Altım çamur, üstüm yağmur yine de gönlüm hoş idi...'

Deyip, Türk dünyâsına, Türk milletine yapılan haksızlıklar karşısında içi kan ağlasa bile, mukaddeslerine hizmete devam ederdi.

Nurlar içinde yatsın.

* * *

Şehitlerimizin canları, gazilerimizin kanlarıyla ‘vatan’ hâline getirilen toprakların sâhibi, yalnızca üzerinde yaşayanlar değildir. Asıl sâhipler, o toprakların altında yatanlardır.

Bizler; ‘âlimin kaleminden ak kâğıtlara akan mürekkebin, şehitlerin ve gazilerin damarlarından akan kan kadar mukaddes’ olduğunu kabul eden bir kültürün mensuplarıyız. O halde vatan topraklarının üzerinde vatan ve millet için yaşamakla, vazifesini yapmış olarak vatan topraklarına gömülmek arasında hiçbir fark yoktur.

Necdet Sevinç; bıraktığı eserlerle, yaktığı meş’ale ile vatan topraklarının altında da vazifesini yapmaya devam ediyor. O’nu sevenlerin de görevi devam ediyor: Necdet Sevinç’i yeni nesillere tanıtmak, fikrini aşılamak ve yaşatmak...

Necdet Sevinç gibi; yüreği bedenine, beyni kafatasına sığmayan bir insan, enternasyonallere, beynelmilel kültüre, batıya ve batıcılara hizmet etseydi, bakınız ne olurdu:

Necdet Sevinç Caddesi’ndeki bir apartmanda oturuyor, Necdet Sevinç Parkı’nın içinden geçiyor, Necdet Sevinç heykelinden sonraki ikinci sokağa döndükten sonra karşınıza çıkan Necdet Sevinç Kültür Merkezi’nin yanındaki binada bulunan işyerinize gidiyor olurdunuz.

Kitapları yeni baskılar yapar, gönüldaşları, köşe yazılarında, ekranlarda övgüler düzerler, eserlerinin yeni baskılar yapılmasını sağlarlar, adına ‘kültür armağanları’ dağıtılır, yeni yazılan ders kitaplarında yer alır, şiirleri bestelenir, hayatı filme alınır, devletin imkânları bu tanıtım faaliyetlerinin daha geniş kütlelere ulaştırılması için cömertçe akıtılırdı. Ve daha neler neler...

Necdet Sevinç için bunların hiçbiri yapılmayacak. İnşallah yanılır ve şanla-şerefle özür dilemek mecburiyetinde kalırım.

O sessiz yaşadı, sessizce hizmet etti. Ve sessizce gerçek âleme intikal etti. Görevlerini bundan sonra da yapmaya, sessizce devam edecek.

Vatanını ve milletini sevenler, vatanını ve milletini seven fikir adamlarını-kalem erbabını, en az beynelmilel kültür hizmetkârlarının, kendi yandaşlarını koruyup kolladıkları, cilaladıkları ve her vesile ile parlattıkları, adını unutturmamaya çalıştıkları kadar çalışmazlarsa, bilmeliler ki yeni Necdet Sevinçler yetişmeyecektir. Yeni Necdet Sevinçlerin yetişmemesinin sonucu, bu topraklarda yaşama hakkının bizlere tanınmaması olabilir.

O’nu tanıyanlar ve sevenler, en az O’nun kadar ideallerini yaşatmayı başarabilirlerse O, yattığı ebedî istirahatgâhında, O’nu sevenler bu dünyada huzurlu olacaklar, bu topraklarda yaşamaya devam etme hakkını koruyabileceklerdir.