Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Yükseliş, Çöküş ve İnsan

İstanbul gerçekten bir cazibe merkezi düşünme özelliği olanlar için. Hele hele tefekkür nasiplilerin önceliği gibidir. İstanbul’u kazanan veya kaybeden bütün Türkiye’ye mi galip gelir yahut mağlup olur yaşandıkça öğreniliyor. Her ikisini de referansları güçlü çıktı.

Geçenlerde İstanbul Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’nun Ataşehir’de yemekli bir toplantısına davet aldım. Gittim. Sayın Göksu televizyon programlarından dolayı çoğu kimsenin yabancısı değil. Adıyaman Gölbaşı doğumlu (1966), muhafazakâr demokrat bir siyasetçi, Esenlerde de başarılı bir yerel yönetici ayrıca. Bizimle sohbetinde kamunun sahip olduğu bütün teknolojiyi öğretileriyle birlikte kullandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına partisi uygun görürse aday. Esenler’de yükselen Sayın M. Tevfik Göksu, aynı ivme için, mevcut İBB yönetimiyle çözülen İstanbul’un davaları olduğunu, dolayısıyla sahiplendiklerini belirttti. M. Tevfik Göksu mevcut yönetimiyle problemi olan İstanbul’un dertlendiği ileri sürdü; deprem, ulaşım ve su sorunlarını, kendisinin çözebileceğini savundu. Sual cevap bölümünde kendisine “Bir saati aşkın konuşmanızın tümünde insanı aradım, nereye koydunuz bulamadım” dedim. Kendisi, sosyoloji doktorası yaptığını söyledi, ancak vakit darlığından cevap vermedi!

ÇÖZÜLME TAM HIZ

Yükseliş ve çözülmeyle insan epeyidir kafamı meşgul ediyordu ki Kıymetli Müjdat Uluçam’ın Mavera Sağlık ve Eğitim Vakfı’ndaki sohbet daveti bir önsöz gibi geldi. Konu “Kur’an’da Toplumsal Yükseliş ve Çöküş Yasaları” idi. Tam bana göre önemli bir tema. Merak ediyordum. Ayrıca gündemde olması gereken bir sorun. Özellikle teoloji eğitimi veren fakültelerimizin bu konu için can hıraş ilmi çalışmalar yapması, enstitüler kurması, mezuniyet tezi, master ve doktora çalışmalarında bu hususu öne almaları, temaya özel bir ihtisas çalışması için yazılı veya dijital bir kütüphane kurması vs gerektiğini düşünüyorum. İslam coğrafyasında yükselen yok, çöküş var, toplumda çözülme var. Bu toplantıda çözülmenin nedenini bulmaya çalışacağız.

Konuşmacı Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Selami Yalçın (1967 Elazığ-Karakoçan). Aşkta Sonsuzluk-Aşk Girdabı, Allah Hakkında Merak Ettiklerimiz, Okçu, Çocuk Eğitiminde Sevgi ve Disiplin, Tarih Öğretmenliği Ders Notu ve nihayet konferansa konu olan Kur’an’da Toplumsal Yükseliş ve Çöküş Yasaları (İnkılap Basım Yayım Fatih İstanbul-2023) adlı eserleri olan konuşmacımızın kitapları 3-5 baskı yapıyor. Müjdat Uluçam sohbet ederken bana bu eserlerden bazılarını gösterdi. Keşke konferansa konu olan kitabını herkes okuyup gelse ve ciddi bir münakaşa-münazara-değerlendirme olabilseydi. Ancak hiç kimse kitabı okumamıştı, okuyamamıştı.

VAKIF GENÇ, HER YERDE İZLEYİCİLER ORTA YAŞIN ÜSTÜNDE

Mavera Vakfı Çamlıca Kısıklı’da. Çok şık bir fiziki mekâna sahip. Konferans salonu da teknik donanımı da öyle. Çalışanları mütebessim. Bazı güçten beslenen varlıklı vakıflardaki kibir ve enaniyet burada yok. “Dünyayı biz idare ediyoruz” edası da yok üstelik. “Ben ne yaparsam doğrudur” de demiyorlar. Selam verip alabiliyor, hâl hatır sorabiliyorlar. Ne güzel. İşte bunu tutuyorum ve seviyorum ben. İnsani ve medeni ilişkileri de üst seviyede. Hissettiğim ise; bağımsız, cumhuriyetçi, inancı önde ve muhafazakâr demokrat bir vakıf.  Ancak izleyiciler genelde 50 yaş üstü. Keşke benim görmediğim gençlerin de sayısını artırabilseler. Olmayacak şey değil. Yeter ki siz onların sorularına cevap verin, onlar sizin yanınızda kendilerini rahat hissedebilsinler, sorgulayabilsinler. Bir önemli husus, toplantının başlayacağı yani kamu mesaisinin bittiği saatlerde ikramları ve çayları var ya, özellikle benim yaş gurubum için ilaç gibidir. Kimse şeker veya değişik ince komaya falan girmiyor. Çünkü herkes yaşlı veya yakın.

