Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türkçemizin Feryâdı: ‘Şapkamı Ne Yaptınız?’

İnsan topluluklarını ‘millet’ hâline getiren unsurların başında dil ve din gelir. Dil bozulursa, millet dağılır, insan toplulukları hâline dönüşür. Bu sebeple dilimiz Türkçeyi hassasiyetle korumak mecburiyetimiz vardır.

Türkçemiz 3 türlü tehdit altındadır:

1-Yabancı dille eğitim,                                                                                                                                                                            2-Yabancı kelime istilası,                                                                                                                                                                        3-Türk dil bilgisi kaidelerine aykırı olarak uydurulan kelimeler.

Sözlü ve yazılı ifâdelerde hassasiyetten uzak davranışlar; tehditleri ölümle neticelenebilecek tehlikeler hâline getiriyor.

Kabul etmek mecburiyetindeyiz: Türkçemizin yapısından kaynaklanan problemler var. Arap harflerini kullanırken de bulunan bu problemler, Türk alfabesine geçiş sırasında, kef ve kaf gibi harflerin yerine ‘k’ olarak bir harf tercih edilmesi; fetha (üstün), kesre (esre) ve zamme (ötre) işâretlerinin kullanımdan kaldırılması sebebiyle daha da artmıştır. 

Fransızların ‘aksansirkonflek’ dedikleri, bizim ‘şapka’ olarak isimlendirdiğimiz işâret, ‘kar’ ve ‘kâr’ kelimelerinde olduğu gibi bâzan mânâyı değiştirir, kullanılması hâlinde ise kelimelere mûsıkî özelliği kazandırır.

 ‘Millî eğitim’ yerine ‘milli eğitim’, ‘millî bütünlük’ yerine ‘milli bütünlük’ şeklindeki yazılışların ve ‘Askerî tesisi gezdik.’  İle ‘Yolda giden askeri gördük.’ Cümlelerindeki ‘askeri’ kelimesinin aynı şekilde yazılması, daktilo ve bilgisayar klavyesinde tek tuşla ‘î’ harfi yazılamamasından kaynaklanıyor. Fakat daktilo ve klavyedeki noksanlık biraz hassasiyetle giderilebilir.

Türkçemizde ‘^’ işâreti vardır ve bir ihtiyacı karşılamaktadır. Türkçemiz, yazıldığı gibi okunan, telaffuz edildiği gibi de yazılması gereken bir dildir. ‘Mânâ’ kelimesini, ‘yaba’, ‘kaba’ veya ‘mama’ şeklinde söylemiyoruz. O halde ‘mana’ şeklinde de yazmamamız gerekir.

Milli’ kelimesinin mânâsı lûgatlerde: ‘Mil takılmış olan, balçıklı çamurlu’ olarak veriliyor. Millî Eğitim Bakanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığımızın, millî irâdemizin, millî bütünlüğümüzün, millî kahramanlarımızın, millî imanımızın… neresinden mil geçirilmiştir? Bu değerlerimiz balçığa, çamura mı batmıştır?

Hepsine birden ve hep bir ağızdan ‘Hayır!’ ‘Kesinlikle hayır!’

O halde neden ‘milli bütünlüğümüz’ diye yazıyoruz?   

Aksaklık, dilimizden hassasiyetimizi esirgemiş olmaktan kaynaklanıyor. Bu noktadan başlatacağımız hassasiyetimiz, Türkçemizin bütünüyle korunmasına kadar genişletilirse, bizi ‘millet’ hâline getiren dilimizi, koruma altına almış oluruz.

Türkçemizi kaybettiğimizde, candan aziz vatanımız dâhil, kaybedilecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.