Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

ABD, AB, İsrail, Filistin ve Kuzey Kıbrıs

1960’lı yılların ikinci yarısıydı; 1967 falan. Profesyonel gazeteciliğe başladığım İstanbul Cağaloğlu Babıali’de Sabah’ta çalışıyordum. Şerefefendi Sokaktaki devlete ait Güneş Matbaacılığın ikinci katında idi gazetemiz. Maruf yazarlarımızı burada tanıdım. Mesela Eşref Edip, Necip Fazıl ve Osmanlıların son dönemindeki aile dramalarını romanlaştıran Münevver Ayaşlı ve nihayet Sezai Karakoç.

Merhum hayırsever Sabri Özpala’nın gazeteye maddi-manevi katkısı fazlaydı. Kendisinden de dinlemiştim Sezai Karakoç’un Babıali’de Sabah’ta Sütun köşesindeki yazılarının hikayesini; “Gazete atılım yapacaktı. Yazar arayışına başladık. Sezai Karakoç ilk akla gelen isimdi. Ancak Sezai Karakoç’un kabul edip etmemekte tereddütleri vardı. Benim de vardı. Bu teklif için ben görevlendirildim. Sezai Karakoç’un Sultanahmet’teki ikametgahına giderek teklifimi sundum. Sanki bana sürpriz yapmıştı. Kabul etti. Ama şartları vardı. Önce ciddi bir telif istiyordu. Sonra yazılarına müdahale edilmemesini falan. Hemen kabul ettim. Ne dediyse “olur” dedim. Çünkü Sezai Karakoç kişiliği ve görüşleri ile gazetenin itibarını artıracaktı.”

Bu olayı rahmetli üstat Sezai Karakoç’a da sordum doğruladı. Ancak bir hususu da ekledi; “Ben telifi yüksek tutmuştum, bu Müslüman sermaye sahiplerini denemek istedim. Bakayım malları, paraları mı kıymetli, yoksa inançları mı? Çünkü o yıllarda Müslümanların taşın altına elini koymaları kolay değildi.”

 

BİR FİKİR ADAMININ UFKU

Olay doğrulanmıştı. Sezai Karakoç Üstadın Sütun köşesinde yazdıkları noktasına, virgülüne kadar okunuyordu. Bir kitap olacak hale gelince de hemen Hilmi Kurtulmuş’un sahibi olduğu Fatih Yayınevi iki cilt halinde yayınladı. Kapış kapış gitti, okundu. Ne diyordu Sezai Karakoç neredeyse yarım asır önce? Bir misal vermek istiyorum, bir fikir adamının ufkuna bakın lütfen. Adeta bugünü görüyor.

Yazının başlığı Gelelim İsrail’e (Sütun 1. Cilt Sahife 308) idi. O yazıdan güncelliği itibariyle, özellikle son Gazze ve bölgedeki yaptığı Filistinli katliamını, insanlık suçuna rağmen camileri, kiliseleri, hastaneleri ve okulları bombalamasını, kadın, çoluk çocuk, yaşlı demeden soykırım uygulamasını hatırlatarak, Karakoç’un yazısından az az alıntılar yapmak istiyorum, bakın nasıl örtüşüyor günümüzle;

*Görmek gerekir ki, İsrail Ortadoğu’da bir bakıma küçük Avrupa’dır. İsrail Devleti, Avrupalı, Amerikalı fertlerden meydana gelen bir devlettir.

*Artık bu devleti, bir topluluğun, tabii gelişmesini tamamlaya tamamlaya vardığı normal ve tabii bir sonuç kabul etmeye imkân yoktur.

*İsrail Devleti’ni görünüş ve iddialar ne olursa olsun; aslın da Avrupalıların Ortadoğuyu istila edebilmek ve elde tutabilmek için, içinden gönderdiği bir takım kişilerin askeri ve siyasi bir karargahı gibi düşünmek zorundayız.

*Avrupa böyle bir taşla iki kuş birden vurmaktadır. Hem içinden, iktisadi bakımdan memleketi sömürebilecek bir ırkı yavaş yavaş çıkarmış olmakta, hem de tutunamayıp kovulduğu Ortadoğu’ya, İsrail paravanası arkasında tekrar sokulmaktadır. Onun için bütün gücüyle, gizli veya açık, İsrail’i destekleyecektir.

