Dr. Zülfikar ÖZKAN

Avukat - Yazar - NLP Trainer

zulfikarozkan@hotmail.com

Affetmek, Kendine Yaptığın Bir İyiliktir

Eğer affetmeyi öğrenip uygulayabilseydik, dünyadaki anlaşmazlıkların çoğu sona erer, davaların büyük kısmı ortadan kalkar, boşanma oranları düşer ve ölüm oranları azalırdı. Bu süreçte hepimiz daha sağlıklı, daha mutlu ve daha uzun yaşardık.

Çocuklarımıza affetmeyi maalesef öğretemiyoruz. Çocuklarda intikam alma yeteneği kendiliğinden gelişiyor. Oysa affetme yeteneği kendiliğinden gelişmiyor. Affetmeyi öğretmek, okuma ve matematik öğretmek kadar önemlidir. Affetmenin bizim için en faydalı şey olduğunu öğrenmedik. Bunun için çocuklarımıza nasıl bağışlayıp yolumuza devam ettiğimizi göstermemiz gerekir. Eşimizle, eşimizin akrabasıyla veya bir arkadaşımızla kavga ettiğimizde onları nasıl bağışladığımızı çocuklarımız görmeli. Bunun için onlarla affetme hakkında konuşmalıyız (Hallowell, s.106).

Dünya edebiyatının en geniş kaynağı affetmek üzerinedir. Tevrat, İncil, Kuran ve daha pek çok dinsel metinlerin ana temaları affetmektir.

Bazen de heyecan arıyoruz. Bağışladığımızda ortada heyecan kalmaz.

Affetmek mantıklıdır. Bununla birlikte zordur. Doğuştan kin tutmaya eğilimliyiz. En güçlü içgüdülerimiz veya kalıtsal davranışlarımız, bizi, affetmeye değil suçlamaya götürüyor. Aklımızda affetmenin yanlış olduğu düşüncesi vardır.

Affettiğimiz zaman güçsüz görüneceğimizi, suçlunun cezasız kalacağını, ders almayacağını düşünürüz. Bu sebeple konuyu, kendimizi yarım hissetmemek için kapatmayız.

Affetmek, intikam alma isteklerinin bastırılması, yumuşatılması ve hatta iyi duygular, tavırlar ve davranışlarla değiştirilmesidir. Birini affetmemiz, karşımızdaki kişiye zarar verme arzumuzun azalıp iyilik yapma arzumuzun artmasından anlaşılır. Affetme kendimizle ilgili bir şeydir. Bize zarar veren kişiye bir fayda sağlamaz (Lyubomirsky, s. 159).

Suçlu olan kişiden intikam almak insanı mutsuz eder ve topluma zarar verir. İntikam alma duygusu hem tarih boyunca hem de günümüzde tecavüz, cinayet, yağma, savaş ve soykırım gibi birçok kötülüğe sebep olmuştur.

Affetmek, özgürleşmenin anahtarıdır. Seni esir alan bağları (kancaları) koparır ve sana yeni bir başlangıç fırsatı verir.” diyor Oprah Winfrey.

Affetmek ne değildir?

Affetmek, yaşanılan durumu unutmak değildir. Affetmek, yapılması güç olan erdemli bir davranıştır. Affetmede önemli olan nokta yaşanılan durumdan ders çıkarabilmektir. Affetmek, o kişiyi sevmek ve o kişiyle konuşmak zorunda olmak değildir. O kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak, o kişiyi kucaklamak, o kişiyi suçsuz ve haklı bulmak değildir.

Affetme, kırgınlığın, küskünlüğün, nefretin, intikamın hapishanesinden çıkıp özgürlüğe kavuşmaktır. Affetmek artık o acıyı hissetmemektir. Affetmek, kişinin kendi içindeki iç huzuru bulma yoludur. Affetmenin diğer adı duygusal unutmadır.

Affetmek neden zordur?

Kendimize veya sevdiklerimize zarar veren bir kişiyi affetmek kolay değildir. Affetmek, kişinin içindeki olumsuz duyguları bırakması ve hayatına devam etmesi açısından önemlidir.

