Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Afganistan’da Yaşayan Hezâreler Türk mü?

 

Afganistan; Kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, Güneyde Pakistan ile doğuda Doğu Türkistan, Batıda İran ile çevrilidir. 657.500 kilometrekarelik, denize sınırı olmayan bir ülkedir. Târihi Türk Yurdu olan Horasan'ın bir bölümü, bu günkü Afganistan sınırları içindedir.

1483-1530 yılları arasında yaşayan ve Emir Timur' un torununun oğlu olan Babür Şah'ın kurduğu 1526 yılından 1855 yılına kadar hüküm süren Babür İmparatorluğu, Afganistan topraklarını da içerisine alıyordu.

Bu târihi gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, Afganistan'ın kadim bir Türk Yurdu olduğu ortaya çıkar.

Yaklaşık 25-30 milyon olan Afganistan'ın nüfusu, 3 ayrı etnik gruptan oluşur. Peştunlar da denilen Afganlar, Türkler ve diğer etnik kökenli insanlar. Diğer etnik kökenliler grubunda yer alan Hezâreler, tartışmalara konu olmaktadır.

Afganistan'da yaşayan Hezâreler, Türk olduklarını söylüyorlar. Afganistanlı Türkmenler ise onların Türk olmadıklarını iddia ediyorlar. Hezâreler'in Farsça konuşmaları ve Afgan Türklerine düşmanca yaklaşmaları, onların Türklüklerini şüpheye düşürüyor, işin gerçeğini öğrenmek için güvenilir kaynaklara başvurulduğunda çelişkili bilgiler ortaya çıkıyor.

DEĞİŞİK KAYNAKLAR, ÇELİŞKİLİ BİLGİLER

İstanbul-1988 baskılı İslâm Ansiklopedisi, Afganistan'da yaşayan Türk boylarının; Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar, Kıpçaklar, Karluklar, Karakalpaklar ve Çağataylar... olarak sıralar. ‘Afgan Türkistanı ile Afganistan'ın merkezi arasında yaşayan ve nüfusları bayağı fazla olan Hezâreler ile Ay­maklar da bu etnik grup içinde yer almaktadır’ der. Yazıdan çıkan anlama göre, metin yazarı Mehmet Saray, Hezâreleri Türk boylarından biri olarak kabul etmektedir.

Türkiye Gazetesi’nin 1993 yılında yayınladığı Yeni Rehber Ansiklope­disi, etnik grubun ismini Hazara olarak bildiriyor. Grup hakkında ise şu bilgiler veriliyor: Üçüncü büyük etnik gruptur. Sayıları 600.000 ka­dardır. 13. ve 15. yüzyıllar arasında bölgeye gelen Moğolların torunla­rı olduklarına inanırlar. Bir kısım ke­limeleri Türkçe olup, kısmî bir Fars­ça konuşurlar ve Şii'dirler. Ansik­lopedi ayrıca, Türk ve Türk-Moğol grubunun uzun bir zamandan beri Afganistan'da bulunduğunu, bir kısmının kuzey batıda yerleştiğini, bir kısmının da göçebe hayatı yaşa­dığını, bunların Sünni Müslüman inancına sahip olduklarını ek bilgi olarak veriyor. Metinden anlaşıldığına göre, Hazâralar Türk ırkına mensup değillerdir. Moğollar ile il­gileri ise, iddiadan ibârettir. Moğolların ise Türk olup olmadık­ları, öteden beri tartışmalıdır. Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Moğollar ile Türklerin amca çocukları / kuzen oldukları görüşün­dedir. Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Moğolların Türk olduğu görüşündedir. Yaygın kanaat ise Moğol­ların, Türklerin en yakın akrabası olduğu, içerisinde Türkleşenlerin bulunduğu, günümüzde Moğolis­tan'da yaşayan Moğolların Türk sayılamayacağı şeklindedir. Gerçekten târihî süreç içerisinde Moğolların bir kısmı Türkleşmişler­dir.

