Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

Kavala’lı Çolak Mümin (Molla – İmam)

Hiç yenilgi yüzü görmeyen Çolak Mümin, 1873 yılında Kavala’nın Zigos köyünde doğdu. Babası ve dedesi de o devrin çok ünlü pehlivanlarındandı. Dokuz kardeşin en küçüğü olan Çolak Mümin, II. Abdülhamit Han’ın padişahlığının ilk yıllarında pehlivanlığa başlamıştı. Babası, Mümin’i esasında İstanbul’a medrese eğitimine göndermişti. Ama Mümin pehlivan hem medrese eğitiminde, hem de pehlivanlıkta oldukça yüksek bir başarı elde etmiştir.
Medrese eğitiminden dolayı Mümin’e aynı zamanda Çolak Molla – Çolak imam da demişlerdir. Sol kolunun iki defa kırılmasından ve yanlış kaynamasından dolayı, hem pehlivanlığı hem de mollalığı “Çolak” sıfatı ile anılmıştır.
Çolak Molla’nın kilosu da çok fazla değildir. 80 okka, yani 90 kg. ağırlığındadır. Hem çolak, hem de diğer pehlivanlara nazaran ufak tefek olmasının yanında, kıvrak tekniği ve üstün zekası ile, Türk güreş tarihinde hiç yenilmeyen başpehlivan ünvanını almıştır. Çok kısa ömrüne rağmen, (42 yaş). Adını Türk güreş tarihine şerefle yazdırmıştır.
Kel Aliço’nun Deliorman’lı Koca  Yusuf ile gecelere kadar süren güreşinde yenişememişler, hakemler berabere ilan edelim dediklerinde, Kel Aliço, “bu yiğit başpehlivanlığı benden alacaksa da alsın” deyip güreşi devam ettirmiş ve 28 yıldır Kırkpınar baş pehlivanlığını kimseye kaptırmayan Kel Aliço Koca Yusuf’u başpehlivan ilan etmiştir.
Koca Yusuf önüne gelen bütün pehlivanları yenerek giderken, güreş severler Koca Yusuf’un karşısına çıkarmak için güçlü bir pehlivan aramaya başlamışlardı. 1890-1894 yılları arasında Selanik ve çevresinde bir fırtına esiyor, önüne gelen devi deviriyordu. Bu dinmek bilmeyen fırtınanın adı: Çolak Molla idi. İstanbul’da medrese tahsilini en güzel şekilde yaparken, aynı zamanda da güreş sevdası çok ağır basmış ve kendisini çok güçlü bir başpehlivan olarak yetiştirmiştir.
Önceleri babası Sadık pehlivan, Mümin’in çelimsiz yapısı, molla olması ve sol kolu çolak olmasından dolayı, güreşmesini pek istememesine rağmen, Çolak Molla’nın gösterdiği başarıları görünce tüm gücüyle destek olmaya başlamıştır. Çolak Molla 1890-94 yıllarında yaptığı güreşlerde, Yarıcı Mustafa Pehlivanı Dimetoka’da iki defa, Adalı Halil’i Selanik ve Sarışaban’da üç defa yenmiştir. Bu güreşlerden sonra Çolak Molla’nın şöhreti bütün Osmanlı mülküne yayılmıştır.
Daha sonra hem güreşin hem de Dünyanın merkezi olan İstanbul’a geldi. Baba dostu ve daha önceleri büyük ortada güreş tutmuş, bilgili ve kültürlü Suyolcu Mehmet Efendi ile tanıştı. Onun bilgi ve tecrübelerinden yararlandı.
Mümin Hoca İstanbul’a ilk gelişinde Ihlamur Semtindeki Hacı Hüseyin Bağında Şumnu’lu Kuru Rüstem Pehlivanı, yine aynı yerde İstanbul’da yenmedik pehlivan bırakmayan Arap Said Pehlivanı yendi. Kartal’da Kurtdereli Mehmet Pehlivanla yaptığı güreşte yenişemediler. Erenköy’de Erenköylü Osman Pehlivanı, Yalova’da Kurtdereli Mehmet Pehlivanı ve Bursa’nın Misi Köyünde Mihalıçlı Arapoğlu İbrahimi yendi. Bütün bu güreşlerden sonra Çolak Mümin, tam bir efsane olmuştu.
