Yaşar RAVANOĞLU AKDAŞ

İki Kardeş

Bir varmış iki kaybolmuş, ikiyi bulmadan sayı saymak olmaz. O zaman biz de masalımıza başlayalım. Adı bilinmeyen bir ülkede yaşayan iki kardeşin ruhları karakterleri çok farklıymış. Bir tanesi iyi huylu çalışan büyüklerinin sözünü dinleyen derli toplu bir çocukmuş. Okuldan gelince üstünü değişir hafif bir şeyler yiyip derse otururmuş. Sonra çantasını hazırlar daha sonra da annesine yardım edermiş. Kardeşi ise tam tersi imiş. Hep kendini düşünür yardım etmez, ders çalışmaz annesini de öğretmenini de üzermiş. Okulda ne kadar yaramaz çocuk varsa onlarla arkadaşlık yaparmış. Uslu olan kardeşin adı Sulhi afacan olanın adı da Bahri imiş. Bahri iir gün okuldaki yaramaz çocukları eve davet etmiş. O gün annesi evde yokmuş… Yaramaz arkadaşları   Bahri ile birlikte evin altını üstüne getirmişler. Kardeşine bir şaka yapmayı düşünmüş arkadaşlarına uyarak annesinin kıymetli bileziğini kardeşinin eşyalarının arasına saklamış. Çocuklar daha evlerine dönmeden anne eve girmiş ve hepsine kızmış. Sulhi'ye de kızınca Sulhi evde olmadığını söylemiş. Annesi bu sefer de ben sana izin vermedim ki nereye gittin diye sorunca Sulhi de evdeki sesten kaçmak için ders çalışmaya kütüphaneye gittim demiş. Bahri annesine kırk yılda bir arkadaşlarımı davet ettim burası benim de evim demiş. Annesi;

-Bana haber vermek ve benim de evde olmam şartıyla davet edebilirsin. 

-Ama anne!

Akşam telefon çalmış ve annesini dinleyen Bahri annesinin babası ile birlikte dışarı çıkacaklarını duymuş ve korkmuş. Ya annem o bileziği takmak isterse? O hengame içerisinde bileziği eski yerine koymayı unutmuş çünkü.

Annesi giyinmiş makyajını yapmış, takılarını koyduğu çekmeceden kutusunu çıkardı. Bileziğin eksikliğini fark etti, hemen Bahri'yi çağırdı arkadaşlarının hırsızlık yapıp yapmadıklarını sordu. Bahri de:

-Neden benden ve arkadaşlarımdan şüphe ediyorsun belki de Sulhi beni senin gözünden düşürmek için yapmıştır, dedi.

Annesi Bahri'nin lafını dinledikten sonra Sulhi'nin odasına geçti. Çekmecelere baktıktan sonra tam odadan çıkacaktı ki halının kenarında parlayan bir şey gördü. Baktığı zaman bir kısmı halının altında bir kısmı üstünde parlayan kayıp bileziğinin olduğunu anladı. Hemen Sulhi'yi çağırdı. 

-Sulhi bu ne rezalet? Sen böyle bir şey yapmazsın bana bunu nasıl açıklayacaksın?

-Anne ben ders çalışmak için evden gitmiştim böyle bir şeyi yapacağımı nasıl düşünürsün beni tanımıyor musun? 

-Senin yapmadığını biliyorum bu olsa olsa kardeşinin marifetidir. 

Bunun üzerine daha fazla sabredemeyen Bahri;

-Evet ben yaptım, hepsi senin yüzünden. Çünkü sen Sulhi'ye daha farklı davranıyorsun. Ben de senin dikkatini çekmek için böyle bir şey tasarladım, dedi.

Bunun üzerine annesi Bahri' ye sarılarak:

-Ben seni kardeşin kadar çok seviyorum, sen sevmediğimi zannedip dikkatimi ve ilgimi çekmek için böyle bir yola başvurmuşsun. Bu doğru bir yol değil. İlgi çekmek ve takdir görmek istiyorsan kardeşini geçmeye çalış. Bu uğurda elinden geleni yap. Yaptığına ben razıyım. 

Bunun üzerine Bahri annesine sarılarak:

-Özür dilerim anneciğim, dedi

Demek ki anneler çocuklarına eşit muamele yapmalı, çocuklar da annelerinin sözlerini dinleyip sevildiklerinden emin olmalı. Masalımız da böyle sona ermiş oluyor. Onlar mutu yaşamış bize örnek olmuşlar. Siz de mutlu olun çocuklar…