Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Kutadgu Bilig 1

Çok yüksek seviyeli Türk-İslam düşüncenin mahsulü olan Kutadgu Bilig isimli eser; 11. yüzyılda Karahanlı Uygur Türklerinden Balagunlu Yusuf’un, Mesnevî tarzında yazıp Doğu Karahanlı hükümdârı Tavgaç Uluğ Buğra Kara Han unvanlı Ebû Ali Hasan bin Süleyman Arslan'a takdim ettiği Türkçe eserdir.

Kutadgu Bilig, insanların dünyada ve âhirette mutlak mutluluğa ulaşabilmelerinin yolunu gösteren rehberdir. Eserin asıl mevzuu; cemiyet hâlinde yaşayan insanları, maddî ve mânevî bakımlardan mes’ud edecek yollar bulmaktır. Bu yolları bir sosyal nizam içinde, bir hukuk prensibi, bir idâre disiplini, bir dünyâ ve ahret problemi hâlinde düşünmek; öyle sistemleştirmek ve bütün bunları hâkanlara duyuracak görüşler ve öğütler hâlinde ifâde etmektir. Eserin sosyal problemler ve bunların hâl çâreleri üzerine yürüttüğü fikirler fevkalâde mühimdir: ‘Fenâlık, câhillikten doğar. Hastalıklar, kötülükler hep aynı noksandan ileri gelir. Tedâvi için hastalara şifâ verilebilir. Terbiye ile kötüler iyi edilebilir. Okumak suretiyle bilgisizlere bilgi verilir. Hükümdar, milletini; âile reisi de âile fertlerini okutmaya ve terbiye etmeye mecburdur.’

İktisat ilminin târihini, eski Yunan’a ve hatta daha öncesine götürmek mümkünse de, sistemli bilgiler hâline getirilmesi çok sonra olmuştur. Bilindiği gibi iktisatçı Adam Smith,  (1723-1790)  ‘Milletlerin Zenginliği’ isimli eserini 242 yıl önce, 1776 yılında yazmıştır. Yusuf Has Hâcib, iktisat ilmi ile alakalı eğitim görmemiş olmasına rağmen, batıdan 6 asır önce iktisat ilmini, insanların refah ve mutluluğuna hizmet edecek prensipleri, bir başka ifâde ile sistemi oluşturmuştur.

Eserde işlenen asıl tema, ‘kâmil insan’ kavramıdır. Kâmil insanda olması gereken husûsiyetlerin birincisi Allah’a (Subhanehu ve Teâla) samîmi bağlılık, takva[1] sâhibi olmaktır. Diğerleri ise;  kötü söz ve hareketlerden arınmak, iyi huylarla süslenmek, adâlet ve doğruluktan şaşmamak, ağır başlı ve alçak gönüllü olmak, hırsızlık yapmamak, yalan söylememek, sarhoş edici içkiler içmemek, dedikodu etmemek, merhametli ve insaflı olmak, iyiliksever olmak, âdab-ı muâşeret kaidelerine uygun davranmak, tabiatı korumak, imkânlar ölçüsünde güzel konuşmayı öğrenmek… şeklinde özetlenebilir.

Günümüzde de insanlar arasındaki ilişkilerin, zaman zaman insanları mutluluktan alıkoyacak şekilde olduğu bilinmekte ve çözüm aranmaktadır. Eseri dikkatle okuyanlar, bin yıl önce bulunan çözümlerin, günümüzde de tatbik edilebileceğini fark edeceklerdir.

Kutadgu Bilig, her iki dünyada da mutluluğa ulaşmak isteyenlerin tâkip etmesi gereken yolu, teferruatıyla anlatmaktadır. Yazar, birbiriyle sıkı bir biçimde bağlı bulunan şahıslar, toplum ve devleti ideal bir şekilde düzenlemek için elzem olan görüş, bilgi, fazilet ve meziyetlerin neler olduğunu eser kahramanlarını tartıştırarak, fikir alışverişinde bulundurarak anlatıyor. İnsan hayatının mânâsı üzerinde dururken onun toplum içindeki sorumluluk ve vazifelerini de belirtiyor. Bunu yaparken döneminin sosyal şartlarını, hayatın hakîkatlerini, devam edegelen örf ve âdetlerini dâima göz önünde bulunduruyor.

Kutadgu Bilig eski Türk geleneğinin ahlâkî ve sosyal alanda; insânî, millî ve İslâmî değerlerini hatırlatırken; dâima iyiliği, yardımlaşmayı, dürüstlüğü, âdil ve merhametli olmayı öğütler. Bunlar o dönemin din ve ahlâk felsefesinin dayandığı cihanşümul prensiplerdir. Yusuf Has Hâcib, yaşadığı dönemde, bu prensiplere riâyet edilmemesi sebebiyle yaşanan iç karışıklıklar yüzünden sarsılan toplum ve devlet düzeninin bozukluğunu da tenkit etmiştir.

Eser, Uygur alfabesi ile Türkçenin Hâkaniye Lehçesi[2] ile yazılmıştır. Kutadgu Bilig’e başkaları tarafından yapılmış 3 ek daha vardır. Her 3 nüshada da bulunan ve eserin yazılışından çok sonra kaleme alınan nesir tarzındaki birinci ekin, ne zaman, kim tarafından ve nerede yazıldığı tespit edilememiştir. Kitabın; Çin’de ve ‘Maçin’ olarak bilinen Çin’e bağlı ülkelerde, İran’da ve doğu ülkelerinde bilindiğini belirtir. Yine kim tarafından ne zaman ve nerede yazıldığı tespit edilemeyen ikinci ek 77 beyitten oluşmaktadır. Birincisi ile aynı mealde bilgiler ihtiva eden bu ek, Fergana nüshasında yoktur. Üçüncü ek, kitabın fihristidir. 82 maddeden oluşur.