Hazara Bölgesi

İstanbul 1994 baskılı Ana Britanica Ansiklopedisi; Hazâra'yı Pakistan'ın kuzey batısında bir bölge olarak açıklamaktadır. Bölge hakkında verilen bilgiler şöyledir; Sırasıyla: Hint-Türk, Afgan ve Sih egemenli­ği altında kalmıştır. 1847'de İngi­lizler tarafından ilhak edilmiş, 1947'de Afganistan'a katılmıştır. Aynı kaynak, Afganistan'da nü­fusun dörtte birine ulaşan Tacikler dışındaki etnik grupların Özbekler ve Hazâriler'den oluştuğunu.. be­lirtiyor. Göçebe Hazârilerin dağ­lık bölgelerde yaşamakta olduğu, Hazâriler'in, Afganistan'da en yay­gın dil olarak kullanılan Peştunca'dan ayrı olarak Tacikler, Aymak­lar ve Kızılbaşlar ile birlikte Dari lehçesi denilen bir dille konuştuk­ları… verilen bilgiler arasındadır. Ül­kede ayrıca, Türkçe, Özbekçe ve Kırgızca konuşulduğu, bu dillerin Altay dil grubuna dâhil Türk dilleri oldukları belirtilmektedir. Verilen bilgilerden anlaşıldığına göre Hezâriler Türk değildir ve Türkçe’den başka bir dil ile konuş­maktadırlar.

Meydan Larousse Ansiklopedisi 1969 yılında İstanbul'da basılan nüsha­sında; Afganistan'da Afganlılar ile Tacikler başta olmak üzere Kâfirîler ve Dariler'in yaşamakta olduğu… kaydedilmektedir, halkın geri ka­lan önemli bir kısmı: Özbek Türkü, Türkmen, Kırgız ve Hazârilerden meydana gelir. Denilmekte ve ila­ve edilmektedir: Bunların dışında az çok Moğol vasfı taşıyan göçebe­lere de rastlanır. Ansiklopedinin bir başka bölümünde Hazâre ke­limesi karşılığında şu bilgiler yer al­maktadır: Afganistan'da bir ka­vim. Helmud ve Tarnak vâdilerinin kuzey ve batı bölgelerinde oturur­lar. Şii mezhebine bağlıdırlar ve Farsça konuşurlar. Türk-Moğol so­yundan geldikleri söylenir. Anlaşıldığı üzere iki bölümde veri­len bilgiler çelişkilidir. Çelişki, kesin bir kanaatin oluşmasını engelle­mektedir.

HAZAR TÜRKLERİ   AYRI  BİR GRUPTUR

Konunun çok uzağında bulunan­lar: Hazâra, Hezâra, Hezâre, Hazâri olarak isimlendirilen etnik grubu; Hazarlar ile karşılaştırabilirler. Hazarlar, 468-965 yılları arasında İdil Irmağı kıyılarında ve Kırım Yarımadası'nda imparatorluk kuran bir Türk boyudur. Hazarlar, Uygur Türklerinin devamıdırlar. Hazarlar, târihleri boyunca en büyük müca­deleyi Mervan bin Muhammed ko­mutasındaki Arap ordularına karşı verdiler. Mervan bin Muhammed'in amacı Hazarlara İslâmiyet'i kabul ettirmekti. Ancak bunu, İslamiyet’in ‘tebliğ’ ölçüleri içerisinde değil, silah zoru ile ve zorla yapmak istiyordu. ‘İslamiyet’te zorlama olmadığı’ gerçeğini tam anlamıyla göz ardı etmişti.

