Seyfettin KARAMIZRAK

Ramazanın Güzellikleri

“Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.” [Hakim]

İslam Dininin beş şartından biri de mübarek Ramazan ayında, her gün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten 18 ay sonra, Şaban ayının onuncu günü, Bedir gazasından bir ay evvel farz oldu.

Ramazan, “yanmak” demektir. Bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar yok olur. Bu ayda, Allah için az bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka aylarda yetmiş farz yapmak gibidir.

Ramazan, sabır ayıdır. Sabredenin gideceği yer cennettir. Bu ay, güzel huylu olmak, sabretmek, iyi geçinmek, iyilik yapmak, insan olma hasletlerimizin eksiklerini tamamlama ayıdır.

Kimseyi; “kırmamalı, üzmemeli, rencide olabileceği kaba söz, gıybet, alaya alma, küçük görme, öteleme” vb. kötü kelam ve davranışlardan kaçınmalıdır. Hayvanlara da eziyet etmemeli, onları korumalı, sevgiyle davranarak korumalı, yedirip doyurmalıdır. Çevreyi korumalı temiz tutmalıdır.

Kendisine kötülük edenlerden, kırıcı söz söyleyenlerden, münakaşa etmek isteyenlerden, “ben oruçluyum” diyerek uzak durmalı kesinlikle kalp kırmamalıdır.

Anneye, babaya, komşulara, düşkünlere, çocuklara, yaşlılara, neticede herkese özenle davranmalı, kalplerini kazanmaya çalışmalıdır.

İyilik yapanların bile zamanla pişman olarak, “keşke daha fazlasını yapsaydım” dediği bir dünyada, kötülük yapanlar iyi düşünmelidir. Çünkü kötülüğün pişmanlığı daha acı, telafisi de imkânsızdır. Vefasız bir dünyada bırakabileceğimiz bir hoş sedadan başka neyimiz var ki.

Oruç tutmak, sadece belli bir süre midemizin aç susuz kalması değildir. Ya da en leziz yemeklerle nefisimizi doyurup, sahura kadar eğlenip, öğleye kadar uyuyarak günü doldurmak hiç değildir.

Orucun, “sabır, şükür, nefis terbiyesi” vb. diğer ibadetlerle irtibatı vardır. Hadis-i şerifte, “Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısıysa oruçtur” buyuruldu.

Ramazanın her gecesi, gündüzü, her anı, “bedeni yormadan, sıkıntıya sokmadan” kalp ve zihnimizle birlikte; ibadetle, iyilik yapmakla, gönül almakla, sevindirmekle, huzurla, aşkla ve sevgi ile huşu içinde değerlendirilmelidir.  

Bütün azalarımız, düşüncelerimiz, gönlümüz kötülüklere kapatılarak, güzel, tatlı, kendimize ve insanlığa yararlı iyi iş ve söylemlerle, ibadetle meşgul olmalıdır. Tüm insanlara karşı güler yüzlü, tatlı sözlü, mütevazı, nazik, yüreği sevgi ve merhametle donatılmış, duygulu, hoşgörülü, yardımsever vb. olmalıdır.

Anne baba, dede nine vb. akrabalar, hısımlar ve dostlar unutulmamalı, ihmal edilmemelidir. Uzaktaysalar hal ve hatırları sorulmalı, yakındaysalar davet edilerek gönülleri alınmalıdır. Komşular ihmal edilmemeli, durumları, hatırları sorularak, gönülleri hoş tutulmalı, gerekli yardımda bulunulmalıdır.

Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftar verirse, günahları af olur. Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de, bu sevap verilecektir.

Niyetimiz Mevla’nın rızası için, samimi, sade ve mütevazı iftarlar verebilmek olmalıdır. İftarın zenginliği, aşırı külfete sebep olmamalıdır. Nefsi okşayan şaşaalı, gösterişe kayan, israfı körükleyen türden olması da uygun değildir.

Bu ayın,” ilk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret ve sonu Cehennemden azat olmaktır.”  

Ramazan-ı şerifte, edeple, saygıyla, huşuyla, buruk ve kırık bir kalple, Kur'an-ı kerim okunmalı, geceler; zikir, istiğfar, münacat ve tefekkürle yad edilmelidir. Böylelikle bedenler latif, geceler huzurlu, gündüzler bereketli, duygular deruni, zaman kıymetli, ömür mesut geçer. İnsanlar nasıl yaşarlarsa öyle ölürler. Böyle latif ve nadide dünya hayatı olanın, ahireti de mamur demektir.

Ramazan, bol sevap kazanmak için bir fırsat, af edilmek için büyük bir ganimettir. Bu ayda, emri altında olanların çalışmalarını hafifletenleri, Allah-ü Teâlâ affedip, Cehennem ateşinden kurtarır.

Ramazan-ı şerif, sadece, bu ümmete mahsustur. Hazret-i Ali, “Eğer Allah-ü Teâlâ, bu ümmeti affetmek dilemeseydi, böyle bir takdiri olmasaydı, Ramazan-ı şerif ayını Müslümanlara ihsan etmezdi” buyuruyor.

Kur’an-ı kerim, bu ayda indi. Affın, ihsanın, bereketin, iyiliklerin, güzelliklerin, manevi atmosferin yağmurlar gibi yüreklere aktığı, eşsiz müjdelerin dolu olduğu bir aydır.  Bir günü, bin güne bedeldir. Farzlara yetmiş kat sevap verilir. Nafilelere farz gibi sevap verilir. Hele içinde bir de, “bin aya bedel olan Kadir gecesi” vardır ki, nimet üstüne nimettir.

Oruçluya Allah-ü Teâlâ’nın ihsanı boldur. Hazineler elinde iken, niçin aç durduğu Yusuf Aleyhiselama sorulunca, “Tok olunca açları unutmaktan korkuyorum” buyurmuştur. Atalarımız da, “Tok, açın hâlinden bilmez” demişlerdir.

Dünyada misafir olan ey ahiret yolcusu, uyanmak ve dönüşü olmayan yolculuğa azık toplama zamanıdır. Doğmak ölümün habercisidir. Her fani ölümü tadacaktır. Geçen sene oruç tutan niceleri şimdi aramızda yoklar. Kimilerimiz de bundan sonraki ramazanda olmayacaktır. Öyleyse bu ramazan bir fırsat, bizlere hediye edilmiş büyük bir ihsandır. Bu nimetten yararlanmasını bilelim. Gönlümüze hikmet pınarlarını, merhamet duygularını, sevgi ve dayanışma aşkını akıtalım.

Allah-ü Teâlâ, bu mübarek ayda O’nun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, “maddi manevi sağlığı, huzuru ve mutluluğu” hepimize nasip eylesin! Âmin.

Sevgiyle kalın…