Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türk Kültüründe H I D R E L L E Z

Kelimenin doğrusu:  ‘Hızır İlyas’tır. Hızır, ölümsüz olduğuna inanılan bir peygamberin adıdır. Çâresiz kalan inançlı insanlar, çöcüm bulunup rahatladıklarında,
Hızır, imdadıma yetişti!’  derler. Burada ismi geçen Hızır, ölümsüz hayata mazhar olan Hızır Aleyhisselâm'dır.

Hıdrellez; Rûmî takvime göre Nisan’ın 23. günü, milâdî takvime göre Mayıs’ın 6. günüdür. Bu güne Hıdrellez denmesinin sebebi şöyle açıklanır: Hızır Aleyhisselâm, kendisi gibi peygamber olan ve ölümsüz hayata sâhip bulunan İlyas Aleyhisselâm ile Hıdrellez günü buluşmuşlardır. Ve o gün, dertlilere devâ, hastalara şifâ, gönüllere safâ dağıtmışlardır.

Musâhip-zâde Celâl, eski halk âdetlerini çok iyi bilen bir yazarımızdı. ‘Eski İstanbul Yaşayışı  isimli eserinde Hıdrellez’i, Hıristiyanların Noel babası’na benzetir. Musâhip-zâde şöyle anlatır:

‘Noel, kışın kar yağarken gelir, çocuklara hediyeler getirir. Bizim İlyas Baba’mız ise, baharın müjdecisidir. Pembeli, sarılı, allı – morlu bahar çiçeklerinden yapılmış cüppesi vardır.

Halkımız; kırmızı kesecikleri geceden gül dallarına bağlardı. Hıdrellez’in veya eski deyimi ile Hızır İlyas’ın bereket getirmesi için keseleri bağlarken besmele çekilirdi. Açarken de besmele ihmal edilmez, Hızır İlyas, keseye para koymamışsa kimse üzülmezdi. Kesenin dolması için gelecek Hıdrellez gününe kadar beklenmesi gerektiğini bilirdi. Yine olmazsa, dilek tekrarlanır, Hızır İlyas’ın, mutlaka imdada geleceğine inanılırdı.

Genç kızlar, gül fidanlarının dibine koydukları toprak çömleklere kendilerine ait yüzük, küpe, düğme ve kolye gibi eşyalar koyarlar. Çömleğin ağzı bir yemeni ile bağlanırdı. Umulurdu ki Hıdrellez, kırmızı pabuçları ile bastığı yerlerde renk renk çiçeklerin açılmasına vesile olarak gelecek, elindeki değneğini dokundurduğu gül fidanlarında güller açacak, gül dibine konan çömleğe, dilek sâhibinin kısmetini bırakacak. Sonra, bülbüllerin aşka gelip dem çekmeye başladığı saatlerde, geldiği gibi sessizce kayıp gidecek. Ardında canlı bir bahar bırakarak…’

Eski İstanbul’un keyif ehli insanları, baharın Hıdrellez ile geldiğini düşünürlerdi. O gün çantasını – sepetini  ‘nevâle’  denilen pratik yiyeceklerle doldurur; Kâğıthâne, Çırpıcı, Veli Efendi, Okmeydanı Çayırı’na, Çamlıca’ya, Fikirtepesi’ne veya Beykoz Çayırı’na giderledi. Sevenlerin sarılışması dileğiyle sarmalar, ambarların dolması dileğiyle dolmalar yapılırdı. Renk renk boyalarla süslenmiş yumurtalar, zengin ve fakir…, herkesin vazgeçemediği nevâle idi.

Hıdrellez günü yeşermiş çayırlarda, önde davul veya darbuka, zilli maşa, keman ve ud çalan sâzendelerin bulunduğu kişiler olmak üzere beşer – onar kişilik ekipler, sabahtan akşama kadar yeşillikler arasında dolaşıp dururlardı.

Eski zamanlarda Hıdrellez, mutlaka kutlanması gereken önemli bir gündü. 6 Mayıs, binlerce yıldan beri Anadolu’dan Balkanlar’a, Orta Doğu’dan Kafkaslara kadar uzanan Türk Kültür coğrafyasında halkın bahar bayramı olarak kutlanmaktadır.

Türkistan coğrafyasının doğu kesiminde; Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ile Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da Hıdrellez kutlamaları çok yaygın değildir. Denilebilir ki Türkler; Hıdrellez’i, Orta Doğu’ya ve Anadolu’ya geldikten, Balkanlara geçtikten sonra bir eğlence günü olarak değerlendirmeye başlamışlardır.

Tabiatın âdeta yeniden dirilmesi demek olan baharın ve yazın gelişi, insan hayatında kısa bir dönem sürecek olan önemli ve olumlu değişikliklerin başlangıcıdır. Hıdrellezle gelen zaman dilimi içerisinde, insanlar daha sevecen, daha neşeli, daha canlı ve hareketli olurlar.

Sevgili Akçakoca Platformu Üyeleri,

Hıdrellezle gelen mutluluklarınız, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle mevsimler boyu devam etsin! Hıdrellez’de kır çiçekleri derleyen elleriniz, sevdiklerinizin ellerinden ömür boyu ayrılmasın!