Bazen kişi, birini bağışlamakta zorlanıyorsa, belki de bir yas süreci içindedir. Kişi ne de olsa kırıldığı kişiyle artık iletişimini kesmiş olabilir. Küsmüş de olabilir. Birine küsmek veya hayatından çıkararak tüm iletişimini kesmek de kişinin yas süreci yaşamasını gerektirebilir. Bu durumda da kişinin yasın beş evresini yaşaması için biraz zamana ihtiyacı vardır. Kişiler affetmeyi, yas sürecini tamamladıktan sonra bazen daha kolay başarabilir.

Kübler-Ross Modeline göre, üzücü bir olay yaşadığımızda veya yas tutmamıza sebep olacak durumlarla karşılaştığımızda farkında olmasak bile yasın beş evresini kendi kendimize yaşarız. Bu evreler sırasıyla inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir.

Zihinsel zehirler arasında en zararlı olanı, kindir.

Kin, tüm şiddetlerin, tüm soykırımların, insan onuruna yapılan tüm saldırıların sebebidir. Basit bir düşünceyle başlar. Kin olmazsa cinayet olmaz, savaş olmaz, acılar olamaz. Kinin öncüsü öfkedir. Kin içindeki kişi, hedef aldığı kişinin kusurlarını büyütür, iyi yanlarını yok sayar. Öfkeye esir olmuş zihnimiz, yersiz ve yanlış düşünceye yani kuruntuya kapılır. Öfke veya kin denen iç düşmanımızı içimizde barındırdığımız sürece, dış düşmanlarımıza ortadan kaldırsak bile, yarın karşımıza başka düşmanlar çıkacaktır. Kin içinde yaşadığımız zaman, kendimizin efendisi olamayız (Ricard, s. 120-121). O zaman yıkıcı eğilimlerimizin peşinden kör gibi gideriz. Kendini kine kaptırmış bir kimseyi düşman olarak değil, hasta olarak görmeliyiz. O cezalandırılmaktan çok, iyileştirilmesi gereken bir insandır. Çıldırmış bir hasta doktoruna saldırdığında, doktoru onu etkisiz hale getirip tedavi etmesi gerekir. Hintli Budacı şair Şantideva’nı şu sözlerini çok beğeniyorum: “Kaç tane kötü insan öldüreyim? Onlar uzay gibi sonsuz sayıda. Ama kin düşüncesini öldürürsem, düşmanlarımın hepsi aynı anda ölmüş olur...”

Affetme ile sağlık arasındaki ilişki

Affetmek, fiziksel ve duygusal sağlığımıza iyi gelir. Uzun yaşama şansımızı artırır. Öfke ve dargınlık ise bizi öldürebilir. Bilimsel araştırmalar, dargın insanların, kendiliğinden bağışlayan insanlara göre daha sık kalp krizi geçirdiklerini göstermektedir. İçinde öfke ve dargınlık barındıran insanlar şiddete karşı daha eğilimlidir. Alkol kullanma ihtimalleri daha fazla ve sağlıklı insan ilişkileri daha beceriksizdir. Affetmek kin tutmaktan çok daha yararlıdır. Kin tutmak zehirli bir stres meydana getirir. Ölüme götüren alışılmış hayatın stresi değil, zehirli be kötü strestir. Bu zehirli stres kalp krizine, eklem ağrılarına, baş ağrılarına, tansiyon yükselmesine ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olur. Bu sebeple alıştırma yaparak affetme yeteneğimizi geliştirmek zorundayız. İçimizde taşıdığımız nefret ve zehirli stres, zamanla kötü huylu bir tümör gibi yayılır. Metastatik öfkeden ölen pek çok insan vardır. Affetmek bu tümörü küçültür ve sonunda kanseri tedavi eder. Diğer taraftan bir insan fiziksel olarak çok uzun süre öfkeli kalamaz. Beden kimyamız, bu duygu yoğunluğunu sonsuza kadar destekleyemez. Aynı gün panik ve huzursuzluk içinde uzun süre kalamayız. On beş dakikadan daha fazla öfkeli kalamayız. Öfkeye ara vermek zorunda kalırız. Ara vermezsek kansere yakalanabiliriz (Hallowell, s. 46, 51, 61).

Affetmenin pratik yolu

İşte affedebilmek için kolay uygulanabilir bir yaklaşım.

1. Bir kimseye kızgın olup duygu seline kapıldığımız zaman, ilk yapacağımız iş güvenilir bir insanla konuşmaktır. Hayattan hemen elimizi ayağımız çekmemeliyiz. İnsanlarla iletişim kurmaya devam etmeliyiz.

