İvan İlyiç’in Ölümü

Roman Tolstoy’un bir şaheseri, İvan İlyiç’in ölümü ve cenazesi sırasında onun hayatı, yaşam azmi, hastalığı, hastalığında yabancılaşan aile üyeleri ve arkadaşları ile ilişkisi, doktorlarla olan ilişkisi ve doktorlara hasta gözüyle bakışı, çare arayışı, ızdırapları, ölümü kabullenmesi, hayatı ve ölümü sorgulaması sn derece etkileyici biçimde ele alınmış. Okumanızı öneririm. (Olimpos yayınları, Çeviren Damla Atamer) Not: İş bankası yayınları çevirisi daha iyi olabilir.

“Beyler” dedi, “İvan İlyiç ölmüş!” Sayfa 11

İvan İlyiç’in hayatı en basit ve bu nedenle en korkunç hayatlardandı. Sayfa 25

Okul döneminde, eskiden kendisine korkunç gelen ve yaptığı zamanlarda kendisinden tiksinmesine neden olan şeyler yapmıştı ama daha sonra bu tür eylemlerin iyi konumlardaki insanların yaptıkları şeyler olduklarını ve bu insanların bu eylemleri yanlış bulmadıklarını fark edince, yaptıklarını tam olarak doğru bulmasa da artık unutabiliyor veya hatırladığında sorun etmiyordu. Sayfa 27

Karısı daha sinirli ve daha titiz oldukça, İvan İlyiç’te hayatının merkezine işini daha çok aldı ve hal böyle olunca işini daha çok sevmeye, daha da hırslanmaya başladı. Sayfa 34

Aslında her şey, zengin görünmek isteyen ve bu nedenle yalnızca kendileri gibi olanlara benzeme konusunda başarı sağlamış orta sınıf mensubu insanların evlerindeki gibiydi: Şam kumaşları, koyu renk ahşap, salon bitkileri, halılar ve mat cilalı bronzlar… Yani, belirli sınıfa mensup insanların, o sınıfa mensup diğer inşalara benzemek için yaptıkları şeylerin hepsi. Sayfa 44

İşiyle bağlantılı zevkleri hırsın zevkleriydi; sosyal zevkleri, gösterişten ibaretti. Sayfa 48

Doktor böyle böyle diye anlattı, hastanın içinde şunların gerçekleştiğini belirtti ama eğer testlerden şu sonuçlar çıkmazsa, o zamanda böyle böyle varsayımlar olabilir diye açıklamalarda bulundu., böyle böyle olursa şöyle şöyle olurdu falan filan. İvan İlyiç için önemli olan tek şey vardı: Mesele ciddi miydi, değil miydi? Sayfa 52

O ay başka bir ünlü doktora gitti ama o da soruları farklı yöntemlerle sorsa da sonuç olarak ilk doktorun söylediklerinin yanını söyledi ve bu doktorla olan görüşmesi İvan İlyiç’in şüphelerini ve korkularını artırmaktan başka bir işe yaramadı. Sayfa 57

Bu… Yaşam ve ölüm meselesi! Evet, orada yaşam vardı ama şimdi yavaş yavaş gidiyor. Gidiyor ve ben onu durduramıyorum……

“Ben artık olmadığımda ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. O halde, yok olduğumda nerede olacağım? Ölüm bu mu? Hayır istemiyorum!” Sayfa 66

Kiesewetter’in Mantık eserinde şu önermeyi öğrenmişti: “Caius bir insandır, insanlar ölümlüdür, bu nedenle Caius da ölümlüdür.” Bu, konu Caius olduğunda İvan İlyiç’e her zaman doğru gelmişti am konu kendisi olunca doğru gelmiyordu. Sayfa 69

Bu yalanların dışında ya da tam da bu yalanlar yüzünden, İvan İlyiç için en büyük işkence, merhamet görmek istediği kişilerin ona merhamet göstermemesiydi. Uzun süren ızdırabın ardından, bazı anlarda en çok dilediği şey, (itiraf etmeye utansa da) hasta bir çocukmuş gibi kendine acınmasıydı. Sevilmeyi, birilerinin onu rahatlatmasını arzuluyordu. Sayfa 81

Şimdiki İvan İlyiç’i oluşturan dönem gelince, o zamanlar neşe gibi görünen her şey, şimdi gözlerinin önünde eriyor; önemsiz ve çoğunlukla da çirkin bir şey dönüşüyordu.

Çocukluğundan uzaklaşıp bugüne ne kadar yaklaşırsa, sevinçleri de o kadar değersizleşiyor. Ve şüpheli bir hal alıyordu….

“Yukarı çıktığımı sanırken, yokuş aşağı yuvarlanıyormuşum meğer. Gerçekten tam tanımı bu. İnsanların görünüşüne göre yükseliyordum ama yaşam da aynı anda benden uzaklaşıyormuş. Şimdi her şey tamamlandı, artı sadece ölüm var. Sayfa 97

“Belki de yaşamam gerektiği şekilde yaşayamadım. Düşüncesi geldi aklına aniden. “Ama her şeyi bu kadar düzgün yapmışken, bu nasıl mümkün olabilir?” diye cevapladı kendini. Yaşam ve ölümün yegâne çözümü olan bu düşünceyi, imkânsız bir şey olarak gördüğünden hemen aklından attı. Sayfa 98

Sonra yine hatıralar zinciriyle birlikte, aklından hastalığının nasıl ilerlediği ve nasılda kötüleştiğini gösteren başka bir düşünce dizisi geçti. Geriye baktığında orada daha çok hayat vardı. Hayattaki iyi şeylerden ve hayatın kendisinden daha fazlası vardı ikisi bir araya gelmişti. Sayfa 100

“Ağrı gitgide kötüleştikçe, hayatın da gitgide kötüleşti.” Diye düşündü. İvan İlyiç, “Geriye bakınca, hayatın başlangıcında tek bir parlak nokta var, sonrasında her şey gittikçe kararıyor ve gittikçe daha hızla ilerliyor; ölümden uzaklığın karesinin ters orantılı ilerliyor.” Diye düşündü. Sayfa 101

 Daha önce tamamen imkânsız görünen şeyin, yani hayatını olması gerektiği gibi yaşamamış olmasının, her şeyden daha doğru olabileceğini anlamıştı. En yüksek konumdaki insanlarca iyi olarak kabul gören şeyler karşı sergilediği güçlükle fark edilebilen mücadele girişimlerinin ve hemen bastırdığı bu güçlükle fark edilebilen dürtülerin tek gerçek olabileceği, geri kalan her şeyin yanlış olabileceği geldi aklına. Mesleki görevleri, tüm hayatı ve ailesiyle ilgili yaptığı düzenlemeler, tüm sosyal ve mesleki çıkarları yanlış olabilirdi. Tüm bunları kendi kendine savunmaya çalıştı ve aniden savunmaya çalıştığı şeyin zayıflığını hissetti. Savunulacak hiçbir şey yoktu.

“Ama öyleyse” dedi kendi kendine, “ve ben bu hayatı, bana verilen her şeyi kaybettiğimin ve artık düzeltmemim imkansızlığı bilinciyle terk ediyorsam, o zaman ne olacak?” Sayfa 105