Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

29 Mayıs 1453: İstanbul’un Fethi

Sultan İkinci Mehmed Han, daha ilk hükümdarlığı sırasında, İstanbul’u fethetmeyi kararlaştırmıştı. Târihin en önemli cihan devleti, bu kararın uygulanmasıyla şekillendi.       

Türk – İslâm Âlemi ve İstanbul... dünyâ durdukça bir arada olacak. Bu berâberlik aynı zamanda bütün dünyâ güçlerinin ayırmak için seferber olduğu ve dünyâ durdukça seferber olacağı bir bütünleşmedir.

29 Mayıs 1453’ten bu güne kadar batılılar bu niyetlerinden bir gün olsun vazgeçmediler.  Vazgeçmezler de... Bu gerçeği bilmek, ona göre hareket etmek mecbûriyetindeyiz.

*   *  *    

Fetih, yalnızca bir devrin kapanıp bir yenisinin açılması, bir coğrafya parçasının milletler arasında el değiştirmesi değildir. 1071’de başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi, İslâmlaşması sürecinin son halkasıdır. Bu süreç, Peygamberimiz Hz. Muhammed  (sav)  Efendimizin müjdesinin gerçekleşmesi açısından da büyük mânâ taşır.  İstanbul’un fethi ile aşireti devlet yapan süreç, devleti cihan devleti hâline getirerek devam etmiştir.      

İstanbul’un fethi, çağ değiştirmenin yanında, pek çok ilkleri de ihtiva eder. Obüs topunun ilk kullanıldığı ve dünyâya tanıtıldığı savaştır. Yine dünyâ târihinde ilk defa bir donanma, dağlar aşarak bir denizden başka bir denize ulaştırılmıştır. Dünyâ, ilk defa devlet yönetiminde ve fetih taktiğinde göz kamaştıran muhteşem bir dehâ ile tanışmıştır. Bir ilk daha vardır: Dünyâ, kendisinden olmayan dinlere ve kültürlere saygı gösterilebileceğini ilk defa Fâtih Sultan Mehmed Han Hazretlerinden öğrenmiştir.

Bu ihtişâmı idrak etmek, sonraki nesillere intikal ettirmek mecbûriyetindeyiz. Geçmişini bilmeyen, geleceklerde bilinmezlikler içerisinde kaybolur. Mahşerde atalarımıza bu kayboluşun hesabını veremeyiz. Çünkü candan aziz vatanımızın sâhipleri, sâdece vatan toprakları üzerinde yaşayan bu günün insanları değildir. Toprağın altında yatanların, bu topraklar üzerindeki hakları, biz yaşayanlardan çoook daha fazladır.

*   *   *

Hıristiyanlar, fetihten sonra kiliseye doluşmuşlar, duâ ediyorlardı. Hayatlarının sonuna geldiklerine inanıyorlardı. Onları ancak Mesih kurtarabilirdi. Onları, Mesih değil, Fâtih kurtardı. Dinlerini ve kültürlerini eskisine göre daha rahat yaşama imkânı buldular. Malları, canları, inançları ve gelecekleri teminat altına alındı.

İnsanlığa örnek olan yalnız Fâtih Sultan Mehmet Han değildi.  Hocası Akşemseddin Hazretleri, o âlim, o fâzıl, o mübârek zat, fetihten sonra, fethin ve dünyâ incisi güzelim İstanbul’un zevkini, saltanatını yaşamak hakkına sâhipken köyüne dönmüş, Bolu’nun tenha ve küçük bir ilçesi olan Göynük’e yerleşmiştir. Vazifesini yapmış insanların iç huzuruyla ve bu huzuru kendisine bahşeden Yüce Rabb’ine şükranlarını ifâde edebilmek için... Bu muhteşem ruh asâletini de bir başka millete mensup ilim adamında görmek mümkün değildir.

*   *   *  

Mûcizeler, peygamberlere mahsus olağanüstü özellikler ve mahâretlerdir. Kabul. Fakat Fâtih’in İstanbul’u fethi, mûcizelerle eşdeğerde tutulacak emsalsiz ve muhteşem başarıdır.