2. Olayı gözden geçirip düşünmeliyiz. Bu olayın bizden çaldıkları için üzülmüş olabiliriz. O kişiyi affetmek istesek de öfkemiz ve dargınlığımız yüzünden affedemediğimizi anlamaya çalışmalıyız. Bu esnada kendimize şu iki soruyu sorabiliriz:

* Bu olay neden beni bu kadar rahatsız ediyor?

* Beni affetmekten alıkoyan nedir?

Bu iki soru içinde bulunduğumuz ruh halini ve hayat hikayemizi hesaba katar. Biraz öfkemiz geçtikten sonra kendimize şu soruları da sorabiliriz:

* Acaba fazla gururum sebebiyle kendime zarar verecek şekilde davranıyor olabilir miyim? * Hangi konuda kendime zarar verecek şekilde davranıyorum?

* Bu kin, dargınlık ve öfke buna değer mi?

3. Üçüncü adımda bizi üzen kişi veya kişilere karşı empati kurmalıyız. Kendimizi karşı tarafın yerine koyarak onu anlamaya çalışmalıyız. Durumu onun bakış açısından görmek önemlidir. Bize zarar veren kişilerin duygularını, düşüncelerini ve niyetini anlamaya çalışalım. Neden böyle davrandı? Ne gibi faktörler buna sebep olmuş olabilir? Bu soruları kendimize ve karşımızdakine sorduğumuz zaman çok şey öğrenmiş olacağız. Empatinin iyileştirici gücü vardır. “Her şeyi anlamak her şeyi affetmektir.” Empati sevginin kapısını açar.

4. Dua etmeli veya meditasyon yapmalıyız. Ayrıca şükretmeliyiz. Bu yol bizi sabırlı olmaya götürür. Geleceğe odaklanırız. Ailemizi düşünür ve bilgece adımlar atarız.

5. Affedebilmenin yolu iyi yaşamaktan, hayattan zevk almaktan geçer. On yedinci yüzyılda yaşamış Şair George Herbert diyor ki: "İyi yaşamak en iyi intikamdır. İyi yaşadığımız zaman intikam alma isteği kendiliğinden zayıflar.

6. Bağışladığımız taktirde bizim ve dünyanın çok daha iyi olacağını aklımızda bulundurmalıyız. Bizim de affedilmeye ihtiyacımız vardır. Bu tekniği öğrendikten sonra tekrar tekrar uygulayarak ustalaşmalıyız.

7. Öfke ve dargınlığı yok etmeliyiz. Ayrıca diğer insanların affetme konusundaki çabalarına yardımcı olmalıyız. Affetmek dünyadaki öfke ve intikam duygularının önüne geçmesini sağlar. İnsanların affetmesi her alanda öfke, dargınlık ve intikamdan çok daha faydalıdır.

Affetmeyi uygulamada üslup ve halden anlamak da çok önemlidir. Kalbe girmeyen söz bedene etki etmez. Ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğiniz de önemlidir. Yanlış üslup doğru sözün celladıdır. İnsanları fikir ayrılıkları ayırmaz, üslup ayrılıkları ayırır. Fransız Buffon’un “Üslup insanın ta kendisidir” cümlesini Ziya Paşa kültürümüze “Üslubu beyan, ayniyle insandır” olarak aktarmıştır. Bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır.

Bundan yaklaşık 2200 yıl önce Terentius “İnsanım, insana ait hiçbir şey bana yabancı değildir” diyordu. Türkçedeki en güzel sözlerden biridir “hemhal olmak veya hemdem olmak.” Hemdem olmak birlikte nefes almak demektir.

İnsanoğlu başkasının halini anlamaya programlı bir varlıktır. Bizi programlayan, bir başkasının, ıstırabını, sıkıntısını hissetmek üzere programlamıştır. Lev Tolstoy bunu son derece güzel ifade etmiş: "Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın."

İnsan olarak bir başkasının içinde bulunduğu sıkıntıyı, keyifsizliği, üzüntüyü, mutsuzluğu hemen seziyor ve ağrısını dindirme yönünde derin bir arzu, özlem duyuyoruz. Buna empati denir. İnsan doğuştan empati ve merhamete programlanmış bir varlıktır. “Gönülden gönüle bir yol vardır, görülmez" diyen Neşet Ertaş haklıdır.

