Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Lay Lay Lom Değil Bu; Gıda

Merhum Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal, “Arım, balım, peteğim” şarkısı ile yapardı propagandasını. Kendisi de söyler, iştirak ederdi. Ayrıca kara mizah haline getirilmek istendiği karikatürlerini medyadan keserek çerçeveletirdi. Sahnede kendisini eleştiren tiyatrocularla birlikte esprilere kahkahalarla gülerdi. Ayrıca konserlere, operalara, temsillere de giderdi.

Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nun son 20 yılda büyüdü. Ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir defa bu etkinliğe geldi, az da olsa kaldı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise hiç gelmedi. Fakat söz konusu üç liderin koroya katkıları var.

Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu günümüzde de çok güzel programları hayata geçirmekle kalmıyor, müziğimizin uzun ömürlü olmasına çalışıyor, yeni nesle sevdirmeye uğraşıyor, genç sanatçıların yetişmesini öne alıyor. Bu etkinliklerin uygulama yerleri ise genelde Atatürk Kültür Merkezi. Ancak TURİNG de bu konuda sorumluluk alıyor, “meşk akşamları” olarak sürdürüyor etkinlikleri.

BİR DİN ADAMI 128 YILIDIR HATIRLANIYOR

Türkiye Şarkıları projesinde yer alan, TRT’de Taş Plak Programları hazırlayan, İstanbul Hanımlar Grubu ile Avrupa’da konserler veren, İstanbul Büyüsü gösterisinde başarı gösteren, Aşk Mevsimi ve Suya Söyledim adlı albümleri bulunan Sanatçı Dilek Türkan’dan Saadettin Kaynak (1895-1961) şarkıları dinledik. Saadettin Kaynak bir din adamı, hafız, imam. Günümüzdekilerle kıyaslamayın sakın ola. Çok üzülürsünüz. Dilek Türkan’ın icra ettiği Saadettin Kaynak eserlerinin dizeleri Fuzuli’den “Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı”, Vecdi Bingöl’den “Nideyim bilmem elinden senin, bilmem nideyim”, F.H. Demirelli’den “Gönül sana tapalı/ kapın bana kapalı”, Cemali Nebadid’ten “Akşam yine gölgen, yine gölgen, yine akşam”, Adnan Adıvar’dan ‘”Hani bir gündü “şu derdim sana bir geçse” dedim”, N. Rüştü Efe’den “Batan gün kana benziyor”, M. Nafiz Irmak’tan “Son ümidim de bitti”, Gündüz Nadir’den “Ben bir garip kuşum, yurdum yuvam yok”, Karacaoğlan’dan “Benim yârim gelişinden bellidir” ve nihayet Vecdi Bingöl’den Yad eller aldı beni” şarkılarını büyük bir keyif ile dinledik TURİNG salonlarında bu nefis eserleri. İyi ki bir Saadettin Kaynak’ımız olmuş.

Bir din adamının içinde aşk, hüzün, vuslat, hicran, feryat, sevgi ve umutsuzluk hislerini yaşayarak, dini vecibesini yerine getirmesi ne muhteşem bir duygudur. Keşke onlarca Saadettin Kaynak olsa, yine de az gelecek.

AŞKI YAŞAMAK VEYA HATIRLAMAK

TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu sanatçılarından; muhteşem icrası, temsil kabiliyeti, uyum, klasik şıklık, eseri yaşaması, eliyle eşlik tutması ve sesi ile Alper Akaryıldız ve Merve Kıvılcımer’den Atatürk Anısına İki Solist programı izledik TURİNG’te yine. Bir ayda 3. Konserimiz.

