Arkadaşlık Hakkında

Arkadaş; Türkçe’de, en çok kullandığımız kelimelerden biridir. Çok derin mânâlıdır.

En az iki kişinin aralarındaki dostluğu, yakınlığı, samimiyeti, irtibatı, muhabbeti, sevgiyi, itimatı, hürmeti ve hâliyle, ‘gönül bağı’nı ifade eder.

Mahalle arkadaşı, sınıf arkadaşı, okul arkadaşı, askerlik arkadaşı, yol arkadaşı, takım arkadaşı, dâvâ arkadaşı ve kafadar/kafa dengi’dir. 

Dolayısıyla; bütün bu vasıflara sâhip iki kişi arasında, bir de kayda geçmemiş ‘arkadaşlık hukuku’ bulunur. Öyle ki; bu, bir ömür boyu bile devam eder.

Bu kelimenin ihtivâ ettiği mânâ, bugün, oldukça değişmiştir. Tabiî ki; hiç yok veya kalmadı demek de değildir! Çok kavi arkadaşlar ve arkadaşlıklarımız mevcuttur. Ölümlük!..

Arkadaşlık; karşılıksız olan/menfaate dayanman, bahsettiğim gibi, hiçbir maddî kayda bağlı olmayan, ‘bir gönül mukavelesi’dir.

Baba; çocuğuyla, arkadaş olabilirse, çok daha mükemmel mutabakatlar ortaya çıkar. Hatta; dede-torun; kaimvâlide-gelin, kaimpeder-damat…arasındaki bu arkadaşlık zemini, hürmet-sevgi-gönül muhabbetini esas alabilirse, hayatımızın düzeni bambaşka olur.

Yânî, bir insan; baba olur, anne olur, dede, nine, dayı, amca, teyze, hala olur, fakat ‘arkadaş olmak’ bunların hepsinden farklı bir mevki, sosyal bir yüksek derece’dir.

Muhakkaktır ki, bu, tamamen, insanın yetişmesi/yetiştirilmesi ve uzlaşma kültürünün toplum içinde yerleşmesiyle mümkündür.

Okullar, câmiler ve kışlalar bunun için vardır.

Bu üçüne, uzlaşma kültürünü bozucu hiçbir menfi unsur sızmamalı, girmemelidir.

Şeyh Galib, bir Tercî-i Bend’inde şöyle diyor;

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-î dâde-i ekvân olan âdemsin sen”

(Kendine hoşça/iyice bak, âlemlerin özüsün sen;

Yaratılmışları gözbebeği olan insansın/âdemsin sen)

“Merteben ayn-ı musemmâdadır esmâ sanma

Merciin Hâlık’ı eşyâdadır eşyâ sanma.”

 (Mertebeni/dereceni, adlarda sanma, (o) adlandıranın katındadır

Merciin/yerin, her şeyi/canlıyı-cansızı yaratandadır, eşyada sanma.)

Tabiî ki, işin esası;

“Gerçekte, biz, insanı, en güzel biçimde yarattık” (Et-Tîn, 4);

“Biz, insanı şan ve şeref sahibi kıldık” (İsrâ, 70)

ve “İnsan, yeryüzünde, Allah’ın halifesidir” (El-Bakara,30) âyetlerine dayanıyor ve buyrulduğu üzre, insan, “güzel-şerefli ve halife’ sıfatlı olarak,  tertemiz, pırıl pırıl ve günâhsız yaratılmış olduğu buyuruluyor.

Cemiyet içine karışıp, karşılıklı münâsebetler başlayınca, işin için başka şeyler girer ve böylece, insanlar, “Biz, ona, iki de yol (doğruluk/yanlışlık, iyilik/kötülük, güzellik/çirkinlik) gösterdik “(Beled, 10) âyetinde belirtildiği gibi, yolları’nı ayırmaya başlarlar.

Demek ki, insanoğlu/âdemoğlu, irâdesini, keyfîlikten kurtarıp, müşterek şuûra doğru teksif etmek zorundadır.

Keyfîlik; cemiyet içinde, başkasına hürmetsizliğin yanında, hakka tecâvüzü ve hukuksuzluğu da getirir. Ahlâk bozulur ve bununla da kalmaz, müşterek millî ve mânevî değerler çöküşe doğru istikamet alır.

Zamanımızda ise; bırakınız kişilerin birbiriyle küsüp darılmasını, başkalarının birbiriyle husumetine taraf olanlar, maalesef, âdetâ onlar adına kendi aralarında da aynı düşmanlığı devam ettirmektedirler. Bu; korkunç bir sosyal tahribat’tır!..

Yâni; başkalarının birbirleriyle düşmanlığını veya çekişmesini kendilerine dert edinip, onlara taraftar olarak birbirine küs yaşayan nice kişilere şâhidim. Bu; başkası adına düşmanlaşma; işin en vahim yönüdür.

Meselâ; iki siyâsî parti başkanının sözleriyle, birbirini ‘kıran, inciten, tehdit eden’ nice kişiler vardır.

‘Arkadaşlık hukuku’nda böyle bir şey asla ve kat’iyyen olmamalıdır!..

Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî’sinde şöyle der:

“Hacca gidersen hac yoldaşı ara, ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap. Onun şekline, rengine bakma, azmine ve maksadına bak.”

“Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı güdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de.”

“Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını.”

Daha öncesinde; Yusuf Has Hâcib ise, Kutadgu Bilig’de şöyle der:

*Yaban çiçeği faydalı ise, ben onun kuluyum; eğer özenilerek yetiştirilmiş çiçek zararlı ise, onun kökünü keserim.

*Candan bağlı hizmetkârın kıymeti merhametsiz ve hayırsız evlâttan, daha yüksektir.

*Faydasız ve değersiz ise, kardeş olsa bile onu bırak; istifâde edebileceğin insanı arkadaş edin ve onun bol bol hayrını gör.”    

(Bknz. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviri: Reşid Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1974, Sf. 191)

Arkadaş; “arka-daş” denilse de dâima ve her şeyden önde’dir!..Arkadaşlık ise, çok muazzez ve şerefli bir hâl’dir!..

Kardeş; ‘dost’ olursa/olabilirse, elbette, önde olur. Hakîkatte, ‘dost’un yâni arkadaş’ın önünde hiçbir kimse yoktur!..