Yahudiler tarafından çarmıha gerilen Hz. İsa’nın çarmıhtaki son yedi sözünden biri olan “Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” (Luka 23:34), sözü ile Peygamberimizin Taif’te kendisini taşlayanlar için söylediği “Affet onları Allah'ım, bilmiyorlar; bilselerdi taş atmazlardı.” sözü affetmek yolunda bize rehberlik etsin.

Bill Clinton hakkında bağışlayıcılık konusunda öğretici bir hikâye anlatılır. Clinton, dünyanın en ünlü mahkûmu olarak anılmış, Güney Afrika'da 27 yıl hapiste kaldıktan sonra hapisten çıkıp 1994'de Güney Afrika'nın devlet başkanı seçilen Nelson Mandela'ya onu hapse atanları nasıl olup da affettiğini sormuş. Mandela, Clinton'un sorusuna şu anlamlı cevabı vermiş: "Hapishanenin kapısında anladım ki eğer onları affetmezsem hapis kalmış olacağım." Eski öfkelere ve acılara döndüğünüzü fark ettikçe kendinize affetmeyi hatırlatın (Lyubomirsky, s. 166).

Bilinç seviyesi ve affedicilik

Günümüzün usta ruhani öğretmenlerinden biri olan ve 2012 yılında ölen David Hawkins, psikokinesiyoloji tekniklerini kullanarak her birimizin şu anda bulunduğu bilinç seviyesini ölçmüştür. Hangi bilinç seviyesinde olduğumuzu bedenimizin yaydığı enerji belirliyor. İçinde bulunduğumuz duygu durumu bilinç seviyemizin göstergesidir.

Ölçüm sonucu bilinç seviyeleri, en düşük 20 olan utançtan, en yüksek 1000 olan aydınlanmaya kadar, 17 kategoride oluşturulmuştur. Suçluluğun bilinç seviyesi 30, üzüntünün 75, korkunun 100, gururun 175, cesaretin 200, kabulün, affediciliğin 350, aklın 400, sevginin 500 huzurun 600 ve aydınlanmanın 700- 1000’dir. Hawkins’e göre, 200’ün altındaki tüm bilinç düzeyleri kişisel ve toplumsal açıdan yıkıcı, 200’ün üstündekiler yapıcıdır. Üretkenliğin devreye girdiği nokta 20’dür. Bilinç seviyesi veya farkındalık düzeyi 350 olan kişi, hayatın tüm sorumluluğunu alan, çatışma ve karşılıklı kutuplaşma yaşamayan, eşitliği ve diğer insanların haklarını kabul eden kimsedir. Bu seviye kabul düzeyidir. Hayata kavrayışı da uyumlu ve affedicidir. Bu seviyedeki kişi insanları geri çevirmekten ziyade affederek topluma dahil eder. Her zaman bağışlama duygusu içindedir. Demek ki bağışlayabilen kişinin bilinç seviyesi ortalamanın üstündedir (Hawkins, s. 102 ve 299).

İçimizde taşıdığımız meşguliyet, düşmanlık ve gücenme uzun vadede hem duygusal hem de fiziksel açıdan kendimize zarar veriyor. Unutmayalım: Affetmek, insanın kendi iç dünyasında yaptığı bir temizliktir. Tıpkı evimizi temizlediğimiz gibi, iç dünyanızı da temizleyip rahatlamalıyız.

Bağışladığımız zaman herkes bundan kazançlı çıkar, affedemediğimiz zaman ise herkes acı çeker.

Kaynaklar

HALLOWELLl, Edward, Affetmek Üzerine, çev. Elif Subaş, Dharma Yayınları, İstanbul, 2005. HAWKINS, David R., Güce Karşı Kuvvet, Çev. Aybike Haydaroğlu, Butik Yay., İstanbul, 2019. ÖZKAN, Zülfikar, AYRILAMAZSINIZ, Ailede Huzurlu Yaşam Önerileri, Hayat Yayınları. İstanbul. 2015.

RICARD, Matthieu, Mutluluğa Övgü, Çev. Aykut Derman, Doğan Kitap, İstanbul, 2018 YUBOMİRSKY, Sonja, Nasıl Mutlu Olunur? - Bilimsel Datalarla Kanıtlanan 12 Mutluluk Reçetesi, Çev. Gülfer Göze, MediaCat kitapları, İstanbul, 2008.