Hazar imparatorluğu, Ruslarla yap­tığı savaşlar sonunda dağıldı. Ha­zar halkı Selçuklu Oğuzlarına Kıpçaklara ve Peçeneklere karıştı. 965 yılından sonra dar bir bölgede yaşayan Hazar Beyliğine ise 1299 yı­lında Altın Orda devleti son verdi. Hazarlar, uzun süre Şamanizm inancına bağlı kaldılar. Bizans ile olan ilişki­leri neticesinde soylu ailelerin bir kısmı Hıristiyanlığı seçtiler. Bir kı­sım Hazarlar da 732-800 yılları ara­sında İslâmiyet'i kabul ettiler. Sayıları 10.000'den fazla idi. Hazar Devleti halkı arasında Mûsevî olanlar da vardı. Karaim Türkleri, Musevî Hazarların kalıntısıdır. Netice itibâriyle,  Hazar Türkleri olarak da anılan bu kavimle, Afganistan'da yaşayan küçük yazılış ve söyleyiş farklarıyla Hezâreler olarak isimlendirilen ka­vim arasında hiçbir ilişki yoktur.

Zeki Velidî Togan Ne Diyor?

Ord. Prof. Dr. Zeki Velidî Togan Umumî Türk Târihine Giriş isimli eserinde Türk boylarını sıraladıktan sonra Afganistan'da sayıları 1.200.000 tutan Hezâre ve Ay­maklar, keza Kuzey Batı Çin'de sa­yıları birçok milyonlara çıkan Döngenler, kâmilen Müslüman olup kavmiyet itibariyle kendilerini 'Eski Türk' sayıyorlarsa da bugün Türk­çe'yi unutmuş olduklarından bun­lar bu umumî hesap dışında kal­mışlardır. Demektedir. Cümleden çıkan açık anlam, Hezâre ve Aymaklar'ın Türk olmadığı şeklinde­dir.

Aynı eserin başka bir bölümünde ise şu ifadeler yer almaktadır: Bu gibi kabileler yerli Afgan, İran ve Hint kabileleri arasında kaybolup gitmişlerdir. Moğollar zamanında Herat ile Kabil ve Herat ile Gazne arasında yerleşen birçok kabile, önceki asırlarda buraya yerleşerek İranîleşen Türk kabileleri ile birleş­mişler, onların yolunu takip etmiş­lerdir. Moğollar zamanında 'alay' mânâsında, Türkçe 'ming' kelimesi­ne paralel olarak kullanılan 'hezâre' ismini taşımakta olan ve sayıları 1.5 milyonu geçen bu kabileler Türk ve Moğol kabile isimlerini kul­lanmalarına ve Türk millî kıyafetle­rini giymelerine rağmen tamamen Farsça konuşmaktadırlar. Ve böy­lece bunlar gözümüzün önünde Farslaşıp kayboluyorlar.

Bir Başka Uzman…

Prof. Dr. Mehmet Saray: 1981 yılın­da Boğaziçi Yayınları arasında çı­kan Dünden Bugüne Afganistan isimli kitabının önsözünde: Afgan târihi üzerinde araştırma yapan ba­tılı târihçilerden bir kısmının iddi­aları bugün Afgan halkı içinde en kuvvetli ve hâkim zümreyi teşkil eden Afgan (veya Peştun) kabilele­rinin Türk soyundan geldiği şeklin­dedir. Ama bu iddialar henüz ilmî araştırmalarla kesinlik kazanmış değildir. Diyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Hezârelerin de Türklükle ilgisi bugün için iddiadan ibarettir. Türk olmadıklarına ilişkin iddialar da öyle.  Bu iddialar henüz ilmî araştırmalarla kesinlik kazanma­mıştır. Adı geçen eserinde Afganistan'ı: Coğrafya, târih ve etnik yapı açı­sından derinlemesine ve titizlikle inceleyen Prof. Saray, Hezâreler hakkında tatmin edici ve kapsamlı bilgi veremiyor. Bu konuyla ilgili olarak ki­tapta geçen diğer cümleler şöyle­dir: …bugün Afganistan'ın nüfusunu oluşturan ahâlinin etnik yapısı oldukça karışık görünmektedir. Bu karışık etnik yapı neticesinde Af­gan milletinin teşekkülü çok geç tahakkuk etmiştir. Afgan halkını meydana getiren etnik grupları şöyle sıralamak mümkündür: Af­ganlar, Türkler, Tacikler ve Moğol menşeli oldukları iddia edilen gruplar…

