Sizi gidi, sizi!.. Ne çocuklarmışsınız be!.. Biraz yaramaz, biraz haylaz hattâ biraz haşarı, biraz muzip, bâzen suskun bâzen de hazırcevap…damga hazır: Zamâne çocuğu!..
Vatan; ocak’tır, yuva’dır. Ocak veya yuva olmayınca âile’nin; ‘vatan’ olmayınca da ‘milletin birliği’ sağlanamaz.
Koca ömrü geçirdim didinip kıt-kanaat; Ne zulme boyun büktüm ne de ettim itaat; Geri geri işledi kolumda eski saat… Senin ekmeğin tâze, benim yediğim bayat; Helâldi kazandığım, aldım ondan büyük tat;
2008 yılında, 19 Mayıs Üniversitesi’nde, Kanal D televizyonunda, “Abbas Güçlü İle Genç Bakış” p(u)rogramına misafir konuşmacı olarak katılmıştım.
Millî kültür; millî hâfıza’dır. Millî kültür; yazılı kaynakları da olan, müşahhas, görülü, âşikâr, resmedilir, bütün sosyal yaşanmışlıkların tezâhürüdür.
Dünyâ değişiyor...Bu, elbette ki, yeni bir şey değildir!.. Zîra değişim; dünyâ kurulalı beri devam eden bir hâdisedir. Hem iyiye hem de kötüye doğru olabilir ve sosyal hayatın da icabıdır!..
Kimsenin derdi, dîğerininkine uymuyor...Yeni değil, kâinat kurulalı beri, bu, böyle!... Benim kendi derdim bile öyle!.. Bir günüm değil, bir anım bile, bir diğeriyle aynı değil!.. Dert önde; biz, peşindeyiz...
Güneş bir ağaç boyu kubbelerde nûr Gökte huzur, yerde huzur, evde huzur!
Tanpınar; “Şiirin Niteliği” başlıklı yazısında, “Şiir yazıldığı dilin içindedir. Tercüme ile sevilen şâir hemen hemen yoktur” der.
15 Mayıs 1919 tarihinde, sömürgeci ve emperyalist Batılıların maşası olan Yunanlı işbirlikçilerin İzmir’e girişi ve bunun ardından da Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla başlatılan Türk Millî Mücâdele hareketi/Türk İstiklâl Harbi, 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’yle bitmiş ve 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması’yla da fiilen sona ermişti.
Türklüğün bağrına hançer vuranlar, Size mi elimi uzatacağım? Her köşe başında pusu kuranlar, Size mi elimi uzatacağım?
Büyük milletlerin büyük dâva adamları olur!.. Büyük milletlerin büyük fedâileri, şanlı kahramanları, sezgisi yüksek ileriyi gözleyen irâdeli kılavuzları olur!..
Her san’atın umûmî ve hususî kaideleri olmasına rağmen, hiçbir kaide, asla bağlayıcı değildir. Çünkü bu durum, san’atı ufuksuzluğa götürür, gücünü daraltır, yerinde saydırır.
Fikir dünyamızda bâzı şahsiyetler vardır ki, bitip tükenmez birer hazine gibidirler ve her an onlarla yaşarız. Bunların bâzıları siyâsetçi olur, bâzıları şâir-edip, ressam, hattat veya müzisyen.
Bir zamanlar, ben de dâhil; ‘Vatan-Millet-Sakarya’ diyenler vardı ve onlara, bakıp gülüp geçenler de az sayılmazdı…
Hep düşünmüşümdür: Milâddan önceden başlamak üzere, bunca mahrumiyete ve imkânsızlığa rağmen, bunca yazı nasıl yazılabilmiştir?
Türkiye’de ‘dört’ temel veya ana siyâsî akım vardır. Bunlar, şunlardır:
Pîr-i Türkistân, Ulu Türkistan Pîri Hoca Ahmet Yesevî, Hazret-i Türkistân, Hazret-i Sultan, Kul Ahmed Hâce ve Hâce Ahmed diye anılan Ahmet Yesevi (?-1166?), Türkistan’ın Yesî şehrinde doğduğu için bu isimle öne çıkar.
Aklıma gelmişken, bir de ‘düşünmedikçe’ye bakalım!.. Tabiî ki, bu, biraz savruk geliyor insana!. Fakat, bunu müdafaa edenler de var!.. Şu sözleri beraberce okuyalım:
Dünyâ, her gün değil; her saniye yıkılıp, yeniden kuruluyor…Ne bu yıkılmalara aldırış ettiğimiz var, ne de kurulmalara!..