İyi ki müzik var, günümüzün onca sorunlarını (hayat pahalılığı, enflasyon, zamlar, sivri ve kirli diller, kamunun soğuk yüzü gibi meseleleri) beklemeye alıyoruz gibi oluyor da azıcık teselli buluyoruz. Sevgiyi, aşkı, sabrı yeniden yaşıyoruz. Programa Refik Fersan’ın eseriyle başlayan Alper Akaryıldız sırasıyla Mustafa Reşit Bey- Giriftzen Asım Bey’den “Hab-gah-ı yâre girdim arz için ahvalimi”, Hacı Faik Bey’den “Nihansın didede ey mest-i nazım”, Ahmet Rasim’den “Yare tesir eylemiş halim ki olmuş girye-nak”, Şükrü Şenozan’dan “Mübtelay-ı dert olan diller devadan geçtiler”, Kemani Tatyos Efendi’den “Mani oluyor halimi takrire hicabım” ve bir anonim türkü “A benim mor çiçeğim” eserlerini seslendirdi. Herkes ayakta alkışladı sanatçıyı.

Sanatçı Merve Kıvılcımer ise Bimen Şen’den “Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim/ Canımın canı mısın, ruhumun ruhu musun şuh-i şenim”, Şevki Bey-Saffet Bey’den “Kış geldi, fırak açmadadır sinede yâre”, Sadi Işılay’dan “Bende hicran yarasından da derin bir yara var”, Bimen Şen-Orhan Seyfi Orhan’dan “Acaba şen misin, kederin var mı?”, Saadettin Kaynak-Gündüz Nadir’den ikinci defa “Ben bir garip kuşum, yurdum yuvam yok” ve Muhlis Sabahattin Ezgi’den “Pencerenin perdesini/Aç bana göster yüzünü” şarkılarını söyledi. Sonra her iki sanatçı birlikte iki hicaz türkü “Kırmızı gülün adı var” ve “Mayadağ’dan kalkan kazlar” seslendirdiler. Ancak yoğun istek üzerine son bir eser “Sarı zeybek, şu dağlara yaslanır/ Yağmur yağar silahları ıslanır” türküsünü icra ettiler. Tasavvuf müziği hocalığı da yapan İstanbullu Alper Akaryıldız Marmara ve Anadolu Üniversitesi mezun. Bir süre bankacılık yaptı. Merve Kıvılcımer, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı mezunu. TRT’de çalıştı.

SELAHATTİN BEY AFİFE’YE AŞIK

Kasım ayı Müzikli Maarif Takvimi programının solistleri ise Taner Yalçın ve Aybike Demirokan idi. Bir kanun, bir de kemence ile sanatçı hanımlar eserlere katkı veriyor. Her zaman olduğu gibi programı Mehmet Güntekin anlattı, sanatçılar sesleriyle devre girdi. Bilindiği gibi Müzikli Maarif Takvimi’nin esasını değişik yıllardaki söz konusu ayın olayları, kişileri, kurumları musiki örtüştürülmeye çalışılıyor.

Kasım ayının en önemli olayları fasıl Heyetindeki Hafız Yaşar’ın okuduğu şarkıları beğenen Atatürk’ün ölümüdür (1938). Sonra Selanik işgal edildi (1912), Kaseri’deki Atatürk Anıtı, KKTC’ne hediye edildi (1976). Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Musikisi Korosu kuruldu. Bütün bunların hatırasına “Şahane gözler şahane/ Hüsnüne yoktur bahane”

Kasım ayı içinde tiyatro merkezli Darülbedayi ve Musiki odaklı Darülelhan kuruldu (1918). Osmanlı’da ilk defa hanımlar Türk Musikisi korosuna dahil edildi. Bunlardan biri de Afife Jale. Seyahattin Pınar da Afife’ye aşık ve sonra izdivaçla taçlandırarak meşhur eserini besteliyor “Bir bahar akşamı rastladım size” ve sonra “Bakışın çağırır beni uzaktan.” Benim yaş grubuma bu eserler hiç de yabancı değildir. Hatta kendi kendimize de mırıldanırız zaman zaman.