Programı Müjdat Uluçam takdim etti. İlk konuşma Vakfın önemli lokomotiflerinden eski Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara yaptı, ideallerini ve imkanlarını anlattı. Vakfı bugüne kadar 08-13 yaş grubunda 30 bin kişiyi eğitmiş, başarılı öğrencileri 5 günlük Balkan gezisine götürmüşler. Ayrıca bölgenin tanıtılması, incelenmesi ve araştırılması amacıyla kısa adı HAKAME olan Hind Kıtası Araştırma Merkezi kurmuşlar. Burs veriyorlar. Karz-ı Hasen kuruluşları vasıtasıyla bugüne kadar 350 yeni evlenecek genç aileye borç verilmiş. Geri ödemesi ise % 100. Artık konuya gelelim; bakalım inancımızdaki yükseliş ve çöküş yasaları nedir, nasıl işliyor, nasıl anlaşılıyor veyahut nasıl anlaşılmalı. Dr. Selami Yalçın aldı sazı eline bakalım, neler söyledi. Dinliyoruz. Bilgisayar ile her şeyi ekrana yansıtıyor, notlarına bakıyor, böylece hem anlama kolaylığı ve hem de not tutma rahatlığı kazanıyoruz.

BEDEVİLİK VE MEDENİLİK SÜRECİ

Konuşmacı Selami Yalçın, referanslar göstererek önce İsrail’den bahsetti. Bunu tahmin ediyordum. Sonra Kur’an-ı Kerim’deki sürgün olgusunu anlattı. Bunlara ek olarak eko, teknoloji, askeri ve kültür konularına girdi. Heyecanla esas konuya girmesini beklerken bilim ve kültürün gelişmesine dikkat çekti. Yükselmeden önce çöküşü hatırlattı; medeniyetlerin geri kalması, çökmesi ve yok olmasına işaret etti!

Zaman hızla ilerliyor. Güler yüzlü, esmer konuşmacı değil sadece, zaten dinleyenler de bunun farkında. Dr. Selami Yalçın devletlerin de insan organizması gibi olduğunu söyledi. Doğuyor, büyüyor, gelişiyor ve ölüyor! Bir örnek verdi İbn-i Haldun’dan; Bir devletin bedevilikten medenilik-hadari süreci için 120 yıl gerekiyor. Söz konusu döneme göre önemli, bugüne göre ölçü alınmayacak bir tespit.

Konumuz hala ortada değil. Konuşmacı iyi niyetli ama bize yansıması uzun sohbette hala meçhul. Dip notları da öylesine zengin; Marks ve Engels(sınıf çatışması), Weber (kültür ve ahlak), Le Bon (ırk üstünlüğü), Daron Acemoğlu (ekonomik ve siyasi kurumlar), Spengler, Sorokin, Toynbee, Montaigne, Platon(devlet) yabancı  maruf isimlere, Naima ve Ahmet Cevdet Paşa’yı (Kur’an’a sımsıkı sarılmalı) da ekliyoryerli ve milli olarak. Doğru sloganlarla düşünülmez. Katoliklerde ise hala ilahi inayet hep önde.

Bir döneme imza atmış bu fikir adamlarının hepsini tanıyor ve okuyorum. Çoğunun eserini almış, altını çizmiş, notuma geçirmişim. Hele tarihi, bir amaçlık oyununa benzeten, morfoloji, felsefe ve biyolojiyi öne çıkaran Alman Filozof Oswald Spengler gerçekten bir hayli önemli. Dergâh Yayınları’nda Spengler’in eserlerini yayınladı.

BİR MİLLET DEĞİŞMEDİKÇE!..

Konuşmacı teoloji eğitimi görünce, dini referanslara da karşıtları dengeleme arzusunun yansıdığı örnekler de verdi; Hazreti Musa, Kızıldeniz, o yıllarda köle olan İsrail. İslam Peygamberinin bir savaşında Hendek’teki okçuların ganimet için siperlerinden ayrılması.

