Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Asımın Nesli Dirvas’ın Ta Kendisi Midir?

İstiklal Marşı Yazarımız Mehmet Akif Ersoy doğumunun 145( 20 Aralık 1873), vefatının ise 82. yıldönümünde(27 Aralık 1936) değişik programlarla anılıyor. Cumhurbaşkanlığı Vefa Ödülü de bu yıl Mehmet Akif Ersoy’a verildi. Ödülü torunu Selma Argun Hanımefendi gerçekleştirilen bir törenle aldı.

Törende konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni Mehmet Akiflere, Tanpınarlara, Arif Nihat Asyalara, Nazımlara, Kemal Tahirlere, Dede Efendilere, Itrilere, Neşet Ertaşlara, Aşık Veysellere ve Mimar Sinanlara ihtiyaç olduğunu belirterek, İstiklal Marşı Yazarı Mehmet Akif Ersoy’un vefat ettiği İstanbul Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Mısır Apartmanı’nda 4. kattaki daireyi müze yapacaklarını açıkladı. Erdoğan konuşmasında kültür ve sanatın görevi gereği sivil olduğuna dikkat çekerek “Bunlar özgürdür, vesayet kabul etmeyen bir karakterdedir” dedi. Çok da doğru söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu açıklamaları ve tasarrufları için teşekkür ederim. Böyle bir gelişmeye çok sevindim. Çünkü Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı olarak bizler neredeyse 30-35 yıldır sanatçımızın hatıralarının olduğu İstanbul, Ankara, Edirne, Kastamonu, Konya, Balıkesir, Hatay, yurt dışında Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan, Mısır, Almanya-Berlin’de bir mekan, bir anıt, bir kütüphane, bir tabela, bir simge dahi olsa o günleri yeni nesillere aktarmak, hatırlatmak istemiştik. Olmadı. Maateessüf İstanbul’da hala Mehmet Akif Ersoy’un bir anıt mezarı bile yok. Oysa bütün dünyada bunun hem doğuda, hem batıda çok güzel örnekleri vardır. Dilimizde tüy bitti, müracaat etmediğimiz resmi makam, yazı yazmadığımız mekan, temas kurmadığımız yetkili kişi ve kuruluşlar kalmamıştı. Hele son 15 senede Kültür Bakanlığı yetkilileriyle 20’nin üzerinde toplantı yaptık, raporlar hazırladık, vesikalar sunduk ama netice alamamıştık. Sanırım artık iyi olacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha önceki demeçlerinde de kültür ve eğitimde başarılı olamadıklarını hatırlatarak Akif’in Asımın Neslinin gerçekleşmesi için çalışmalar yaptıklarını belirtmişti.

Asımın Nesli ne ola ki?

 

AKİF’İN SAFAHAT’TAKİ DRAMALARI

Bunu en iyi Safahat hafızları bilir. Bir zamanlar Osmanlı coğrafyasında Safahat Hafızları vardı. Safahat’ın içinde nerede ne olduğunu hemen söyler ve okumaya başlarlardı. 7 kitaptan oluşan Safahat’ta Asım altıncı kitabı teşkil eder. Yaklaşık 100 sahife kadardır. Asım bölümü Birinci Cihan Savaşı(1914) içinde ve Fatih yangınından evvel Hocazade’nin Fatih Sarıgüzel’deki evinde geçer. Köse İmam ve iki çocuğu Asım ve Emin vardı kahramanlar olarak. Dörtlü bir sohbet içinde dünya dolaşılır gelinir, nasıl olunması gerektiği anlatılır. Asım’ın Neslinin karakteri olarak da Mehmet Akif’in;

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem!

olarak hep hatırlattık. Doğru da bir hatırlatmaydı. Sonra Çanakkale Destanının içinde de;

Asımın nesli diyordum, nesilmiş gerçek,

İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek!

bölümünü bulup buna ekledik. Heyecanımız zirveye vardı. Heyecan kafi miydi? Bana göre hayır. Çok düşündüm, galiba Asım’ı Dirvas’ta buldum. Yani Mehmet Akif Ersoy’un dramasında. Öyle ki sanatçının hayatı da en az Safahat kadar önemli, dikkat çekici ve ders verici mahiyetteydi.

