Seyfettin KARAMIZRAK

Çocuk Eğitiminde Sevginin Yeri

Eğitim, hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Yeni doğan çocuğun beslenmeye alıştırılması, denilebilir ki, in­san neslinin eğitimle tanıştığı ilk somut anlardır. Annenin güler yüzü, sevgi öpücükleri, konuşup okşaması, sevgi göndermeleri bu eğitimin devam eden parçalarıdır.

Ailede sevgi, çocuğu yalnız öpmelerin, okşamaların sayısıy­la ölçülecek bir duygu değildir. Onu açığa vurmanın çok çeşitli yollan vardır. Bir sıcak bakış, tatlı gülüş, bir şefkatli dokunuş, bir hediye veya bir ödül binlerce sevgi sözcüklerinden daha et­kili olabilir. Sevgi ve övgüyle gelişen çocuk başarıya zevkle ve hızla koşar. Yeter ki aile çocuğunu sevmesini ve sevdirmesini bilebilsin.

Eğitim uygulamalarımızı etkileyen yanlış görüşlerden biri de “çocuğunu beşikte sev” sözüdür. Hâlbuki bugün anlaşılmış­tır ki, çocuğun psikolojik yapısı sevgi ortamında gelişmektedir. Bunun için bugünün bilim adamları “çocuğunuzu seviniz ve sev­diğinizi de gösteriniz” önerisini yapmaktadırlar.

Hemen her anne baba çocuğuna karşı beslediği sevgiyi, çeşitli biçimlerde ve kendi anlayışları çerçevesinde bir eğitime dönüştürmeye çalışır. Ancak sevgi anlayışları ve sevgiyi göster­me biçimleri aileden aileye değiştiği gibi, eğitimde disiplin uy­gulama metotları da farklılaşmaktadır. Bazı anne babalar sevgi cimrisi olurken bazıları da çocukların kelebekleri ve civcivleri severken öldürdüğü gibi yavrularını severek öldürmektedir.

Anne babalar çocuklarının ilk öğretmenidirler ve bu rollerini de ömür boyu sürdürürler. Anne baba, çocuğunun okulda kar­şılanamayan ihtiyaçlarını karşılayarak eğitim öğretim sürecini tamamlayıcı rol üstlenir.

Eğitimin en iyi gerçekleştirileceği yer ailedir. İnsanlar, te­mel değerlerini yeni nesillere aile aracılığı ile aktarır. Birey ilk dini ve ahlaki bilgi ve tutumları ailesinden öğrenir. Çocuğun eğitimi her şeyden önce temel ruhi ihtiyaçların karşılanmasına bağlıdır.

Sağlam bir kişiliğin temel taşlarından olan sevgi, şefkat ve güven duygusu ancak sıcak bir aile ortamında yaşanarak kaza­nılır. Sevgi, şefkat ve ilgi yönünden fakir ailelerde çocuklar ruh sağlığı açısından sağlam bir kişilik kazanamazlar.

Bireyi hayat boyu yönlendirecek en etkili ve kalıcı eğitim aileden alınır. Ailedeki ilişkilerin sağlıklı olması başarıyı artırır. Çocuk karakterinin temelleri 3 yaşına kadarki dönemde atılır ki bu dönem çocuğun ailesine en fazla bağımlı olduğu dönemdir.

“Eğitimin mayası sevgi ve şefkattir. Eğitim sevgiyi öğretme­li ve sevgiyle yapılmalıdır.” Çocuklar için sevgi çok önemlidir. Çocukların sevgiye daha çok ihtiyacı vardır. Onlar sevgiyle bü­yür ve sevgiyle eğitilirler. Çocuk sevgi gördüğü kişiye bağlanır, onu dinler, onun gibi yaşamaya çalışır. Sevgi, çocuktaki yöneliş­lerin geliştirilmesini sağlayan kaynak durumundadır.

“Bu yüzden eğitimin ana hedeflerinden birisi de sevgiyi öğretmek olmalıdır.”

Çocuğun yetişmesinde rol alan üç öğe vardır: sevgi, eğitim ve özgürlük. Bu üç öğe bir arada olduğu zaman çocuğun kişiliği istenilen şekilde gelişir. Bu üç öğenin oluşturduğu temele oturmamış bir eğitim amacına tam olarak ulaşamaz.

Eğitim sevgi ile birleştiği zaman çocuğun yetenekleri en iyi biçimde işlenir, çocuk güven duygusu kazanır, toplumla uyumlu bir birey olur. Çocuk eğitiminde özgürlük de önemli bir yer tut­maktadır. Özgürlüğe yer vermeyen eğitim kişiyi bağımlı kılar, ilişkilerini sınırlar, topluma açılmasını engeller. Özgürlük olma­dan uygulanan eğitim kalıpçı ve tutucudur, denemeye ve araş­tırmaya imkân tanımaz. “Özgürlüğün olmadığı yerde sevgi de eğitim de güdük kalır.

Sevgi, eğitimde yararlanılması gereken önemli bir husustur. Sevgisiz eğitim düşünülemez. Temelinde sevgi olmayan eğitim başarıya ulaşamaz. Sevgi faktörü öğrenmeyi kolaylaştıran en önemli unsurdur.

Eğiticiler öğrencilerini sevgi dünyasında gezdirerek eğitme­lidirler. Gönül kapılarını onlara açık bırakmalıdırlar. Onlar bu kapıdan girerler ve öğretmenlerinin sevgi bahçelerinden istedik­leri bilgi çiçeklerini dererek kolayca öğrenirler.

İnsan yaşamında hayati önem taşıyan sevginin, insan ye­tiştirme amacı olan eğitimde de egemen kılınmasından neden kaçınılır? Sevginin bulunmadığı eğitim ortamlarında, “korku, endişe, sıkıntı” gibi psikolojik semptomlara eşlik eden “neşesiz, sevimsiz, verimsiz” bir eğitimden söz edilebilir. Sevginin ege­men olduğu ortamlarda ise, “neşeli, esprili, canlı, güven veren”; daha kolay, daha etkili öğrenmeleri mümkün kılan öğrenmeler gerçekleşebilir.

Aslında başarı erdem ve mutluluk eğitimin insanlara ka­zandıracağı temel ölçülerdir. Bunların gerçekleşmesinde insanın kendini tanıması ve çevresine sevgi ile yaklaşması esastır. Bu anlayışla insanlarla ilişkiler kuran bir kimse, “endişe, korku ve karamsarlıktan” uzak olur. Hayatı, “zevkli, ümitli ve iyimserlik­lerle” dolu bir yaşayış olarak sürdürebilir. O halde eğitim ça­lışmalarında bu imkânı çok iyi değerlendirmek gereklidir.

Sevgiyle kalın…