Konu dağılmıyor ama toplanmıyor da. Konuşmacı Kur’an da ve sünnetüllahta yükselme ve çözülme konusunun yasa maddelerinin olmadığını belirtti! Ardından da Kuran-ı Kerim Rad Suresi (13/11) örnek verdi; Bir millet kendini değiştirmedikçe, Allah o kavmi değiştirmez.

Selami Yalçın’a göre; sosyal yasalar ve tabiat kanunları yükselme ve sorun çözümde önemlidir. Sebep sonuçta ise sosyolojik dinamikler vardır. Allah insanı değiştiriyor. Kur’an’da bahsedilen kıssalardan ders alınmalıdır. Ayrıca sosyal yasalar evrenseldir. Devletler zulümle ayakta durmaz. Allah’ın yasasında değişme bulamazsınız (Fatır 35/43). Islah ve ifsat deveran yasasındadır.

Zaman darlığı desem değil tam bir buçuk saattir sürüyor toplantı. Üstelik bilgisayar ve ekran gibi önemli bir teknoloji var önünde. Konuşmacımız Sayın Dr. Selami Yalçın sosyal yasaları tek tek sayarak konuşmasını noktaladı; Güven Yasası, Güvenlik Yasası, Etkileşim ve Değişim Yasası, Tokluk Yasası, Karşıtları Dengeleme Yasası, Devinim Yasası, Devaran Yasası, Mühlet Verme Yasası, Kenetlenme Yasası ve İlahi Yardım Yasası.

AYNI MİLLET, AYNI BÖLGE VE AYNI ÖĞRETMENİN ÜÇ TALEBESİ

Konu noktalandı ama önemine binaen hiç olmazsa soru cevap bölümünde ikna olunabilirdi. Olmadı. Konu gerçekten çok önemli. Güneş Batmayan İmparatorluk olarak bilinen İngiltere bugün bazı sömürgeleri kontrol edebiliyor ama, sadece Ada’da kaldı, sadece kral ve kraliçe var, monarşi var. Almanya, Avusturya ve Macaristan İmparatorlukları yok! Rusya Çarlığı tarihe gömüldü. SSCB de yok. Hitler, Mussoloni, Franko da yok. Yok işte!. Japonya ile Uygur Türklerine hayat hakkı tanımayan emperyalist Çin’i ayrı tutmamız gerekiyor ama, Amerikan İmparatorluğu’nun da çözülme ip uçları yok değil. Dur bakalım ne olacak, nasıl olacak? Kendi tarihimizden örnekler verirsek 16 Türk devleti bugün sadece Türkiye Cumhuriyeti ile temsil ediliyor, devam ediyor. Ebed müddet sürsün diye de duamız, idealizmimiz ve ufkumuz var.

Konuşmacı Dr. Selami Yalçın’ın sohbetinin hiçbir yerinde insan yoktu. Aradım, notlarıma baktım bulamadım. Kendisi buna cevaben zaman darlığını gösterdi. Sonra bir örnek verdim kendi bölgem ve ülkem için;

Anadolu Selçukluları gitti, Büyük Selçuklular gitti, Osmanlı Cihan Devleti de gitti. Siyasetname gibi bir devlet yönetimi hakkındaki teorik ve pratik bilgiler içeren ve hala yeni baskıları yapılan ve hakkında doktora çalışmaları gerçekleşen eserin yazarı, Selçuklu Devletinin ve Alpaslan’ın veziri Nizamülmülk (1018-1092), aynı konumda olan matematikçi, astronomi bilgini, tarihçi, felsefeci ve şiirleri dünya dillerine tercüme edilen Ömer Hayyam (1048-1131); hakkında neredeyse bütün dillerde kitap çalışması yapılan, ansiklopedilerde maddelere konu olan Haşhaşiliğin ve Nazari İsmaili Devletinin kurucusu, suikastçi Hasan Sabbah (1050-1124) aynı memleketin çocukları, aynı hocanın talebeleri, aynı dinin mensupları ve aynı dönem yaşamış üç maruf insan, üç ayrı kulvarda unvan ve makam sahibi oldular. Yükselişi ve çöküşü gösterdiler.

Günümüzde bu üç maruf insanın yaşadığı ve mensubu olduğu söz konusu devletler yok ama, Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah hala var.

Devletlerin, toplumların ve insanların doğuş, yükseliş ve çöküşlerinin nedenleri birbirinden bağımsız da olsa ortak bir sebep olsa gerek. Mesela adalet, mesela insan hakları, mesela yaşama özgürlüğü ve inanç hürriyeti. Dilerim konu tartışılmayı sürdürür. Aydınlar görüşlerini belirtirler.