Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Halk Hikayeleri, Destanlar, Mit ve Mitoloji

Her ne kadar kültürümüze girmiş, dilimize yerleşmiş iseler de ‘mit’ ve ‘mitoloji’, bize ait kelime ve kavramlar değildir. Bizim halk hikâyelerimiz, efsânelerimiz ve destanlarımız var. Mitoloji denilince çoğumuzun aklına eski Yunan’a ait Ouidipus, Zeus, Afrodit, Apollon, Agamemnon, Tantalos vs. gelir. İlk ve orta öğretimde, Bay Ülgen, Erlik Han, Oğuz Han, Abdülkerim Satuk Buğra Han, Sarı Saltuk gibi destan ve efsâne kahramanlarımız,  Yaratılış ve Türeyiş, Ergenekon ve Bozkurt, Battal Gazi, Danişmend Gazi ve Manas Destanlarımız değil, Yunan mitolojisinin birbirleriyle kavga eden, âşık olan çakma tanrılar, akrabasının dul eşiyle evlenen, yeğeninin gücünü kıskanan tırışka kahramanlar, okutulmuştur. Köroğlu’nun da ders kitaplarına yanlışlıkla girdiği söylenebilir.   

Bütün bunlara rağmen mitolojinin dünya edebiyatında mühim bir yeri vardır.

‘Mit’ denilen halk hikâyelerimizde, geleneğe dayalı olarak gelişen ve yayılan, toplumun hayal gücü ile biçim ve muhtevâ değiştiren, kâinatın teşekkülü, tanrı ve tanrıça gibi olağanüstü varlıklarla alakalı hayâlî anlatımlardır. Sözlü edebiyat olarak doğmuş, zaman içerisinde uzmanlar tarafından yazıya geçirilip belli bir disipline bağlanmıştır.

Mitoloji; İlk çağda ve sonraki dönemlerde değişik kavim ve milletlerde tanrıların, yarı tanrıların ve kahramanların efsânevî târihini inceleyen ilim dalıdır. Mitleri ve mitlerin kökenlerini, mânâlarını sistemli olarak inceler ve yorumlar. Mitlerin tamamı da mitoloji kelimesiyle ifâde edilir. 

Halk hikâyelerimizde umûmiyetle; aşk, sevgi ve kahramanlık gibi konular işlenir.                              
-16. yüzyıldan itibaren destanın yerini almıştır.                                                                                           
-Eski târihlerde halk hikâyelerinin özel anlatıcıları vardı. Onlara;  meddah denilirdi. Meddahlık, taklit kabiliyeti olan,  okur-yazar, az çok kültürlü kişilerin başarabileceği bir sanattı.                                                                  
–Halk hikâyelerinde kahramanların yaptığı dua ve beddualar mutlaka kabul edilir. Kahramanın en büyük yardımcısı Hz. Allah, Hızıraleyhisselam ondan sonra da hikâye kahramanın atıdır.

Halk hikayelerimizde değil tanrı kavramına, insana bile yakışmayacak davranışlar yoktur. Tanrılar yoktur, Yüce Allah vardır. Çünkü Türkler, târihin hiçbir safhasında çok tanrılı bir inancın mensubu olmamışlardır. Türk hikâyelerinde, destan ve efsânelerinde dâima tek tanrı vardır. 

‘Mit’, ilk çağlardan itibâren, 12.  veya 13. yüzyıla kadar devam eden zaman diliminde değişik kavim ve milletlerde tanrıların, yarı tanrıların veya büyük kahramanların yarı efsânevî târihine dâir hikâyeleri ihtiva eder.

Türk gibi, Türk’e benzer veya Türk örf ve âdetlerini kısmen benimsemiş topluluklar mânâsındaki Türkî toplulukların zengin bir destan külliyatı vardır: Çerkezlerde Nart Destanları zengindir. Türklerin Ergenekon, Kırım Türklerinin Edige, Kırgız Türklerinin Manas, İran’ın Efrasiyab, Finlerin Kalevala, eski Yunan’ın İlyada ve Odisseia, Hintlerin Ramayana ve Mahabharaba,  Hititlerin Telepinu destanlarından izler bulmak mümkündür. 

Gerek Türkiye Türklerinin gerekse uzun yıllar Çarlık ve Sovyet Rusya’sının yönetiminde kalan, son 26 yıl içerisinde de aynı kültürün etkisinden tam mânâsıyla uzaklaşamamış olmalarına rağmen Türkistan Türklerinin destanlarında yabancı ülkelerin tesirleri görülemez. Tamâmen Türk’e mahsustur. Benzeşmeler ancak kendi arasındadır. Hepsinde halk yaratıcılığının farklı numûneleri vardır. Üç-beş kelimeden oluşan bir satırlık atasözlerinde, sayfalar dolusu bilgi ve dersler vardır.

Türk dünyası destanlarının çok azı derlenebilmiştir. Derlenebilenler, yazıya geçirilebilenler deryadan bir damla mesâbesindedir. Fakat o damladan Türk’ün engin-derin ve muhteşem kültürünün hazzını, renklerini zenginliğini görmek, tatmak, hissetmek mümkündür.

Gönül arzu eder ki Avrupa, Sibirya, Ortadoğu dâhil olmak üzere bütün Türk dünyasının destanları, halk hikâyeleri, efsâneleri bir külliyat hâline getirilsin. Böyle bir eser, 300.000’luk Türk dünyasının müşterek özelliklerini bir araya toplayacak, birbirimizi daha yakından tanımak imkânı sağlayacaktır. Böylece büyük bir aile olduğumuzun şuuruna varmış olacağız.

Aynı şekilde, Türk dünyası bestelerinin, halk şarkı ve türkülerinin bir araya toplanması mecburiyetinin de bulunduğunu hatırlatmış olayım.