Kırım Savaşı da (1853) Kasım ayında yapılıyor. O yıllarda Osmanlı Donanması Dünyada ikinci büyün güç. Kırımlı Giray han hem şair ve hem de bestekar. Kırım’ı hatırlatan bir eser var programda “Şu Yalta’dan taş yükledim gemim dolmadı/ Şu gençlikte bir yar sevdim o da olmadı”

ESNAFIN SANATÇI OLDUĞU AYDINLIK DÖNEM

Kasım ayında iki ünlü sanatçı Kanuni Vecihe Daryal (1908-1970) öldü, bestekar İsmail Baha Sürelsan (1912-1998) doğdu. Mehmet Güntekin de ilk solo konserine, İsmail Baha Sürelsan’ın eserini okunduğu programda çıkmış. Bu koroda bir başka rahmetli ünlü sanatçı ise Nuran Kurt. Öyle bir resim yansıtıldı ki sahneye çok duygusal anlar yaşandı. İsmail Baha Sürelsan’ın meşhur eseri “Ay gülsün ufuktan sana, sen ona bak gül de” öyle güzel okundu ki salon alkıştan kırıldı.

Bestekar sanatçı Udi Şekerci Cemil Bey (1867-1828) de Kasım’dan nasibini almış. Artık İstanbul Şehzadebaşı’ndaki merkezinden sonra yurt dışına da giderek Kahire’de şube açmış. Türk şekeri altın yıllarını yaşıyor Bittabi Türk Müziği de. Normalde bir esnaf Cemil Bey, ayrıca hafız. Ancak Mabeynci Basri Bey’den ud, Kadıköylü Enderuni Ali Bey’den din dışı müziki dersleri alınca buna bir de sanatçı, bestekar etiketini yapıştırıyor. Sanatçılarımızdan Şekerci Cemil Bey’in “Bir nigah et ne olur halime, oy gonca dehem” adlı şarkısını nefes almadan dinledik. Muhteşem bir eser.

VEKİLLER GİBİ ŞAİRLER DE YASSIADA’DA

İki dönem Belediye Başkanı, bir dönem de Demokrat Parti milletvekili Osman Kavuncu (1918- 1966) Kayseri’yi büyüten, modernleştiren, cazibe merkezi haline getiren bir politikacı. Ufak tefek bir politikacı ama, büyük işlerin mimarı.

Dört dönem Milletvekilliği yapan, 10.Yıl Marşını, Behçet Kemal Çağlar ile birlikte kaleme alan, hecenin beş şairinden biri Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) de, Osman Kavuncu gibi milletvekili olduğu dönemde antidemokratik 27 Mayıs 1960 Darbesiyle birlikte Yassıada’da kalıyorlar.

Kent Oyuncuları kurucusu, Tiyatrocu, Yıldız Kenter’in eşi Müzik Adamı Şükran Güngör (1926-2002) de Üniversite korosunda ses sanatçısı. Koro sanatçıları ve hocaları hep birlikteler. Şükran Güngör vasiyetinde hatırlanması için sevdiği üç şarkıyı okumalarını istiyor. Beste ise Dr. Aladdin Yavaşça’nın “Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok) ve (Ne günah etse açılmaz iki gönül arası). Bir başka hocaları da Münir Nurettin Selçuk koronun.

MÜZİKALİ LÜTFİ DELİRİYOR

Kasım ayı içinde bir çirkin şakanın nelere mal olabileceği de hatırlatıldı Mehmet Güntekin tarafından. Eski şiirimizin yapısını değiştiren, garipler akımının öncüsü şair Orhan Veli Kanık’ın (1914-1950) babası Veli Kanık (1885-1953) Osmanlı Musika-i Hümayununda yetişmiş bir klarnet virtiözü, Armani Orkestrası Şefi, Cumhuriyet döneminde de çoğu müzik kurumunda emeği geçmiş, batı müziğini de çok iyi bilen bir sanatçı. Müzikalı Lütfi diye bilinen sanatçı da o yıllarda mesai arkadaşlarından biri. Lütfi’nin tıki var. Gürültüden, yüksek sesten aşırı derecede ürküyor ve korkuyor. Yatakhanede arkadaşları bir defasında elini ayağını bağlayarak şişirilmiş kâğıt paket patlatıyorlar. Müzikalı Lütfi panik halinde kalkıyor, kurtulmak için çırpınıyor ama nafile. Daha sonra da aklını yitiriyor, gel gitleri olmaya başlıyor. Tımarhaneye yatırılıyor ve vefat edene kadar orada kalıyor. Kendisini ziyaret edenlerin başında da Veli Kanık geliyor. Solist, korist, koro şefi, repertuvar kurulu üyesi sanatçı Mahferet Yıldırım (1920-1998) duru ve yalın sesiyle adeta kendi hayatını anlatan Müzikalı Lütfi’nin alaturka eserini okuyor. Sanatçılarımızın okuduğu eser şöyle; “Sana ne oldu gönül, şad olmuyorsun/ Bu derdi gamdan azad olmuyorsun/ Harab oldun da abad olmuyorsun/ Bu derdi gamdan azad olmuyorsun”