Görüldüğü gibi yazar, Hezâreleri bir etnik grup olarak görmemekte­dir. Onların Türkler arasında mı, Moğol menşeli oldukları iddia edilen gruplar arasında mı yer aldı­ğını açıkça belirtemiyor. Burada dikkati çeken bir durumu belirt­mekte fayda var. Etnik gruplar sa­yılırken Farslardan söz edilmemiş. Tacikler, ayrı bir etnik gruptur. On­ları Farsça konuşan Türkler olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu­nun dışında kabul etmek gerekir ki, bir etnik grup olarak Afganis­tan'da Farslar da yer almaktadır. Yazar, Türk gruplarını sayarken: Afganistan'daki üçüncü kalabalık Türk grubunu ‘Kızılbaş Türkleri’ olarak bilinen Şii Türkler teşkil et­mektedir. Şii Türkler, Afgan ahâ­lisine karışmışlardır. Diyor. Sözü edilen Şii Türklerin Hezâreler olup olmadığı belirtilmiyor. Kitapta Türk Grupları başlığı altındaki son paragraf şu cümlelerden oluşuyor: Türk-Moğol karışımı olarak bili­nen Hezâreler ile son yıllarda yapı­lan araştırmalarla tamamıyla Türk oldukları anlaşılan Aymak (Oymak)’lar, Afganistan'ın merkezi ile Af­gan Türkistanı arasında yaşamakta olup, nüfusları 1.000.000’a yaklaş­maktadır.

Kitabın 25. sayfasında, Hezârelerin etnik yapıları hakkında şu cümle yer alıyor: Moğol hakimiyeti, o zamana ka­dar bilhassa Kuzey Afganistan'da yerleşip yurt kurmuş olan bazı Türk boylarını Batı'ya, Anadolu'ya doğ­ru göç etmeye zorlamıştır. Bu ara­da Türk-Moğol karışımı bazı yeni unsurlar (Hezâreler) Afganistan'a yerleşmişlerdir.

NETİCE:

Afgan Türkleri ile Hezâreler arasın­da süregelen sürtüşme, bu günün meselesi değil. 1887 yılında Afga­nistan emiri olan Abdurrahman Han, kendisine itaat etmeyen Türkleri sindirmek için ordusunu Hezârelerden aldığı çok sayıdaki askerle güçlendirdi. Bu ordu, Türk asıllı Gılyazlar ile kıyasıya savaştı. Hezâreler, o târihten sonra Türk ve Türkmenlere daima düşman gö­züyle baktılar. Abdurrahman Han, daha sonraki yıllarda çeşitli vesile­ler ile Özbek Türklerinden de bin­lerce kişiyi işkence ederek öldürt­müştür.

Bilinen bir gerçektir: Afgan halkı­nın % 95'i Müslüman'dır. Yine bi­linmektedir ki, Sünni Müslümanlar ile Şiiler arasında dış kaynaklı tah­riklerin oluşturduğu çatışma dere­cesine erişmeyen sürtüşmeler-çekişmeler vardır. Eğer Hezârelerin Türk asıllı oldukları ilmen ispat edil­se bile Afganistan’daki Türkler, He­zâreleri kendilerinden, yâni Türk saymayacaklar ve bu iddialarını is­pat edecek târihî gerekçeler bul­makta hiç zorlanmayacaklardır. Demek ki buradaki önemli mesele, İslâm Âlemini parçalayıp bölmek için suni şekilde oluşturulan ve her fırsatta körüklenen Sünni-Şii çatışmasıdır.

