Ahmet TEKİN

İlahiyatçı, yazar

Hz. Muhammed s.a.’i Başarıya Götüren Özellikleri ; Ahlakı

Hz. Peygamber s.a. kıyamete kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için  hayatın her yönünü içine alan üstün bir ahlâkla donatılmıştır.  Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur. İlâhî destek ve denetim altında bulunduğu ve gerektiğinde Rabbinin yardımını gördüğü halde sıradan bir insan gibi hayatın bütün zorluklarını yaşamıştır. Onun bütün hayatı kucaklayan bu tabii yaşama biçimi, ahlâkının her devirde birbirinden farklı insanlar tarafından örnek alınabilmesine imkan sağlamıştır.
Hz. Âişe r.a., Resûlullah s.a.in ahlâkının Kur’an’ın esaslarını belirttiği ahlâk olduğunu ifade etmiş,  Hz. Peygamber s.a.de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini söylemiştir.  Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî değerleri, güzellikleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş  ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş,   mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir.  Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması  bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır.

Hz. Peygamber’in insanları kendisine hayran bırakan özelliklerinden biri de herkese değer vermesi ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmemesidir.
Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı.
Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem s.a. de çevirmezdi. 
İnsanlara güzel söz söyler, güler yüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu açıklardı. 

İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında kolay olanı tercih ederdi. 
Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. 
Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nafile namaz kılardı. Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman münasip bir dille onu uyarırdı. 
Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. 
Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştır.  On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik r.a.e bir defa bile kızmamış, yaptığı herhangi bir hata yüzünden onu azarlamamıştır. 
Son derece edepliydi ve hayanın imandan olduğunu söylerdi.
Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara zerafetini koruyarak cevap verirdi.
Hz. Âişe, Resûl-i Ekrem’in ahlâkından söz ederken onun kötülüğe kötülükle karşılık vermediğini, insanları bağışlayıp kusurlarını görmezden geldiğini söyler.  Görgüsüz bedevilerin kaba davranışlarına rağmen bu davranışlar karşısında gülümsemekle yetinirdi. 
Ganimet dağıtırken kendisine âdil davranmadığını söyleyen bir kimsenin saygısızlığına kızmakla beraber Hz. Mûsâ a.s.ın daha ağır hakaretlere sabrettiğini belirterek tahammül göstermiş,  Huneyn Gazvesi’nden dönerken ganimetleri bir an önce taksim etmesini isteyen bedevî Araplar’a kendisinin cimri olmadığını, elinde sayılamayacak kadar çok mal bulunsa bile hepsini kendilerine paylaştıracağını ifade etmiştir. 
Bir yolculukta mola verildiğinde Resûl-i Ekrem’in ağaca asılı kılıcını alarak, “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” diyen bir bedeviye, “Allah kurtaracak” diye cevap vermiş, bu cevabın şaşkınlığıyla kılıcını elinden düşüren bu şahsa, “Ya şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” diye sorduktan sonra kendisini serbest bırakmıştır. 