“DOKUNMA KALBİME ZİRA ÇOK İNCEDİR KIRILIR”

Kasım ayı Azerbaycan ile de ortak örtüştüğü olaylar ve gelişmeleri yaşıyor. Azerbaycan Bayrağı, Havaalanı, Anayasası, Avrupa Konseyi’ne üyeliği, Milli Özgürlük Hareketinin başlaması hep kasım ay’ı içinde. O halde “Araz üstte, buz üstte/ Kebap yanar köz üstte/Goy meni götürsünler balam/ Bir ela öz kız üstte/Ay Laçin, can Laçin/ Can sana kurban Laçin” şarkısını sanatçılarımız öyle bir yansıttılar ki salonda herkes birlikte söylemeye can attı ama nafile. İlkeler öyle uygulanmıyor konserde.

Yenikapı Mevlevihanesi Türk Musikisi açısından da önem arz ediyor. Dede Efendi ve Itri buradan yetişmiş. Dede Mevlevilikte bir makam. Üniversitelerdeki ordinaryüslük gibi. 1001 gün çileye girmesi gerekiyor. Neyzen, Bestekar ve güftekar Gavsi Baykara (1902-1967) tekke ve zaviyelerin kapatılması dolayısıyla çilesini doldurmadığı için dede olamayan son postnişinin oğlu maruf kişi. 60 kadar eseri biliniyor. “Dokunma kalbime zira çok incedir kırılır” bunlardan biri. Birkaçı daha şöyle “Aldanma gönül”, “Bülbül gibi efgan edeceksen, bir goncaya bağlan”

ENDÜLÜS’TE RAKS

Kasım ayı içinde İspanya Kralı Juan Carlos ölmüş. Şair, mütefekkir, yazar, siyasetçi, diplomat, Divan Şiiri ile modern şiir arasındaki köprü sanatçı Yahya Kemal Bayatlı (1884-1958) İspanya Büyükelçisi olmuş. Sonrasında muhteşem eseri Endülüs’te Raks’ı yazmış, Münir Nurettin Selçuk da bestelemiş” Zil, şal ve gül, bu bahçede raksın bütün hızı/ Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı” Sanatçılarımız bu eseri okuduğundan bütün salon ayağa kalktı, öyle alkışladı. Ancak bu son eserdi. Hiç kimse bitsin istemedi. İzleyicilerin çoğu gençti, üniversite öğrencisi idi. Demek “müzik ruhun gıdasıdır” öyle lay lay lom değil. Müzik banat, kültür, medeniyet hareketin bir katarı, olmazsa olması hayatın. Keşke okullarımızda müzik dersleri Müzikli Maarif Takvimi gibi yapılsa.

Konser sonrasında bir doğum günü kutlamasına geçtik. Pasta değil zerde ikram edildi. Sonra ud virtüözü, müzikolog, yazar, bestekar ve TRT’den mesai dostumuz sanatçı Cinucen Tanrıkorur’un (1938-2000) bestelediği “Doğum günün kutlu olsun”  müzikalini ilk defa dinledik. Tutar mı? Dilerim tutsun.