Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Görgü Kuralları

 

Eskiler ‘Âdab-ı Muaşeret Kaideleri diyorlardı. Günümüzde ‘Görgü Kuralları’ olarak anılıyor.  İsmi ne olursa olsun bu kavram, bir arada yaşayan toplum fertlerinin daha rahat, daha huzurlu ve zevkli yaşamalarını sağlamak maksadına yöneliktir.

Tarif:

Kanunla sağlanan düzenlemeler dışındaki insan ilişkilerini belirleyen; örf, âdet ve gelenekler ile dinî inanışlara, millî olan kültüre ve beynelmilel olan medeniyete dayalı davranış normlarıdır.

Çok önemlidir.

Görgü kurallarına uymayanlar, resmî makamlar tarafından yargılanmaz ve cezalandırılmaz. Kurallara uymayanlar, yalnızca toplumun diğer fertleri tarafından kınanır, ayıplanır, uyarılır. Görgü kurallarına uymamayı alışkanlık hâline getirenler dışlanır. Kurallara uymayanları medenî ölçüler içerisinde ve lisan-ı münâsiple uyarmak,  tepki göstermek, toplumun her ferdinin vazifesi olmalı.  Aksi takdirde, kural dışı hareketler yaygınlaşır ve toplumdaki huzursuzluk artar, insanî ilişkiler zedelenir. Fertler arasında dayanışma ve yardımlaşma azalır. Bu olumsuzluklar, devletin gücünü de törpüler. Devlet güç kaybedince bağımsızlık tehlikeye girer.

İslâmiyet hep önde.

Batıda görgü kuralları ile ilgili ilk düzenlemeler on altıncı yüzyılda başlatılmış. İtalyan Yazar Baldasare Castiglione,  Nezâket Kitabı isimli çalışmasını 1528 yılında yayınlamış. İngilizler Brummel ve Amerikalılar Eleonar Life ile konuya 9 ve 12 yıl sonra girebilmişler.

Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i Şerif’lerin dünya hayatı ile ilgili bölümleri, biz Müslümanların uymak mecburiyetinde olduğumuz görgü kurallarının temelini oluşturur. O kuralları titizlikle uygulayan ilk insan da şüphesiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimiz olmuştur.

Batılılar daha selâm vermeyi bilmezlerken,  Müslümanlar bir araya geldiklerinde kimin daha önce selâm vereceği konusunda bilgi sâhibi idiler.  İslâmiyet’te; insanın ve insanlığın hayrına olmayan hiçbir emir ve yasak yoktur. İslâm’da her ne varsa, insan içindir, insanın yararınadır. O halde dinî hükümler arasında yer alan görgü kurallarına uymak, geniş anlamda ibâdettir. 

İslâmiyet’in koyduğu görgü kurallarından batılılar hâlâ haberdar değildirler. Meselâ: Gıybet…  Avrupalının ayıp bile saymadığı bu hareket, inancımızda kesinlikle yasaklanmıştır.

Temelinde İslâm bulunan kültürümüzde görgü kuralları, imbikten geçerek saf bir nezâkete, inceliğe,  alçak gönüllüğe, samimiyete ve insanlığa dönüşen hareketlerle zenginleşmiştir.

İnsanlarımız  âlim olmasa bile âriftir. Hepsi çok akıllı olmasa bile tamamına yakın çoğunluğu zekîdir. Uyulması gerekli görgü kurallarının neler olduğunu bilir. Bilmese bile, bir defa söylenildiğinde uygular.  Zaman zaman, bildiğimiz kurallara uymamak gibi bir rahatlığı tercih edenlerimize de rastlanır. Bu gibi kardeşlerimize hareketlerimizle örnek olmalı, küçük düşürmeden bal tadında sözlerle ve mutlaka baş başa iken uyarmalıyız.

Türkler ve kültür

Türklerin, tarihî süreç içerisinde çoğunlukla göçebe hayatı yaşadıkları bilinir. Bu sebeple, görgü kurallarını bilmedikleri zannedilir. Görgü kuralları, kültürle yakından ilgilidir. Göçebeliği, kültürsüzlüğün göstergesi olarak kabul etmek yanlıştır. Göçebe kültürü, yerleşik düzende yaşayanların kültürüne göre çok daha köklü, zengin ve kapsamlıdır. Zorluklarla birlikte, incelikler de içerir. Terk edilen mekânın yeni kullanımları engellemeyecek tarzda bırakılması, hareket sırasında ve yolculuk süresince yardımlaşmalar,  çevreye zarar vermemek için titiz davranışlar, gidilen yerde yerleşme çalışmaları ve yeni şartlara uyum becerisi… bunların hepsi, yerleşik düzen insanlarının yabancı olduğu makbul özelliklerdir.

Türkler İslâmiyet’le şereflenmeden önce ve sonra,  bildikleri ve uyguladıkları görgü kuralları ile âdetâ sim ve zer ile tezhip ve tezyin edilmiş bir kültür hazinesinin sâhibidirler.

İnsanlarımız, dünyanın en eski milletine mensuptur. Asırların imbiğinden geçmiş kültürümüzde, hiçbir milletin bilmediği ve inceliğine akıl erdiremediği görgü kuralları vardır.  Bunların canlandırılması ve uygulanması için yapılacak çalışmalar hayranlık ve takdirle karşılanır. 

Selâm vermek, görgü kurallarının en basitidir. Selâmların en güzeli bizdedir:

Selâmünaleyküm :(Selâmet  üzerinize olsun. Benden size bir kötülük gelmez.)

Görgü kurallarının özü de budur. Sebepli veya sebepsiz yere hiç kimseye kötülük etmemek.

Biz selâm zenginiyizdir: Ehlen ve sehlen,  Hayırlı günler, merhaba, Safa geldiniz, Hoş geldiniz, Safâlar getirdiniz, Safâ bulduk, Hoş bulduk, ve daha niceleri… Görgü kuralları muhatabı hoşnut etmek içindir. Biz, selâmlaşırken bile kulaktan çok gönüle hitap ederiz. Göz ve kulak sığlığında kalmayız.    

* Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. 
* Su küçüğün, söz büyüğündür.
* Dertler paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır.     
*Şikâyetler mihneti, şükürler nimeti artırır.

Bu sözler, bizim kültürümüzün ürünüdür.  İstişâre,  inancımızın kültürümüze armağanıdır. Bazı görgü kurallarını batıdan almış olsak bile onları gönlümüzden ve samimiyetimizden gelen katkılarla zenginleştirdik. Basit bir görgü kuralı gereği Fransızların kullandığı ‘Pardon  kelimesini; özür dilerim, af edersiniz, bağışlayınız, hakkınızı helâl ediniz… sözleriyle biz zenginleştirdik. O kadar ki bizde,  ‘pardon  demek bile görgüsüzlük olarak kabul edilir olmuştur.

Bir makalenin sınırlı hacmi içerisinde görgü kurallarının neler olduğunu tek tek açıklamaya gerek de yok imkân da. İşin özeti şudur:

* Kendinize yapılmasını istemediğiniz hareketi başkalarına yapmayınız.     
* Sizinle hiçbir ilgisi olmasa bile, görüntü olarak sizi rahatsız eden hareketleri tekrarlamayınız.

Müslüman; eli, dili, gözü ve hareketleriyle özellikle de oturuşu ile çevresindeki insanları rahatsız etmemeye çalışır. Görgü kurallarının temelinde bu kavram vardır: Çevreyi rahatsız etmemek.

Türk-İslam kültürünü özümseyenler, bu kavrama engin zenginlikler katabilirler.