Kötü isim yapmış biri dahi ziyaretine geldiğinde onu huzuruna kabul eder, kendisine güler yüz gösterip ikramda bulunurdu.
Resûlullah, şahsına yapılan kabalıkları ve kusurları anlayışla karşılamakla birlikte tavsiye ettiği ibadetlerle yetinmeyip daha fazla ibadet yapmaya kalkışanları veya yapılmasında sakınca görmediği davranışlardan sakınmaya çalışanları hoş görmezdi. Onları, “Biz senin gibi değiliz; Allah senin bütün günahlarını bağışlamıştır” demelerine öfkelenir ve Allah’ın azabından en çok korunanın ve O’nu en iyi bilenin kendisi olduğunu söylerdi. 
Verdiği hükme itiraz edenlere, gereksiz soru soranlara ve âyetler üzerinde ihtilâfa düşenlere öfkelenirdi.
Resûl-i Ekrem müslümanlara karşı çok merhametliydi. Yaptığı bazı nafile ibadetleri onların da coşkuyla ifa ettiğini görünce bunların farz kılınabileceğini ve sonuçta müslümanların zor durumda kalacağını düşünerek bu tür ibadetleri yapmaktan vazgeçerdi. 
Çocuklara da sonsuz bir şefkat gösterirdi; onları kucaklayıp öper, bağrına basardı.  Teberrüken dua etmesi için kucağına verilen bebeklerin üstünü kirletmesini önemsemez,  kız ve erkek torunlarını omuzuna alıp mescide gider, hatta onlar omuzunda iken namaz kılardı.  Namaz sırasında ağlayan bir çocuğun sesini duyunca namazı çabuk kıldırırdı. 
Kadınların hiçbir şekilde incitilmesini istemezdi. Kur’ân-ı Kerîm’de onun müminlere olan düşkünlüğünden, şefkat ve merhametinden söz edilmiş, müslümanların sıkıntıya uğramasının onu çok üzdüğü bildirilmiştir.
Hz. Peygamber son derece cömertti. Kendisinden bir şey istendiği zaman elindekine çok ihtiyacı da olsa verirdi. Bir defasında yamaçta yayılan koyun sürüsünü görüp birkaç koyun isteyen bedeviye bütün sürüyü vermişti.  Bir hanımın kendisi için dokuduğu bir kumaşı kendi üzerinde görerek isteyen sahâbîye hemen çıkarıp hediye etmişti.  Sahâbîlerin belirttiğine göre özellikle ramazan aylarında “yağmur yüklü rüzgâr” dan daha cömert olurdu.  Yardıma ihtiyacı bulunan herkesin yardımına koşar, yetimlerle ilgilenilmesini teşvik eder, dul kadınlara ve yoksullara yardım edenlerin Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap kazanacağını söylerdi. Kölelerin bir emanet olduğunu ifade ederek köle sahiplerinin yediklerinden onlara da yedirmesi, giydiklerinden giydirmesi gerektiğini belirtir ve güçlerinin yetmeyeceği işlerin onlara yaptırılmamasını isterdi.  İlk vahiy sırasında duyduğu bazı endişeleri gidermek isteyen Hz. Hatice kendisine “Sen akrabanı koruyup gözetirsin, konuştuğun zaman dosdoğru konuşursun, işini görmekten âciz olanlara yardım edersin, fakirlerin elinden tutarsın, misafiri ağırlarsın ve haksızlığa uğrayan kimselere arka çıkarsın” demişti.
Düşmanları bile Resûl-i Ekrem s.a.in üstün şahsiyetini övmek zorunda kalırdı. Ebû Süfyân, ticaret için gittiği Suriye’de Bizans İmparatoru Heraklius’un Peygamber hakkındaki sorularına cevap verirken onun en belirgin özelliklerinin doğruluk, iffet, ahde vefa ve emanete riayet olduğunu söylemişti.  Dürüstlüğüyle tanındığı için Kur’an’da da belirtildiği gibi İslâm karşıtları onu yalanlayamamış ve Allah’ın âyetlerini inkâr etmeye yeltenmişlerdi.  Hz. Peygamber s.a., toplumun hakları söz konusu olduğunda suçlu kim olursa olsun onu bağışlamaz, bu hususta kimsenin aracılığını kabul etmez, suçlu kendi çocuğu dahi olsa onu cezalandıracağını söylerdi.  İstemeden birinin canını yaktığında ona kısas yapma yetkisi tanırdı.  Resûl-i Ekrem s.a.e ödünç deve veren bir bedevî devesini kaba bir üslûpla geri isteyince sahâbîler ona haddini bildirmek için harekete geçmişler, fakat Hz. Peygamber, “Alacaklının konuşma hakkı vardır” diyerek onları teskin etmiş ve bedeviye daha iyi bir deve verilmesini söylemiştir.  İslâmiyet’e ve Resûlullah s.a.in şahsına karşı ağır hakarette bulunanlar onun huzuruna çıkıp müslüman olduklarında güvence altına alınırlardı. 