 

HAÇLILARDAN SONRA BATI AKINCILARI

Sezai Karakoç birinci ikinci İsrail savaşlarında gizli veya açık koruyucu kanatlarının altında İngiliz, Fransız, Amerikan uçak ve donanmalarının katkısını, yardımını hatırlatıyor ve İsrail’in bu özel durumdan faydalandığına dikkat çekiyor; “Nasıl olsa Avrupa ve bütünüyle Batı, İsrail’in silinmesine hiçbir zaman göz yummayacaktır. Üstelik Amerika ve Batının İsrail’de çok akrabaları vardır. Bunlar kendi içlerinden birinin Ortadoğu’ya bir nevi, bir batı akıncısı gibi gitmiş olduğunu düşünmektedir Yarın İsrail devlet, Ortadoğu’da bir imparatorluk halini alırsa bu emperyalizmin yemişlerinden yalnız İsrailliler değil, batılılar da faydalanacaktır. Ortadoğulu bir devletin görünüşü altında; Batı, Ortadoğu’yu yepyeni metotla el altında tutma denemesine girişmiştir.”

Sezai Karakoç böyle diyor. Ama ekliyor rahmetli Üstad“Bu gerçekleri insan bilmeli, ama yine de umutsuzluğa kapılmamalı. Batı hangi plandan hareket ederse etsin, yüz milyon bir kütleyi köleleştiremeyecektir. Ne kadar kayıp olursa olsun, en sonunda bu topraklar emperyalizmin her türlüsünü çiğneyebilecektir. Er veya geç olacaktır. Cezayir bir örnektir, Vietnam bir örnektir!”

 

HINÇ YANLIŞ YERDEN ÇIKARILIYOR

Müslüman ülkelerde hiçbir zaman Yahudi katliamı görülmediğini, tersine İspanya, Almanya ve Rusya’da soykırıma uğrayan Yahudilere hoşgörüyle Müslümanların müsamaha ettiğini ve sahip çıktığını hatırlatan Sezai Karakoç ustamız hamaset yapmadan devam ediyor;

*Aslında İsrail de Batının bu kışkırtıcılığına uymakta büyük hata etmektedir kendi hesabına. Geçici başarılar başını döndürmektedir. Halbuki yarın şu veya bu sebeple Batı kendisini yalnız bırakırsa İsrail için durum hiç de iç açıcı olmaz.

*Yahudiler eğer bir intikam ihtiyacında iseler her halde en son öç alacakları insanlar Müslümanlar olurdu. Halbuki şimdi yalnız hınç konuları Müslümanlardır. Bütün hınçlarını Müslümanlardan çıkarmak istiyorlar. Bu eski Yahudi gururundan doğuyor. Bu gururun cezasını çekecekler.

Üstat Sezai Karakoç yazısını şöyle noktalıyor, bağlıyor;

*Müslümanlar, Allah’ın insanlığa bağışladığı bir nimettir. Bu nimetin değerini bilmeyenler, tarih de şahittir ki, belaların en belalısına çatmışlardır. Biz Müslümanlar kendi suçlarımızın cezasını çekiyoruz. Ama bize sataşan da kendi cezasını çekecektir.

Bütün dünya kamuoyu kınamalarla hükümetlerini uyarıyor İsrail’in Filistin katliamı dolayısıyla. ABD Başkanı Biden bile, görüşünü kırparak İsrail’in ayırım gözetmeden yaptıkları bombardımanlar yüzünden halkın tepkisi karşısında Netanyahu’dan savaş hükumetini değiştirmesini istedi.

 

İSRAİL KIBRIS’TA NE YAPAR?