Günümüzdeki Türkmen-Hezâre sürtüşmesine Hezâreler de önemli ölçüde katkıda bulunuyorlar. Af­ganistan'da 2000 yılının sonuna yaklaşıldığı  günlerde, Taliban yönetiminin çok radikal ve baskıcı uygulamalarına rağmen Hezâreler nüfus çoğunluğuna sahip oldukları yerleşim alanlarını Özerk Hezâra Bölgesi (Hazaracat) olarak ilân et­tiler. Bölgeye girmek isteyenlere vize uyguladılar. Türklere kesinlikle izin vermediler. Bölgeye gir­mek isteyen Türkleri izni yok diyerek cezalandırdılar. Hezârelerin Türkleri dışlamak için uyguladıkları başka yöntemler de var. Türk’ten kız almıyorlar, Türk'e gelin vermiyorlar. Bir başka ilgi çekici durum da şudur: Bir kısım Hezâreler, kendilerinin Türk olduklarını söylerlerken, diğer bir kısmı ise Türk olmayıp İranlı olduklarını iddia ediyorlar. Kendi aralarındaki bu iki grubun ilişkilerinde herhangi bir sürtüşme gözlenmiyor.  

ÇÖZÜM:                                                                                                                                                                                       Türkmen - Hezâre sürtüşmelerin sona erdirilmesinde asıl görev Afganistan Özbek ve Türkmenlerine düşmektedir. Çünkü onlar Hazaralar ile karşılaştırıl­dığında daha hoş görülü, daha uz­laşmacıdırlar. Üstelik Özbek ve Türkmenler,           çoğunluktadır. Çoğunluğun azınlığı ezmesi zafer değildir. Ortada inkâr edilemez bir hakikat var: Şiilik, İslâmiyet'in bir gerçeğidir. Şiileri yok saymak, yok etmek is­temek, asimilasyonla eritmek doğ­ru da değildir, mümkün de değil­dir. Bir etnik grup kendisine bir milliyet benimsemiştir.    Biz    Türk'üz diyor. Onların Türklüğü'nü reddet­mek gibi bir hak, bir başka etnik grubun tercihi olmamalı. Ancak;  Biz Türk'üz  demiş ol­manın yerine getirilmesi gerekli vecibeleri vardır: * Türklüğe hizmet etmek. * Diğer Türklerin hakkını müdafaa etmek. * 0nların eğitim ve sağlık meselelerini kendi etnik grubunun meseleleri kadar önemli hissederek bunun yerine getirilmesini is­temek… gibi.  

Afganistan Türkmenleri ile Hezâreler arasındaki sürtüşme târihî sebeplere dayalı bir kan dâvâsı görünümündedir. Hiçbir toplumda kan dâvâları, üçüncü ve otoriter bir güç devreye girmeden barışa dönüştürülemez. Türkiye; diplomatik kanallardan devreye girerek, arabuluculuk görevini yap­mak mecburiyetindedir. Dünyanın her neresinde olursa olsun, Türkün huzuru önce Türkler arasında barış, birlik ve dostluk ilişkilerini kurmakla sağlanır. Yalnızca Türk topluluklarının değil, onların yaşadığı bölge insanlarının da sür­dürülebilir huzura ihtiyacı vardır.

SON GELİŞMELER:

Hezâre Türkleriyle yapılan bir röportajda Türkiye’deki Afganistan Türkmeni öğrencilerin temsilcisi olduğunu belirten Hezâre kökenli bir genç; ‘Hezâre Türklerinin son 10 yıl içerisinde eğitime önem verdiklerini, târih ilmiyle ilgilendiklerini belirtiyor ve ekliyor: ‘İyi eğitim almış Hezâre gençleri târih okudukça, kendilerinin Türk olduklarını öğreniyorlar ve ‘Ben Türk’üm’ diyen Hezârelilerin sayısının gün geçtikçe artmaktadır.’

Bu gelişmelerin, Afgan Türkmenleri ile Hezâreler arasındaki husûmetin sona ermesi, dostlukların oluşmasına yol açması en hâlisâne temennimizdir.

(DEAM EDECEK)