Çolak Molla’nın güreş hayatının en önemli safhası Koca Yusuf ile olan müsabakasıdır. Koca Yusuf, Mümin Hoca ile güreş teklifine, "Mümin Pelvan nasıl istiyorsa öyle olsun" dedi. Saraya mensup bazı güreş severler, bu güreşin Sultan Abdülhamid Han’ın huzurunda yapılması için Padişah’a durumu arz ettiler. Sultan Abdülhamid Han, “Yusuf ile Mümin Hoca’nın güreşini ben de seyretmeyi çok istiyorum. Ancak bu iş sarayda olmaz. Amcamın şehit edilmesi yarası, hâlâ kabuk bağlamış değil. Duam her ikisiyle beraberdir, her ikisini de çok seviyor ve beğeniyorum” diyerek Yusuf ve Mümin Hoca’ya hatıra olarak çok kıymetli iki tesbih gönderdi. Eylül’ün son cumasında Rami’deki güreş meydanı mahşer meydanı gibiydi.
Koca Yusuf ile Mümin Hoca’nın güreş yapacağı bütün Osmanlı mülkünde duyulmuş, güreşi seyretmek için Selanik’ten, Edirne’den gelenler olmuştu. 1894’ün İstanbul’unda Cuma günleri, Rami’de sık sık güreşler tertiplenirdi. Cumadan sonra, alt boylarda güreşler yapıldı. Kimsenin bu güreşlerle ilgilendiği yoktu. Herkesin beklediği Yusuf ile Mümin Hoca arasındaki güreşti. Yusuf, Said Beşir ve İbrahim Pehlivan ile birlikte güreş yerine geldi, hakem çadırına geçtiler, başhakem köşesinde Aliço vardı. Yusuf, yürüdü, Aliço’nun elini öptü. Aliço, ”Bre Yusuf, seni iyi gördüm, Mollacık buralarda yenmedik pelvan bırakmadı. Bizim çırağı üç defa su götürmez şekilde yendi. Şu Mollacığa haddini bildiresin”. dedi. Yusuf, Haddini bildirmek bizim ne haddimize, elimizden geleni yapacağız inşallah şeklinde cevap verdi.
Bu arada, Abdülhamid Han’ın yaveri gelerek, Padişahın hediyesi tesbihi Yusuf’a verdi, takdir sözlerini iletti. Yusuf, Padişahın kendisini hatırlamasına çok sevindi. Tesbihi eline aldığında dünyayı avuçladığını hissetti. Beklenen an geldi, cazgır seslendi: “Baş pehlivanlar hazır olsun”. Meydana ilk önce Yusuf çıktı, çıkmasıyla beraber de alkış ve takdir sesleri yükseldi: “Maşallah deyin Deliorman aslanına”. “Hadi bre Koca Yusuf, veresin şu Mollanın dersini eline”. Yusuf, yağ kazanının başına geldi, yağlanmaya başladı. Selam verildi, selamı aldı, gelen uzun boylu, ince yapılı, 90 kilo ya var ya yok sakallı biriydi. Kendinden dört beş yaş genç gözüküyordu. Sol koluna dikkat etti, çolaktı. Mümin Hoca, bu olmalıydı: “Hoj geldin Mümin Pelvan”. Yusuf’un Mümin Pelvan diye hitap etmesi, Mümin Hoca’yı sevindirmişti, birine pehlivan diye hitap etmek, ona en yüksek insanlık rütbesini vermek, onu alperenlerin mirasçısı kabul etmek demekti.