Üçüncü Dünya Savaşı’na sebep olabilir mi bu soykırım, tartışılır. Çin’den sonra İsrail’in yayılmacılığı da dikkat çekiyor. Özelikle KKTC bizim için önemlidir, candır, kandır. Dik Karpaz yolundaki marina çok modern. Şimdi buraya otel de eklendi. Bu gelişmeler Mehmet Ali Talat’ın cumhurbaşkanlığı sırasında gerçekleşmiş (2004). Ve 2017’den sonra İsrailliler KKTC Vatandaşı olmaya başlamışlar. İddia o ki KKTC’de 50 bin civarında Yahudi var. Bunun 8 bini Gazze savaşından sonra. İsraillilerin Kuzey Kıbrıs’ta 25 bin dönüm arazileri bulunduğu ileri sürülüyor. İsraillilerin kurduğu sitelerinin Dik Karpaz ve Gaziveren’de artığı, aralarına yabancı kimseyi almadıkları iddiaların bir başkası. Ayrıca 2 bin civarında ticari işletmeleri mevcut. Bütün bunlar eğer yalan değilse gelişmeler Mavi Vatan dahil Akdeniz’deki Türkiye varlığı için de tehlikelidir.

Bu iddiaları Beylerbeyi Polisevi’ndeki bir sohbetimizde KKTC’de de görev yapan Emekli Tümgeneral Tarık Özkut Paşa’ya da sordum, eğer doğru ise tehlikeli bir gelişme olduğunu söyledi.

Kıbrıs İlim Üniversitesi Dekanı ve Cumhurbaşkanlığı Politika Danışmanı Prof. Dr. Ata Atun’a göre de; KKTC açık denizlere bağı olan tek ada. Emperyalist devletler işte bu önemli nedenle KKTC ve Türkiye’ye uygulanabilecek kısıtlama ve ambargoları kırma noktası olarak görüyorlar. Çünkü doğu Akdeniz’de 164 birimde doğalgaz ortaya çıktı.

Amiral Cihat Yaycı’nın sınırlarını tespit ettiği Mavi Vatan hudutları içinde, Türkiye’nin 500 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacak 3 trilyon Amerika doları değerinde hidrat rezervleri bulunuyor.

EMPERYALİST ÜLKELER, İTAATKÂR YÖNETİMLER İSTİYOR

İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Münhasır Ekonomik Bölge konusunda imzaladığı anlaşma (2010) batı emperyalistlerinin yeni bir oyunu olarak değerlendirilmeli.

İsrail’in Gazze’de Filistinlileri soy kırıma uğratarak bölgeyi ele geçirmesinin bir başka sebebi doğal gaz rezervlerine el koymak, Gazze şeridinin mutlak hakimi olmak. Sonra da Süveyş Kanalını devre dışı bırakarak Hindistan yolunun Akdeniz’e çıkışını sağlayacak Ben Gurion Kanalı projesini hayata geçirmek. Görülüyor ki KKTC’nin Türk Dünyası için stratejik önemi gün geçtikçe daha da artıyor. İşte bu nedenle ABD ve AB’nin oluşturduğu Atlantik Birliği KKTC’nin tanınmasına şiddetle karşı duruyorlar. Batı kendilerine itaatkar Güney Kıbrıs’ı desteklemelerinin nedeni de budur.

Bu arada bir hususu da hatırlatmak istiyorum. Dr. Fazıl Küçük’ün Cumhurbaşkanı Yardımcısı olduğu Kıbrıs Makarios yönetiminde iken Washington, Lefkoşa yönetimine, kendilerine kira bedeli karşılığında Adada Dekelya ve Akrotiri’de iki İngiliz Üssü bulunmasına rağmen, belli bir bölge verilerek (tercihen de Kuzey Kıbrıs’ta) kiralamak istediklerini belirtiyorlar. Makarios müsaade istiyor. O yıllarda iki kutuplu olan dünyada SSCB de etkili. Kıbrıs Cumhurbaşkanı bu gelişme üzerine Moskova’ya giderek görüşmeler yapıyor. Döndüğünde ise ABD’nin talebini lisanı münasiple reddediyor.

Bu olayı bana hatırlatan bir Kuzey Kıbrıs Mücahidi “Papaz bile Adadan toprak satmadı, ama bugünkü beyler İsraillilere şirket kurduruyor, bilmem kaç bin dönümlük toprak, sonra ev ve daire satabiliyor, siteler kurdurabiliyorlar. Oysa enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında halkımız her geçen gün fakirleşiyor, farkında bile değiller” dedi.

Esasında Dünya kötü yönetiliyor, insanlığı kucaklayacak lider sayısı da yok denecek kadar az.