Başlığı okuyunca “ Ne alaka “ denilebilir. Daha fazla meraklandırmadan hemen söyleyeyim ki bunlar benim bir hafta arayla katıldığım iki toplantının ana başlıkları sadece. 6 Kasım Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Kongre Merkezinde, Şişli Kent Konseyi ile Şişli Belediyesi ortaklaşa “ Katılımcı Bütçe “ konulu bir panel düzenledi. Ben bu toplantıya Tuzla Kent Konseyi’ni temsilen katıldım. Öncelikle bu panelle ilgili izlenimlerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha sonra Sayın Abdullah Köktürk’e ayrı bir paragraf açacağım. Başlığı okuyunca “ Ne alaka “ denilebilir. Daha fazla meraklandırmadan hemen söyleyeyim ki bunlar benim bir hafta arayla katıldığım iki toplantının ana başlıkları sadece. 6 Kasım Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Kongre Merkezinde, Şişli Kent Konseyi ile Şişli Belediyesi ortaklaşa “ Katılımcı Bütçe “ konulu bir panel düzenledi. Ben bu toplantıya Tuzla Kent Konseyi’ni temsilen katıldım. Öncelikle bu panelle ilgili izlenimlerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha sonra Sayın Abdullah Köktürk’e ayrı bir paragraf açacağım.
Bir devlet düşünün! Kurulalı tam 38 yıl olmuş ama bu devleti Türkiye’nin dışında tanıyan başka bir devlet yoktur! Bu devletin adı: Kuzey Kıbrıs değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir. Bir halk düşünün!
İnsan haklarını incelemeden önce “ HAK “ kavramını açıklamak istiyoruz. Hak; kişiye ait olan varlık, doğru ve gerçek olan şey, adalet, insaf, doğruluk bir dava veya iddiaya gerçek uygunluk şeklinde açıklanabileceği gibi insanın insan olarak sahip olduğu ve başkalarının saygı göstermesi gereken maddi veya manevi şeyler şeklinde açıklanır.
Bâzı ilâhiyatçıların sıcak bakmadığı mutasavvıfların tasavvuf âlemi, bir bakıma İslâmiyet’in akademisidir. İlk büyük Türk Mutasavvıfı Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed-i Yesevî diyor ki; ‘İslâmiyet’in temel bilgilerini öğrenmeden tarîkata girilmez, değil mürşid, mürid bile olunmaz. Böyle müridlerin her an ayağı kayıp, kaybolanların karanlık kuyularına düşebilirler. Bâzı ilâhiyatçıların sıcak bakmadığı mutasavvıfların tasavvuf âlemi, bir bakıma İslâmiyet’in akademisidir. İlk büyük Türk Mutasavvıfı Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed-i Yesevî diyor ki; ‘İslâmiyet’in temel bilgilerini öğrenmeden tarîkata girilmez, değil mürşid, mürid bile olunmaz. Böyle müridlerin her an ayağı kayıp, kaybolanların karanlık kuyularına düşebilirler.
Dünyada insanlığın kültürel, siyasal ve ekonomik düşüncesinin ana kaynağı, hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan kutsal kitaplardır. İnsanlığın düşünce ve eylem dünyasının, derinlik ve zenginlik kazanmasında, kutsal kitaplara dayanan kültürün vazgeçilmez bir yeri vardır. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutmuştur. Toplumun bütün kesimleri için, hayatı katlanılır kılan, ekonomiden önce kültürdür.
Milli Kimlik sözü hepimizin sık sık kullandığı bir terimdir. Peki, nedir milli kimlik?
Millet PKK’ya karşı alınan mevzii, tedbirleri kâfi görmüyor. Davanın kökten halli için (MAŞA)’ların değil (MAŞA)’ları himaye edenlerin maskelerinin indirilmesini bekliyor. Başımı yüzyıllarca geriye çeviriyorum, büyük bir millet hak ve adalete âşık bir millet olarak asırları aşmışız.
Türk milleti, tarihi boyunca büyük komutanlar, hükümdarlar, liderler ve kahramanlar yetiştirmiş büyük bir millettir. Bu kahramanlar zincirinin son halkası, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk ve öğrencilik hayatı hariç, bütün ömrü savaşmakla geçmiş ve bütün savaşlardan zaferle çıkmıştır.
Daha talebelik yıllarında hep geleceğin plânlarını yaptı. Giriştiği mücâdelelerden başarı ile çıktıktan sonra düşündüklerini bir bir gerçekleştirdi. O, katıksız bir Türk Milliyetçisi idi. Anadolu dışında da büyük bir Türk Dünyası’nın olduğunu biliyor, kalbi onlar için çarpıyordu. 31 Mart 1920’de Mareşal Fevzi Çakmak’a gönderdiği mektupta, Afganistan Türkleri için şunları yazmıştı: “Savunma ve mâli tâkatimizle mütenasip olmak üzere Afganistan’a bir subay heyeti gönderelim. Subaylar: dindar, vatanperver ve üstün yetenekli olmalı.