Kitap, sâdece dinî konular hakkında değil, aynı zamanda ideal insan tipi hakkında da bilgiler verir. Diğer özellikleri şöylece özetlenebilir:

1-Türklerin İslâmiyet’i kabul etmelerinden sonraki ilk yazılı eserdir.                                                                                  
2- Allegorik[3] ve didaktiktir.                                                                                                                                                          
3- Bazı bölümlerinde ansiklopedik bilgiler ihtiva eder.                                                                                                          
4- Eser, 5 soyut kavram üzerine kurulmuştur. Bunlar; Kün Togdı (hükümdar, kanun, adâlet); Ay Toldı (mutluluk, saadet); Odgurmış (akıbet, hayatın sonu); Ögdülmiş (akıl, zekâ); bilgi.                                                                        
5- Kitapta; nasıl mutlu olabileceğimiz, hayata nasıl tutunabileceğimiz anlatılmaktadır.                                      
6-Eserde 2861 kelime vardır. Bunların 100 kadarı, Türkçeye girmemiş Arapça kelimelerdir. 2 adet de Farsça kelime vardır.                                                                                                                                                                      
7-Mesnevi tarzında yazılmıştır.                                                                                                                                              
8-Türk edebiyatının ilk mesnevisi olarak kabul edilen Kutadgu Bilig’de âyetlere ve hadislere dayalı beyitler çoğunluktadır.                                                                                                                                                                                      
9-Kutadgu Bilig’teki ilk 33 beyitte Cenab-ı Allah övülmektedir. Övgü beyitlerinin 33 adet oluşu şüphesiz tesâdüf değildir. Bilindiği gibi farz ve sünnet namazlar kılındıktan sonraki tesbihâta, atıfta bulunulmuştur.

Kitapta sık sık kullanılan ‘bey’ kelimesi ile hem erkekler hem de devlet idâresinde üst makamlarda bulunan kişiler kast edilmektedir. Zenginler için de ‘bay’ kelimesi ile birlikte ‘bey’ kelimesinin de kullanıldığı görülmektedir.

Yusuf Has Hâcib’in ‘bilgi’ kelimesiyle kast ettiği; İslâmî bilgilerdir. Açıkça belirtmemiş olsa bile, eserin bütününden anlaşılan o dur ki; Allah Tealâ’nın emirlerini bilmeyen, Hazret-i Muhammed’in tavsiyelerine uymayan bilgisizdir. Onlara yardımcı olmanın insanlık borcu olduğunu her vesile ile belirtmektedir.

Eserin, elbette tenkit edilecek yönleri de vardır. Fakat bu tenkitlerin, eserin ihtişamına gölge düşürmeyeceği, kıymetli bir eşyanın üzerine her nasıl olmuşsa düşmüş toz parçacığı hükmünde olduğu ve zamanı geldiğinde yok edileceği şüphesizdir. Eserdeki nasihatlerin, yalnızca yazıldığı dönemdeki insanlara değil, gelecek nesillere de hitap ettiği pek açıktır. Ancak, aradan geçen bin yıla yakın zamandan beri; ilimde, beşerî ilişkilerde, insanlık zihniyetinde, nezâket, hoşgörü ve görgü kurallarında büyük değişiklikler olmuştur. Bütün bu değişiklikler sebebiyle Yusuf Has Hâcib’in bâzı öğütlerini, günümüz şartları ile örtüşmediğini söyleyen bâzı kişilerin bulunması yadırganmamalıdır. Hatırlanmalıdır: kitabın yazıldığı târihte, Müslümanlığın Türk diyarındaki geçmişi çok fazla değildir. Buna rağmen yazılanlarda Kur’an-ı Kerim’e aykırı hiçbir cümle ve kelime bulmak mümkün değildir. Ancak hadislerle örtüşmeyen bazı hususların mevcudiyeti dikkat çekmektedir. Bu tür beyitlerin burada belirtilmesi lüzumsuz bulunmuştur. Okuyucu, o beyitleri okuduğunda, yazdığımız yukarıdaki cümleden rahatsızlık duymayacaktır. Bir başka husus, nasıl ki bir hâdise, cereyan ettiği dönemin şartları ile değerlendirilmeli, günümüz şartları ile değerlendirmenin haksızlık olduğu bilinmeli ise, bir eser de yazıldığı dönemin şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.

Eser hakkında yazılan tenkitlerde en fazla yer alan husus; tekrarların çokça oluşudur. Bunu, iki sebebe bağlamak mümkündür: Birincisi muazzam eser, 18 ay gibi kısa bir süre içerisinde bitirilmiştir. Muhtemelen o dönemde, kimilerinin ‘tâdilatçı terzi’ olarak isimlendirdiği editörler ve editörlük hizmeti yoktu. Tekrarlar, bu sebeple gözden kaçmıştır. İkinci sebep de çok önemli görülen öğütlerin, yeri geldiğinde tekrarlanması suretiyle kulaklara küpe, dillere pelesenk olmasının murad edilmesidir. 

 

(DEVAM EDECEK)