Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Mi’raç Kandili

 

 

İdrak etmekte olduğumuz Hicrî 1439, Milâdî 13 Nisan 2018 Cuma gününü, 14 Nisan 2018 Cumartesi gününe bağlayan gece, Mübârek Mi’rac Kandili’dir. Bütün okuyucularımın Mi’raç Kandilini tebrik ederim. Nice kandıllere, sağlık ve huzur içerisinde, sevdikleriyle ve sevenleriyle erişmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.  

Mi’raç, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed  (sav) Efendimizin en büyük mucizelerinden biridir. Mucize, iki cihan serveri Peygamberimizin Mescidi Haram’dan Mescidi Aksâya, oradan da gökyüzünde, daha yüce âlemlere yaptığı yolculuğu kapsar. Bu sır ve hikmet dolu yolculuk; Kur’an-ı Kerim’de,  İsrâ Suresi 1. Âyet’te meâlen: ‘Bir gece, kendisine bâzı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir.’ ifâdeleriyle yer alıyor.

Merdiven’ anlamı da bulunan Mi’rac kelimesinin çoğulu  ‘yükselme dereceleri’ anlamındaki Meâric Suresi 1-3 âyetlerde meâlen: ‘Birisi, huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan Allah katından inkârcılar için gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabın gelmesini istedi’ buyurulmaktadır.

Allah (c.c.), Rasulü’ne yüce kudreti göstermek ve kâfirler istemese de bu dinin kemale ereceğini müjdelemek için O’nu melekût (1) âlemine dâvet etti. Cenab-ı Allah’ın görevlendirdiği Cebrâil geldi. Hazret-i Muhammed’i  Burak adlı bir bineğe bindirerek Kudüs’e götürdü. Resulullah Mescidi Aksâ’da iki rekât namaz kıldı. Sonra Cebrâil O’nu alıp semâlara yükseltti. Sidreyi Müntehâ’da (2)  ilâhî huzura kabul edildi.

İsrâ ve Miraç bir mucizedir. Bu mucize, bedenen ve rûhen gerçekleşmiştir. Mûcizeler akılla izah edilemez. Onlara sâdece iman edilir. Bizler de Hz. Ebûbekir’in dediği gibi ‘O söylediyse doğrudur’ der, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin söylediklerine kayıtsız şartsız iman ederiz.

İslâmiyet’te her şey, akıl ve mantıkla bağlantılıdır. Akıl ve mantık dışı bir durumun varlığından şüphe edilirse, şüphesiz  inandırıcı bulanmayan durum, İslamiyet’ten değil, insan aklının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.

Miraç gecesinde nice ilâhî ikrama nâil olan bir Peygamber’in ümmeti olarak bu gecenin feyz ve bereketinden, af ve mağfiretinden yararlanmaya çalışırız. Miracın bize en kıymetli hediyesi olan, dinin direği, müminin miracı, namazı emrolunduğu şekilde kılarız.

Mi’rac mucizesini akılla çözmeye, anlamaya çalışan sâlih Müslümanlar vardır. Diğer tarafta, herhangi bir art niyeti bulunmamakla birlikte, Mi’rac olayını irdeleyenlerin varlığı da bilinmektedir. İslâmiyet hakkında bilgi sâhibi olanların en çok sorduğu soru, Mi’rac ile ilgilidir.

SORU-CEVAPLARLA Mi’rac Kandili:

Soru: Mi’rac mûcizesine akıl erdiremeyenlere ne söylenebilir?  

Cevap: Konu, Kur’ân-Sünnet bütünlüğü içinde ele alınsa bir sıkıntı kalmaz. Çünkü göklerde yollar, kapılar ve daha nice miraclar yani yükselme âletleri vardır.

Soru:  Bunlar, sokaktaki sâde insanlar için yeni kavramlar. Ama önce Mi’rac kelimesinin Kur’ân’da geçmemiş olmasını nasıl yorumlamak gerekir?

