Abdullah KÖKTÜRK

Eğitimci - Siyasetçi

Fildişi Ülkesinde Kurban Kesmek

2012 yıllarıydı. Bir grup hayırseverle birlikte, Fildişi sahilleri olarak bilinen bu ülkeye Kurban kesmeye gitmiştik.

Yolculuğumuz İstanbul’dan başladı. Bindiğimiz uçakla 7 saat süren bir yolculuktan sonra, en büyük şehirleri olan ABİDJAN’a nihayet vardık.

Otelimize yerleştikten sonra daha önceden bu ülkeye gönderilen, kurban hazırlıkları yapan arkadaşımızı ziyaret ettik. Ziyaret sırasında kurbanlık hayvanlarımızı gördükten sonra daha da rahatladık.

Ertesi sabah kurbanlarımızı, uygun bir meydanda dualar eşliğinde kestik. Küçük parça haline getirerek de, 3 kg civarında ki torbalara koyduk yerleştirdik.

O bölge yöneticilerinin ve yetkililerin gözetiminde, sıraya girmiş olan her hallerinden de fakir olduğu belli olan bu insanlara etleri dağıtmaya başladık.

3 kg et için ta uzaklardan 10 – 15 km yol yürüyen bu insanların, yüzlerinde bayram mutluluğunun yanında, eziklikleri de yüz hatlarından belli oluyordu.

Kurban eti dağıtımı bitti. Biz henüz o meydandan dağılmamıştık ki, bir fakir yöresel temiz kıyafetiyle ve verdiğimiz kurban torbasıyla yanımıza geldi.

Hepimizin gözleri önünde verdiğimiz paketi, torbayı açtı ve çok anlamlı bir şekilde, bizlere bakarak kemikleri gösterdi.

Demek ki gözden kaçmış. Biz kemik ve etleri dengeli bir şekilde torbalara koymuştuk.

Tekrar bize ağlamaklı bir beden diliyle ‘’ Vere vere bu iki kemik parçasını mı bana uygun gördünüz’’ dercesine baktı. Bir şeyler de mırıldandı. Tabi tercüman yoktu anlayamadık.

Bizlerde bu nur yüzlü siyahi anaya karşı çok mahcup olduk. Yaşlıca da bir kadındı.

Heyet olarak çok üzülmüştük. Tercüman çağırdık ve özür diledik. O anda da vereceğimiz dağıtacağımız etimiz kalmadığından, bir zarfa para koyarak eline tutuşturduk.

Bir elinde zarf, bir elinde kemik ağırlıklı da olsa kurban çantasıyla giderken gözden kayboluncaya kadar, üç kez bizlere teşekkür mahiyetinde el sallayan bu siyah renkli, nur yüzlü kadının görüntüsü şahsen benim gözümün önünden hiç mi hiç gitmedi. Sanırım gitmeyecekte…

15 km yaya yol yürüyüp, 3kg et alan bu insan belki de yılda bir defa tenceresinde et görecek. Çocuklarının, torunlarının önüne yemek olarak koyabilecek.

Fildişi ülkesinde halk çok fakir. Zengin olanlar ise Fransızlar ve bir de onlarla işbirliği yapanlar ve Lübnanlılar.

Fransa’nın sömürgesi olan bu halk çok cahil bırakılmış. Bilinçli olarak böyle bir projeyi uygulamışlar. Bir şey yapmak isteyenlerin veya uyananlarında önünü hep kesmiş ve engellemişler.

Kendi ülkelerinde fakir ve cahil bırakılıp, çağdaş köle durumuna sokulmuşlar.

Gerçekte, o kadar zengin bir ülke ki Fildişi, Demir, Elmas, Bakır Nikel ve Petrol gibi birçok maden zengini

Toprakları verimli, Kakao üretiminde Dünya birincisi, 15 km kıyılarında limanlar mevcut. Bu limanlardan ise nerdeyse Fildişinin ve çevre ülkelerinin ciğerleri sökülüp götürülüyor.

Kim tarafından?

Beyaz ve medeni Fransızlar tarafından!

Bir ülke bu kadar acımasızca sömürülür, ezilir ve halkı cahil bırakılır.

Limanda bir genç delikanlı gördük, boynunda haçlı amblemli bir kolye vardı.

Bu gence bizim guruptan arkadaşlar biraz takıldılar. ‘’ Hem Müslümanım diyorsun, hem de boynunda haç var, bu ne iştir’’ diyerek.

Gençte bize dönerek ‘’ Beyler bir Hıristiyan bana 50 dolar verdi. Haç taktım. Sende 60 dolar ver, bende ay yıldızı, hilali takayım’’ demesini de unutamıyorum.

Erzurumlu İbrahim Hakkının sözleri aklıma geldi. Marifetname adlı kitabında ‘’Fakirin dini yufka olur’’ diyordu.

Halkın % 42’si Müslüman olan bu ülkede, Katolik ve evanjelist Hıristiyanların etkisinde olan bir ülke Fildişi.

25 milyon civarında nüfusu olan bu doğal güzelliklere ve verimli arazilere sahip ülke, sık sık yağan yağmurlardan da yeterince nasibini almaktadır. Ancak, halen ilkel tarım uygulamaları mevcut.

Okyanusun koynundaki bu güzel ülkede Fransızca konuşulur.

              60 Civarın da yerli halkın kullandığı dillerde mevcuttur.

Fildişi sahillerine, özellikle 2013’lerden sonra Türkiye’nin de eli değmeye başladı. Sömürmek amaçlı değil, kucaklamak amaçlı. Bunu bilmemizde bizi biraz rahatlattı.

Kurbanlarımızı kestik, çok şükür ellerimizle dağıttık. Kısmen de olsa mutluluklarını da bir bayram ortamında şahit olduk. Tabi ki sonunda ülkemize geri döndük ama ülkem ve ülkem insanı olarak ta daha çok yapılacak işlerin ve işlerimizin olduğunu da derin bir ah çekerek gördük ve şahit olduk.

 

Anılarmdan…