Dünya İklim Zirvesi toplandı ve önemli kararlar alındı. Türkiye’nin son anda katılmadığı Dünya İklim Zirvesi ile ilgili derlediğim bilgi notunu tarihe not düşmek adına sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk inkılâbının başardığı en mühim meselelerden biri şarkın statik dünya görüşü insan telakkisi yerine, müspet, dinamik bir dünya bir hayat anlayışı getirmiş olmasıdır. Anadolu’daki milli hareketin başına geçen Mustafa Kemal Atatürk vatanı düşmanlardan temizledikten sonra Asyalı zihniyet ve fikirlerle amansız bir mücadeleye girişti.
Yeni Bakan, meydan okuyor: ‘ Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın …’ Yolsuzluk yapmak için ‘ erkek ’ olmak şart mı?
İnsanların algıladıkları dünya, içeriden görülen dünyadan daha çok, dışarıdan görülen dünyadır. Bu yüzden hayatı, dış dünyasından önce, iç dünyasıyla değerlendirenler, olumlu düşünmesini daha iyi bilirler. Olumlu düşünenler, sorunlar ne kadar güç olurlarsa olsunlar, onların üstesinden gelecek çözüm yollarını bulurlar. Olumsuz düşünenler ise, sorunlar ne kadar kolay olurlarsa olsunlar, onların çözümlerinde bir engel görürler.
Eğitim, hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Yeni doğan çocuğun beslenmeye alıştırılması, denilebilir ki, insan neslinin eğitimle tanıştığı ilk somut anlardır. Annenin güler yüzü, sevgi öpücükleri, konuşup okşaması, sevgi göndermeleri bu eğitimin devam eden parçalarıdır.
182 yıl önce bu gün, Gülhâne Hat-ı Hümâyûnu okundu. Tanzimat Fermânı olarak bilinir. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmıştır.
Bugün çevremize, ülkemize ve dünyaya baktığımızda devamlı ve süratli değişmeler görmekte ve birbirini takip eden meselelerle karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum yaşayan, hareket eden, gelişen veya gerileyen insan topluluklarının ortaya koyduğu tabii bir durumdur.
Doğmak yaşamak ve bizleri yaratan Cenab-ı Hakk’ın belirlediği süreyi tamamlayıp ebedi aleme intikal etmek insanın değişmeyen kaderi; “..her nefis ölümü tadacaktır” . Amentü bağlamında bu gerçeğin bilincinde olsak da, her an bir yenisiyle karşılaşsak da bir yakınımızın, dostumuzun özellikle dünyamızdan aniden göçüvermesi yüreğimizde, ruhumuzda telafisi imkansız acılara yol açıyor; hayatın her bakımdan en yalın gerçeği olan ölümün kavurucu ıstırabıyla çaresizliğini yaşıyorsunuz. Az önce aldığım haberin ağırlığı altında artık bu alemde birlikte olamayacağımızı bilerek, O’na karşı son bir görev olarak çok zor da olsa acı haberi paylaşmayı gerekli gördüm.
“ Haçlı zihniyeti “ hiçbir zaman Müslüman Türk’ün Avrupa’da ki ve Anadolu’da ki varlığına tahammül edememiştir. Şerefini daima aziz tuttuğumuz Kudüs şehri Hz. Ömer zamanında fethedilmiş, büyük din mensuplarının ziyaretine açık tutulmuş ve en geniş manada din ve vicdan hürriyeti tanınmış olmasına rağmen, bilhassa Hristiyanlarca öfke ile karşılanmıştır. Bu fetihten asırlar sonra, Doğu Roma İmparatorluğunun merkezi olan İstanbul’un kapıları Müslüman- Türklere açılınca “ HAÇLI ZİHNİYETİ “ iyice kudurmuştur.
İddia: Dileğimiz; başka diller ile anadilimizin birbirinden ayrı tutulması, ikisi arasına çizgi çekilmesidir. Anadilimizi kullanırken de, duruluktan yana olunmasıdır. Böyle yapmasak, aşırıcı oluruz. Aşırılık karşıtını doğurur, sonra da onu besler. Türkçe karşıtlığını doğurmak için, art amaçlı olmak gerek. Oysa biz dilimizi seviyoruz.
Sivas'ın bir köyünde 1960'lı yıllarda, çoğu yerde olduğu gibi, leylekler baharla gelirler ve çeşitli yerlere yuva yaparlar. O yuvalarda yazı geçirerek havalar soğuyunca güney yarım küreye, sıcak iklimlere göç ederler. Seneye baharda aynı yuvalarına geri dönerler.