Cevap: Mirac Kur’an’da, Peygamberimizin bildirdiği anlamıyla, meâric şeklinde çoğul olarak geçmekte ve bulunduğu sureye adını vermektedir. Bu o kadar önemlidir ki, Allah Teâlâ kendini ‘miraclar sâhibi’ diye nitelemiştir. Melekler ve ruh, o miraçlar üzerinde yükselir.3 Ama kendini büyük görüp Allah’ın âyetleri karşısında yalan söyleyenlere göğün kapıları açılmaz .4

Soru:  Beş vakit namazın, Mir’ac’da farz kılındığı bilgisi var… Namazın 50 vakit olarak tebliğ edildiği, Hz. Musa’nın yönlendirmesi üzerine Peygamberimizin Huzur-u İlahî’ye başvurması ve niyazının kabul edilerek 5 vakte indirildiği rivâyetlerini şüphe ile karşılanıyor. Onlar diyorlar ki; ‘Cenâb-ı Allah yanılmaz. O’nun, peygamber olsa bile; kullarının yönlendirmesine ihtiyacı yoktur.’

Cevap: Peygamberimizin Musa aleyhisselam ile Allah Teâlâ arasında gidip geldiği şeklindeki rivâyet Kur’ân âyetlerine uygun düşmemektedir. Hem Muhammed hem de Musa aleyhimesselam, İbrahim aleyhisselamın soyundandır. Onun şöyle bir duası vardır:

Rabbim! Bu namazı tam kılanlardan olmamı lutfeyle; soyumdan gelenler de öyle olsun. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.’ (İbrahim 14/40)

Bu âyete ve ilgili diğer âyetlere baktığımızda bütün peygamberlerin aynı namazı kıldıklarını görürüz. Peygamberimizin şu hadisi de bunu desteklemektedir:

Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde öğle namazını, gölgeler bir ayakkabı kayışı kadar iken kıldırdı. Sonra her şeyin kendi gölgesi kadar olduğu zaman ikindiyi kıldırdı. Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı. Sabah namazını da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yemenin içmenin yasak olduğu saatte kıldırdı.

Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında öğle namazını, dünkü ikindi vaktinde, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu vakitte kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendinin iki katı olduğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Son yatsı namazını gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldırdı. Sabah namazını da ortalık aydınlandığı sırada kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, ‘Ya Muhammed, bu senden önceki peygamberlerin ibâdet vaktidir. İbâdet vakti bu iki vaktin arasıdır.’5

Bu hadisteki son cümleye dikkat etmek gerekir. Sonuç olarak hem âyetler, hem de hadisler, namazın zâten beş vakit olduğunu gösterir.

Soru: Kur’ân-ı Kerim’deki âyetler, Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla indirilmiştir. Güvenilir olduğu söylenen bâzı kaynaklarda, Mi’rac olayında, bazı âyetlerin Allah (cc) tarafından bizzat peygamberimize tebliğ edildiği belirtiliyor.  Nasıl yorumluyorsunuz?

 Cevap: Kur’ân’ın tamamını Cebrail aleyhisselam getirmiştir. Bazı âyetlerin Allah tarafından bizzat peygamberimize tebliğ edilmesi diye bir şey yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Kur’ân değerli bir elçinin sözüdür. Güçlü… Arşın sâhibi yanında itibarlı, orada saygı gören güvenilir elçi Cebrail’in sözüdür.’ (Tekvîr 81/19-21)

Elçinin işi, birinin sözünü diğerine aktarmak olduğu için onlar aslında Allah’ın sözleridir.

 

(1) melekût: Tam bir hâkimiyetle, üstün biçimde yönetme, ruhların ve meleklerin bulunduğu gaip âlemi. Evrenin dışında bulunan,  sonsuz ve sınırsız âlem.

 

(2) Sidre-i münteha: Göğün yedinci katında bulunduğuna inanılan makam.

 

 (3) Meâric, 70/3-4

 

(4) Araf 7/40

 

(5) Tirmizî, Mevâkit, 1