Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Musul Meselesi

31 Ocak 1923 târihinde, Türkiye ile İngiltere arasında,  Musul’un kime verileceği konusunda çıkan anlaşmazlığın giderilmesi için Milletler Cemiyeti’ne başvurulması karara bağlandı. Milletler Cemiyeti, Türkiye’nin çok haklı olduğu  bu konuda İngiltere lehine karar verdi. Neticenin önceden tahmin edilmesi gerekirdi.

Her şey İngilizlerin ‘Acaba Mezopotamya'da petrol var mıdır?’ sorusunu sormalarıyla başladı. Basra Körfezi'nin diğer yakasında petrol bulan İngilizlerin bütün dikkati körfezin diğer tarafına, Osmanlı hâkimiyetindeki bugünkü Irak topraklarına yöneldi. Ancak bölgede petrolün varlığından haberdar olan bir kişi daha vardı ve İngilizlere burasını kolay kolay vermeye niyeti yoktu. Bu kişi, Sultan İkinci Abdülhâmid Han idi.  O, petrolün yerini buldu ve sonrasında İngilizlerin başını büyük bir belâya soktu. Bu belânın adı Almanya idi. Almanlara Bağdat Demiryolu’nun inşası ve demiryolunun etrafında kalan şeritteki madenlerin işletilmesi hakkını verdi.  Bu gelişme; İngilizlerin gözünü diktiği topraklarda Almanların hasat toplaması anlamına geliyordu. İngilizler çılgına döndüler ve  Birinci Dünya Savaşı'nın perde arkasındaki en büyük sebeplerinden  birisi olan petrol tarihteki yerini aldı. Sultan İkinci Abdülhâmid Han  istediğini ele etmiş  ve çok da büyük tâvizler vermeden Almanlar ile  baş edemeyeceği İngilizleri birbirine düşürmüş ve ilk raundu kazanmıştı.

Bu arada;  Yaşasın hürriyet sesleri arasında  Sultan  tahttan indiriliyor ve  Osmanlı Devleti’nin başına vatanseverliklerinden şüphe edilemeyecek üç acemi geçiyordu. Onlar, Osmanlı Devleti’ni  Birinci Dünya Savaşı'na soktular.  İngiltere için artık petrole kavuşmak için kuvvetli bir vesile vardı ve hemen harekete geçti.

İngilizler, Çanakkale Savaşı'na girdiler ancak büyük bir mağlubiyete uğradılar. Sonrasında ise Irak'ın güneyine çıkarma yaptılar, bu sefer de hezimete uğradılar. Ancak kaynakları ve sevkiyat imkânları çok olan İngilizler daha büyük kuvvetlerle geldiler.  Savaşın sonu geldiğinde Irak'ta savaş bütün hızıyla devam etmekteydi. Osmanlı'ların ısrarla ateşkes istemesine rağmen İngilizlerin petrol bölgelerini ele geçirmeden savaşı bitirmeye niyeti yoktu. Ama İngilizler petrol bölgesine az bir mesafe kala anlaşmayı imzaladılar. Petrol bölgesi kurtuldu. Denilirken İngilizler devletlerarası hukuka aykırı bir hareketle petrol bölgesini ateşkesin ardından işgal ettiler.

İngilizler, Lozan'a hazırlanırken Türk heyetinin sinirlerini yıpratacak birçok hazırlık yapmıştı. Osmanlı döneminde bakanlık yapan, sonra İngiltere’ye sığınan hain bir Ermeni'nin emekli maaşını istemiş, Türklerde veba hastalığı var!  Yalanı uydurularak,  Avrupa'ya giden Türk vatandaşlarına karantina uygulanmıştı.  Ve daha birçok saçma  problemler oluşturuldu.  İngilizler Türk Heyeti'nin şifreli mesajlarını çözecek teknolojik altyapıları ile de Türk Heyeti'nin elindeki tüm kartları görüyorlardı. Ayrıca Musul'un yanında Hakkâri ve çevresini isteyerek pazarlıkla cinlik yapmaya devam ediyorlardı.

İngilizler, bölgede halk oylaması yapılması teklifini;  bölge halkının câhil olduğu ve bir şeyden anlamadığı için yapılamayacağını ileri sürdüler.  Bölgeyi Irak'a bağlamak için bölgede yaşayan halkın çoğunun Kürt ve Türkmen olmasına rağmen halkın çoğunun Arap olduğuna dair yanlış nüfus bilgileri ortaya çıkardılar. Neticede istediklerini aldılar.  Anlaşmazlığın çözümü;  Milletler Cemiyeti’ne bırakıldı.  Milletler Cemiyeti'nde o zamanların Amerikası olan İngiltere aleyhine bir karar çıkması beklenmiyordu. Tertip edilen hakem heyeti, bölge halkının Türkiye lehine gösterilen hakîkatleri hiçe saydı ve olayı coğrafî yönüyle ele aldı. Böylece beklenen oldu ve Musul Irak'a bağlandı. Biz de belli bir para karşılığı anlaşmayı imzaladık.

Türk hâkimiyetinden çıkan Irak, hiçbir zaman sâkin ve huzurlu bir dönem yaşayamadı. İngilizler bir süre sonra gerek çıkan isyanlar, gerekse dünyanın değişen konjonktürü sebebiyle yavaş yavaş hâkimiyetlerini kaybettiler. Irak dünyanın süper güçlerinin satranç alanı oldu. Celal Talabani’ye ülkeyi yöneten liderlerin, devlet başkanlarının hiçbiri tabîi bir ölümle ölmedi. Kimi şüpheli bir kazada, kimi darbe sırasında, kimi idam sehpasında can verdi. İsyanlar, darbeler, savaşlar, birbirini tâkip etti. Zaten İngilizlerin petrol hırsıyla kurdurdukları bu devlet yamalı bohça gibiydi. Kabile, din, mezhep, millet savaşları hiç bitmedi ve hâlâ devam ediyor. Birkaç adamın petrol hırsı yüzünden birçok mâsum insan can verdi. Irak, dünyanın süper gücü denilen ülkelerin hümanizm ve modernlik maskesinin altındaki vahşi, hırslı ve pis yüzünü gösteren canlı bir âbidedir.