Bazıları, Mümin Hoca’ya, Molla Mümin, Çolak Mümin diye hitap ederlerdi, sanki sözleriyle molladan da güreşçi mi olurmuş demek isterlerdi. Bu da Mümin Pehlivanı çok üzer ve kızdırırdı. Mümin Hoca, gülümsedi: “Hoj bulduk bre koca usta”. “Bu çolak halimle sana karşı güreşe çıktım diye kızmazsın herhalde”. Yusuf, Mümin Hocanın çolak koluna bakışını yakaladığını zannetti, üzüldü, kızardı: “Kızmak ne demek Mümin Pelvan, seninle güreşmek benim için şereftir”. “Pelvanlık kolda değil gönüldedir, yürektedir. Sen, bugüne kadar karşına çıkanları yenmiş, zamanımızın bir tanesi olduğunu ispatlamışsın”. “Estagfirullah koca ustam. Zamanımızın bir tanesi sizsiniz, biz sizin yolunuzda yürümeğe çalışıyoruz”. Yusuf, Mümin Pehlivanın tevazusu, alçak gönüllülüğü karşısında gülümsedi: “Te be Mümin Pelvan, bana öyle gelir ki bugün bana zamanımızın bir tanesinin kim olduğunu gösterecek gibisin. Kısmet bugüneymiş”.
Sohbetleri, cazgırın, başpehlivanlar hazır olsun seslenmesiyle sona erdi. Son olarak birbirlerini yağladılar ve meydanın ortasında bekleyen cazgırın yanına geldiler, kıbleye karşı el bağlayıp durdular, hak huzurunda kurbanlık İsmail gibi.
Güreş başlamış ve Çolak Molla’nın zekası ve üstün hareketliliği ve yaptığı oyunlar Koca Yusuf’u şaşırtmıştır. Çolak, Yusuf'a kündeyi attırırken Yusuf’un ağırlığı ve tuş olmamak için son bir gayretle dönerek kendini yere atması sonucunda kündeyi tam olarak attıramamış, lakin Yusuf yarı açık düşmüştür. Maçın hakemi Kel Aliço güreşi durdurarak Çolak’ı galip ilan etmiştir. İzleyenler dumura uğramıştır. Zira tartışmaya oldukça açık bir pozisyon meydana gelmiştir. Yusuf haklı olarak sonuca itiraz ederken, Kel Aliço çok süper bi ayar vermiş kendisine..
"Mümin, bu çolak koluyla ancak bu kadar yenebilir seni Yusuf.." Çolak Molla bu güreşte fıtığından sakatlanarak bir daha hiç güreş yapmamıştır.
Şimdi gelelim Çolak Molla’nın hayatının en önemli bilinmeyenine:
O bütün güreşlerini ‘galibiyette mağlubiyete ulaşmak’, kendisini egosunun esaretinden kurtarmak, gerçek güzelliğe, ebedi saadete ve sevdiceği Aslıgül’e kavuşmak için yaptı.
Tımrışlı Ahmet Ağa Mümin Pehlivan’a döndü:
“Kızım, ‘Ben bir deli kızım. Rodoplarda deli kızlıkta üstüme yoktur. Mümin, madem ki pelvandır, o da pelvanlıkta tek olmalı. Osmanlı’nın başpelvanı olduktan, herkes Mümin Pelvan’ın bir numara olduğunu kabul ettikten sonra razı gelirim, düğünümüzün yapılmasına.’ der.
Eğer, bu şartını kabul edersen, bu akşam misafirimiz olursun. Ne dersin?”
Deli kızın ‘güreşte tek olması şartı’, Mümin’in hoşuna gitti. Deli kıza da böyle bir şart yakışırdı.
42 yaşında cami çıkışında Yunanlı Komitacılar tarafından bir kaza kurşunuyla hayatını kaybetmiştir. (Allah Rahmet Eylesin). Ömrü yetseydi muhtemeldir ki, Koca Kusuf’u kündeye getiren Çolak Molla, çok daha büyük başarılara imza atabilirdi. Türk güreş tarihinde hiç yenilmeyen bir pehlivan olması da, Molla için en büyük şereftir.

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah(cc)’a emanet olunuz.