Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Vahhabilik

 

Vahhabilik, günümüzde yalnızca Suudi Arabistan’da yaygın olan, dinle politikanın karıştırılması suretiyle oluşturulmaya çalışılan bir mezhep taslağıdır.  18. yüzyılda Suudi Arabistan’ın Necd şehrinde ortaya çıktığı için Necdiyye olarak da anılır. Vahhabilik anlayışını devlet politikası halinde kabul ettiren kişi, 1703-1792 yılları arasında yaşayan Muhammed b. Abdülvehab’dır.  Abdülvahab’ın maksadı, İslâmiyet’i günün şartlarına göre yorumlamaktan çok,  kendisine şöhret kapılarını açmak ve güç kazanmaktı. Kazandı da. 1744 yılında Arap Yarımadasının Necd bölgesinde bağımsız bir devlet kuran Muhammed b. Suud’a mezhebinin ilkelerini kabul ettirdi. Suud da onu kurduğu devletin din işleri başkanlığına tâyin etti.  

Vahhabiler, Osmanlı Devleti’ne bağlı olmayan yeni bir İslâm Devleti kurdular. Suud’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Abdülaziz, Vahhabiliği şiddet kullanarak yaygınlaştırdı. Vahhabilik için çalışmayan pek çok Sünni âlim öldürüldü. Abdülvahab’ın kışkırtmasıyla Abdülaziz, halifeliğini ilân etti. Taif Kalesi'ni Osmanlı’dan aldı. Şehir halkını kılıçtan geçirdi. Tarihî ve dîni eserleri, mimarî değeri olan binaları yıktılar, din büyüklerinin mezarlarını talan ettiler. Vahhabiler bütün bu işleri ve sonraki mel'anetleri yaparken, İngilizlerden maddî destek alıyordu. 

Vahhabiler’in son (sözde) halifesi, Sultan İkinci Mahmud Han’ın emri ile Mısır Vâlisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından esir alınarak İstanbul’a gönderildi ve 1819 yılında idam edildi.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupalı yedi düvelle boğuşurken Mekke Emiri Şerif Hüseyin kendisini Arap ülkeleri kralı ilân etti. Oğullarından Faysal’ı Irak’a, Abdullah’ı Ürdün’e kral tâyin etti. Şerif Hüseyin İngiltere’den yılda 400.000, oğlu Abdullah 60.000, Faysal ise 50.000 sterlin alıyordu. Bütün bu ödemeler, Osmanlı’nın bölgeden çıkartılması içindi. Vahhabiler, 1932 yılında Emir Hüseyin’i kaçırarak yönetime hâkim oldular. Ülkenin adını da Suudi Arabistan Krallığı olarak değiştirdiler.  Vahhabilik tekrar güç kazandı. Günümüzde; Kafkaslara, Balkanlara ve Kırım’a yerleşerek gücünü artırmaya çalışıyor.

Vahhabiler İslâmiyet’in özüne akılcı bir yaklaşımla değil, şekilci bir görüşle ulaşmaya çalışıyorlar. Yalnızca kitap ve sünnete itibar ederler.  Kendi inançlarından olmayanları kâfir addederler. Onlara göre mezar ziyaret etmek, bazı şeyleri uğursuz saymak günahtır. Günah işleyenler öldürülür, mallarına el konulur. Mevlit okunması, nâfile namaz kılınması, sigara içilmesi, kaşıkla yemek yenmesi bidattir. Özetle, Peygamber Efendimiz zamanında olmayan, gelişen medeniyet ve teknolojiden yararlanılarak sağlanan kolaylıkların hepsi onlara göre İslâmiyet’e aykırıdır. Buna karşılık, İslâmiyet'in yasakladığı bâzı ahlâksızlıklar serbesttir. Mezarlara ölülere ve ölülerden kalan maddî değerlere ve hâtırâlara hiç değer vermezler. Hatta bu unsurlara saygı gösterilmesini İslâmiyet'e aykırı bulurlar. Vahhabilere göre bütün namazların câmide cemaatle kılınması şarttır. Özellikle sabah namazlarında, namaz kılmakla mükellef olanların isimleri okunmak suretiyle yoklama yapılır. Gelmeyenler cezâlandırılır. Diğer namaz vakitlerinde görevliler insanları câmiye gitmeye zorlarlar. Gitmeyenler dışlanır. Müzik icra etmek ve dinlemek haramdır.

Kur'an-ı Kerim'in özüne göre hareket edenler, Hadis-i Şeriflere değer verenler, tasavvuf erbabı ile Sünni mezheplerin âlimleri ve bu arada Şiîler, Vahhabilik anlayışına, (çok katı kurallar koyduğu ve Müslümanlığı çok zorlaştırdığı için,   karşı çıkmışlardır.