Resûl-i Ekrem cesaretiyle de tanınmıştı. Bir gece Medine’de bir endişe belirmiş, birçok kimse baskına uğrayacakları korkusuna kapılınca o kılıcını alıp bir ata binmiş, şehrin etrafını tek başına dolaşarak müslümanlara endişe edecek bir şey olmadığını haber vermişti.
“Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulünde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır. Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için onda örnekler vardır” (el-Ahzâb 33/21).kuranmeali.com    Ahmet Tekinin Mealinden
“Sen, kesinlikle yüce, büyük, faziletli, saygıdeğer bir ahlâkı, insan tabiatına uygun üstün bir hayat tarzını yaşamaya, benimsetmeye, öğretmeye, savunmaya memursun” (el-Kalem 68/4).
Müslim, “Müsâfirîn”, 139.
Münâvî, 1, 429.
el-Muvatta “Hüsnü’l-huluk”, 8; Müsned, II, 381.
Müsned, 1, 403; VI, 68, 155.
Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; Tirmizî, “Radâ”, 11.
Buhârî, “Rikâk”, 18.
Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 46.
Buhârî, “Sulh”, 11, “Edeb”, 68; Tirmizî, “Birr”, 36.
Buhârî, “Menâkıb”, 23; Müslim, “Fezâ’il”, 77.
Ebû Dâvûd, “Edeb”, 127, 128; Nesâî, “İsti’âze”, 1.
Ebû Dâvûd, “Tereccül”, 8; “Edeb”, 4.
Buhârî, “Edeb”, 38.
Müslim, “Fezâ’il”, 79.
Müslim, “Fezâ’il”, 51.
Buhârî, “Hayız”, 13, 14, “Salât”, 8, “Menâkıb”, 23, “Edeb”, 72, 77.
Tirmizî, “Birr”, 69.
Ebû Dâvûd, “Edeb”, 1; Nesâî, “Kasâme”, 23, 24.
Buhârî, “Farzü’l-humus”, 19; “Meğâzî”, 56.
Buhârî, “Cihâd”, 24.
Buhârî, “Cihâd”, 84; Müslim, “Müsâfirîn”, 311.
Buhârî, “Edeb”, 38, 48
Buhârî, “İmân”, 13; Müslim, “Fezâ’il”, 127, 128.
Buhârî, “Müsâkaat”, 6-8; Müslim, “Fezâ’il”, 138, ‘“İlim”, 2
Buhârî, “Teheccüd”, 5.
Buhârî, “Cenâiz”, 32.
Buhârî, “Vudû”, 59.
Buhârî, “Salât”, 106.
Buhârî, “Ezan”, 65.
“Andolsun, size kendi içinizden, yakından tanıdığınız, meşrû ilişkilerle devam eden bir nesilden doğan, hakka ve tevhide yönelen, üstün meziyetlere sahip, asaletli, ibadete itaate düşkün bir Rasül gelmiştir. İslâm’ın izzet ve şerefine sahiptir, kudretli ve hükümrandır. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. Size çok düşkündür, üstünüze titrer. Mü’ıninlere, ama mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir” (et-Tevbe 9/128).Ahme Tekinin Mealinden
Buhârî, “Cenâ’iz”, 28; “Edeb”, 39.
Buhârî, “Libâs”, 18.
Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 5.
Buhârî, “Îmân”, 22, “Büyûc”, 34, “Nafakât”, 1, “Edeb”, 24; Müslim, “Zühd”, 41.
Müslim, “Îmân”, 252.
Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 7.
“Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar. Fakat, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlimler, bile bile Allah’ın âyetlerini, Kur’an’ı inkâr ediyorlar” (el-En’âm 6/33).
Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 18.
Ebû Dâvûd, “Diyât”, 14.
Buhârî, “Vekâlet”, 5, 6; Müslim, “Müsâkât”, 120.
el-Muuatta, “Nikâh”, 20; Buhârî, “Meğâzî”, 23; Müslim, “Cihâd”, 98.
Buhârî, “Cihâd”, 24, 82.
DİA da daha mufassal okuyabilirsiniz.