Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Kırım Anıları

2007 Yıllarıydı.

Kocaeli Kırım tatarları, Kültür ve Dayanışma Derneği ile Kırım’a üç defa gitme ve bu güzel bölgeyi görme ve inceleme fırsatımız oldu.

Bu seyahatler ve gidişler, derneğin öncülüğünde bazen çocukları sünnet etme, bazen ihtiyaç sahiplerini evlendirme, bazen de kurban kesme gibi niyetlerle yapılmıştı.

Kırıma bu gidişler, kalabalık gruplar halinde olmuştu. Başta Derneğin başkan ve birçok hayırlı işlerin sponsorluğunu da yapan İbrahim ARACI, çok akıllıca bu işleri organize eden abla Zümran ARACI ve iletişim işlerini de güzel yöneten Dernek Koordinatörü Ferit TOPLU ile Arsen OSMANOU da heyetin önde gidenleriydi.

Bu seyahat ve ziyaretlerde ise birçok hayırlı çalışmalara ve de hizmetlere de şahit olduk. Tabi ki unutamadığımız anılarımız da az değil. Bu anılarımdan biriside DERVİŞLER TEKKESİ (MEVLEVİ TEKKESİ) ile ilgili.

İşte, böyle seyahatlerin birinde, KEZLEV Kasabasına da uğramıştık. KEZLEV gözetlemekten gelen Türk Dünyasından da Kullanılan bir kelimedir. Kezlemek = Gözetlemek.

Kırım’ın deniz kenarında bulunan şirin bir kasabası, stratejik bir yerleşim yeri. Buradan denizde olan biten her şeyi gözetleyebiliyor, kezleyebiliyorsunuz.

Rehberimiz, Kezlev kasabasını gezerken tarihi bir tekke – bir müze olduğunu söyledi.

DERVİŞLER TEKKESİ, Müze gibi değerlendirilen ve ziyaretler yapılan bir tarihi mekân. Heyet olarak burayı da görmeye karar verdik.

Ziyaret için söz konusu tekkeye vardığımızda, bu mekânın sorumlusu diye tanıtılan yaşlı, zayıf, güzel ve sade giyimli bir ablamız bizi karşıladı.

Müze gibi değerlendirilen bu mekâna, ana kapıdan sonra dar bir yoldan tek sıra halinde yürümeye başladık. Bu sorumlu – görevli olarak tanıtılan ablamız hem önümüzde yolumuzu açıyor, yürüyoruz hem de Tekke ile ilgili bilgiler veriyordu. Bende içimden ‘’ BU YAŞLI ABLAMIZDA, MÜZEYE – TEKKEYE BAKMAK SURETİYLE BİR GEÇİM KAYNAĞI BULMUŞ ‘’ dedim.

Ve önümde yürüyen bu yaşlı, temiz giyimli ablamız, aniden geri döndü ve bana manalı, birazda serzenişli bir bakışla ‘’ BEN TARİH DOKTORASI YAPMIŞ BİR İNSANIM. BENİM KİMSEYE İHTİYACIM YOK.  BURADA GÖNÜLLÜ ÇALIŞIYORUM ve HAYRINA BURADAYIM’’ dedi.

Neye uğradığımı anlayamadım. Şaşkınlık içinde ablaya baktım ve gayriihtiyari bu nur yüzlü insana sarıldım. Bir mahcubiyet duygusu içinde…

Anladım ki bu ablamız normal biri değil, normal dışı gönül ve ruh dünyası zengin birisi bu arada.

Kendisini de bu iyi niyet ve gayretli çalışmalarından dolayı tebrik ettim.

Yanımdaki heyete de bu güzel insanı tanıtmaya başladım. Tarih doktoru olduğunu, gönüllü burada çalıştığını…

Tekkeyi gezerken nihayet güzel tarihi bir odaya geçtik. Postların, minderlerin var olduğu bir odaya.

Manevi havası zengin, bu tarihi mekân da sadece ben ve ablamız değildik, kalabalık heyetimizle grubumuzla bu güzel ortamı hep beraber yaşadık.

Heyetimizin içinde din dersi öğretmenliği ve din görevliliği yapmış, yıllarca evlendirme memuru olarak ta görev yapmış Fikri SEVER kardeşimizle ile de beraberdik.

Tekkenin o güzel odasında, hoş köşesinde Fikri Sever hocamız Kur’an okudu. Bende ilahiler söyledim.

Sonradan da bu gönül insanı ablamız olan Tarih doktoru Hanife Yavlas Kaya, ben ve Fikri Severle üçümüz mekâna uygun ilahileri de beraberce icra ettik.

Dolayısıyla bu güzel mekânı, geçmişi ile buluşturduk. Bir an bile olsa da geçmişi yaşatmaya çalıştık. Heyetimizle birlikte gönül coğrafyamızın bir parçası olan Kırımın bir köşesinde bir anı, bir zaman dilimini yaşama fırsatını bulduk. Ve güzel KIRIM’I hatırlamak ve de unutmamak dileğiyle…