 

KÜÇÜK DİRVAS HALİFEYE SERZENİŞTE BULUNUYOR

Mehmet Akif Ersoy Dirvas isimli şiirini Safahat’ın birinci kitabına almış. Birinci Kitapta Mehmet Akif Ersoy daha çok sosyal muhtevalı şiirleri yerleştirmiş. Hasta, Küfe, Hasır, Geçinme Belası, Meyhane, Mezarlık, Seyfi Baba, Kocakarı ve Ömer, Dirvas ve Yemişçi İhtiyar gibi. İşte bu yüzden Akif’in hayatı en az şiirleri kadar önemlidir. İşlediği sosyal konular, dramalar İstiklal Marşı ve Çanakkale destanı kadar ehemmiyetlidir. Okuduğunuzda alkolün aile faciasına yol açtığını, hastalığın her ailede başlı başına fakirlikle beraber sorun olduğunu, hayat pahalılığının ve adaletsizliğin insanları sersemlettiğini, halk ile iletişim ve ulaşım kopukluğunun felaketlere yol açtığını yaşayabiliyorsunuz. Sanatçı bu dramaları yansıtırken halkın içinde biri gibi etkiliyor karşısındakini.

Mehmet Akif Ersoy Dirvas’ta Şam’da oturan Halife Hişam’ın  aksakallar birlikte halkın çektiği sıkıntıları anlatmaya gelen Dirvas’ın konuşmalarından ibaret bir hikayedir. O yıllar kuraklık, susuzluk, açlık yüzünden can kayıplarının olduğu bölgede halkın meselelerine çare aramak üzere;

BİR DUYSA HALİFEMİZ BU HALİ,

VAR MERHAMET ETMEK İHTİMALİ

diyerek Şam güzergahına düştüğü, yolda

SULTANSA DA TAŞ DEĞİL YA İNSAN

diyerek gittiği Halife Hişam’a vardıklarında ilk konuşan delikanlı Dirvas olur;

 

SU KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN MÜDÜR?

Evvelce dua eder de sonra;

Hiç pervasız girer kelama,

Lakin bu tuhaf gelir Hişam’a;

Der “Sus a çocuk, büyük dururken,

Söz sadır olur mu küçükten?”

Dirvas o zaman kelamı tekrar,

Teshir ile der “Nedir bu azar?”

Mikyası mıdır zekavetin sin?

Dirvas’ı çocuk mu zannedersin?

Bir dinle de sonra gör çocuk mu?

İnsaf nedir o sizde yok mu?

..................................................................

Yok sendeki ihtişama payan,

Bizlerse alay alay sefilan!

Bir yanda demek ki fazla var, çok;

Hayfa ki öbür tarafta hiç yok!

Dirvas Halife Hişam’a karşı konuşur da konuşur, kimse susturamaz;

Nereden buldun bu ihtişamı?

Halkın mı, senin mi? Halıkın mı?

Allah’ın ise eğer bu servet;

Bizler de O’nun kuluyken, elbet,

Bir pay talebinde hakkımız var!

İnsaf olmaz bu hakkı inkar?

Asımın Nesli Dirvas asırlara ışık tutacak gibi konuşmasını sürdürür;

 

Yok böyle olmayıp ta kendi

Malın ise “Çünkü fazla şimdi!”

Halife Hişam buz kesmiştir bu konuşma karısında, durur ve der ki;

Yok bende cevab-ı redde kudret,

Hayret, bu civan dehaya hayret!

 

HİPERAKTİF BİR NESİL

Bunu günümüze yansıtırsak Mehmet Akif’in Asımın Nesli dediği gençlik böyle tarif ediliyor. Daha sonra şunları da ekleyebiliriz; Asımın Nesli çalışarak üreten, paylaşan, temiz, dakik, iddialı, idealizmi olan, çağı takip eden, özgün, özgür, konjonktürün farkında.