Dr. Zülfikar ÖZKAN

Avukat - Yazar - NLP Trainer

zulfikarozkan@hotmail.com

Ah Şu Kronik Karamsarlık!

Çok kötü bir alışkanlığımız var: Her duruma, her  olaya ve her insana karamsar bir açıdan bakıyoruz.  Bu iyimser olmayan bakış, başımıza büyük dertler açıyor.      
Dünyayı bir kez karamsar bakış açısından görmeye başladığımızda, beynimiz bu ruh haline uygun uyarıları seçer ve bu yolla olumsuzluğu sürdürmeye çalışır.
Karanlık düşünceler, olumsuz deneyimler ve acı anılar bilince girmek konusunda önceliklidir.  Bu sayede insan her yerde sefalet görür ve kişi buna uygun tepkiler verir.
İster gerçek ister uydurma olsun bir tehlike uyarısına verdiğimiz tepki,  her türlü olumlu mesajın  sebep olduğundan çok daha güçlüdür. Çünkü kendimizi kurtarmamız gerekir.  Bu sebeple yeniden  güvenli bir duruma ulaşana dek sevinç ve ümitleri bir kenara bırakırız.
Kronik  karamsarlığın bu kadar yaygın olmasının sebebi, söz konusu programın  son derece kolay biçimde yolundan şaşabilmesidir.  Beynimiz tehditleri sırf  algılamakta değil, onları hayal etmekte de son derece başarılıdır.  Olumsuz bir durumda neler olabileceğini  en ince ayrıntısına kadar kurgular. Düşüncede yeniden oluşturur ve düzenler.
Büyük bir ihtimalle asla gerçekleşmeyecek  endişe ve ihtimallerle hayatı kendimize  zehir ederiz.  Bunların sadece düşüncesi bile moralimizi bozar.
Geleceğe ilişkin karanlık düşüncelerin yaratıldığı beynin ön lobu ile kalan kısmı arasındaki birkaç bağlantı kesilecek olursa, insanın morali aniden düzelir. Narkoz altında gerçekleştirilen elektroşok tedavisi ile ön loptaki  kısa süreli bellek  silinerek  sürekli karanlık bölgelerde dönen düşüncelerin döngüsü kırılmış olur.
Bizi mutsuz eden, mutsuzluğu gözümüzde canlandırma gücüdür. Her şeyin olumsuz tarafını  zihnimizde canlandırmaya doğuştan yatkınız.
Olumsuz düşüncelerin yer aldığı sıkıntılı dönemlerde,  çalışma belleği zayıflar ve stres hormonları düşünme kapasitesini  azaltır.
Umutsuzluk duyguları  sürekli hale gelirse, beyin gücü azalır.
Her seçeneğin olumsuz yanına odaklandığımızda mutsuz kimyasallar salgılanır.  Bunun yerine yaşanılan zamanın faydalarına  odaklanabilir ve  o anın tadını çıkarabiliriz.
Bununla birlikte,  sahip olduklarımızın değerini bilmek zordur. Çünkü zihin daima  sahip olmadığımızın peşine düşer.
Beynimiz  sahip olduğumuz şeylerin etrafında kafa yormak üzere tasarlanmadı, bunun bir heyecanı yok. Bilinen, ulaşılmış eski ödül dopamin tetiklemez.
İnsan yeni olanı aramak üzere programlanmıştır.
Konuyu bir Yahudi fıkrasıyla bitirelim:
Pek tutumlu olan Moşe New York’tan Kudüs’teki dostuna bir telgraf çeker: “Sen dert etmeye başla. Ayrıntıları sonra anlatırım.”

Kaynaklar

* Stefan Klein, Mutluluğun Formülü, Arkadaş yyaynıları, Ankara, 2004.s. 198-200.
* Loretta Graaing Breuning, Mutlu Beyin, Aganta Yayınları, İstanbul, 2017, s. 157).
 *Zülfikar Özkan, Hayat Yayınları,  Zihinsel Terapi, İstanbul, 2015.