Bunalımlı veya depresyonlu kişi morali bozulmuş ve çökmüş bir insandır. Bunalımlı kişi, dünyaya olan ilgisini kaybeder. Tamamen kendisine döner ve kendi derdiyle uğraşır. Bu duruma neden düştüğünün sebebini bulmak için kara kara düşünür. Bu süreçte etrafındaki güzellikleri ve kendisine yardımı dokunacak insanları göremez.
Bunun temel sebebi, varoluşsal boşluk veya anlam boşluğudur. Varoluşsal boşluk, hayatının tüm hedeflerini kaybetmiş ve varlığının anlamını göremeyen bir kişinin yaşadığı bir iç boşluk durumudur. Frankl buna “bir uçurumda yaşamak” diyor. Kişi, çoğu zaman bu boşluğu maddi mallarla doldurmaya çalışır. Ancak bu konudaki her denemesi daha ziyade kaygı oluşturur ve zaman kaybettirir.
Andrew Newberg ve Mark Robert Waldman “Kelimeler Beyninizi Değiştirebilir” adlı kitabında herhangi etkili bir konuşma için 12 strateji geliştirmiştir. İşte bu önemli stratejilerden bir demet: Yavaş bir ses, endişeli bir kişi üzerinde sakinleştirici etkiye sahiptir. Yüksek ve hızlı bir ses ise heyecan, öfke ve korku uyandırır.
Ne söylediğin, nerde ve kime söylediğinden daha önemlidir.
Kişisel ve iş ilişkilerinde başarılı olabilmenin yolu 3’e 1 oranından geçiyor. Washington Üniversitesi psikoloji profesörlerinden John Gottman’ın liderlik ettiği bir araştırmaya göre, olumlu-olumsuz ifadelerin, düşüncelerin ve davranışların oranı çok önemli.
Değişikliğin eksik olduğu yerlerde, can sıkıntısı vardır. “Can sıkıntısı, acının seyreltilmiş halidir.” diyor yazar Ernst Jünger. Can sıkıntısından kurtulmak için çoğu zaman dedikodu yaparız, televizyon izleriz, modayı takip ederiz… Önemli olan yeni şeyler öğrenmek ve yaşamaktır. Beynin en önemli görevlerinden biri, yenilikleri hazmetmektir. “Değişiklik mutlu eder.” bir Roma atasözüdür. İnsan yeni olanı aramak üzere programlanmıştır.
Bir insandan hoşlanmadığınızda yanından ayrılabilirsiniz. Bir topluluk hoşunuza gitmiyorsa o topluluktan uzaklaşabilirsiniz. Hoşunuza gitmeyen ortamlarda bulunmak zorunda değilsiniz.
Küçük düşürüldüğümüzde, meydan okunduğumuzda, kızdırıldığımızda, aşağılandığımızda, aldatıldığımızda, önemsenmediğimizde, incindiğimizde kendimizi kötü hissederiz. O zaman öfkelenir ve intikam almaya çalışırız. Pek çok kişi intikamdan vazgeçmek için eğitim almadığından sonuç çok kötü olur.
Olumlu bir düşüncenin, olumsuz düşünceden yüz kat daha güçlü olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Olumlu düşünmenin ve zihnimize hâkim olmanın yollarından biri, zihnimizi huzura kavuşturmaktır.
İşte okurken, yazarken, ders verirken ve hayatımı sürdürürken alışkanlık haline getirdiğim temel ilkelerden bazıları. Bu ilkeler benim dünya görüşümün temelini oluşturuyor ve hayatımı kolaylaştırıyor.
Saygı kelimesini çok seviyorum. Saygı, önce kendimizle başlıyor. Kendimize saygı duymuyorsak, başkasına veya başka şeylere de duymayız.
Acaba başkalarında uyandırdığınız duygular sizin istediğiniz duygular mı? Daima eleştirel davranıyorsanız insanların ruh halini nasıl etkilersiniz?
İnsanlarla, uyum, anlayış, uzlaşma içinde ilişki nasıl kurabiliriz? Hangi insana kendimizi yakın hissederiz? İnsanlara yakışır şekilde, dostça bir ilişki kurmak çok mu zor?
İşte okurken, yazarken, ders verirken ve hayatımı sürdürürken alışkanlık haline getirdiğim temel ilkelerden bazıları. Bu ilkeler benim dünya görüşümün temelini oluşturuyor ve hayatımı kolaylaştırıyor.
Saygı kelimesini çok seviyorum. Saygı, önce kendimizle başlıyor. Kendimize saygı duymuyorsak, başkasına veya başka şeylere de duymayız.
Acaba başkalarında uyandırdığınız duygular sizin istediğiniz duygular mı? Daima eleştirel davranıyorsanız insanların ruh halini nasıl etkilersiniz?
İnsanlarla, uyum, anlayış, uzlaşma içinde ilişki nasıl kurabiliriz? Hangi insana kendimizi yakın hissederiz? İnsanlara yakışır şekilde, dostça bir ilişki kurmak çok mu zor?
• Kendimizle ve çevresine ilgili farkındalığımızın artması, • Olaylara ve insanlara daha geniş bir perspektiften bakabilmemiz, • Daha az az yargılıyor olmamız,
Konu başlığı ile ilgili, Goethe’nin, İbn-i Haldun’un ve David Servan- Schreiber'in şu sözlerinin yorumunu siz çok değerli dostlarıma bırakıyorum.
Şüphesiz vardır. Bazı insanlar, hiçbir şeyden şikâyet etmezler, her zaman tatminkâr ve her şeyin iyi tarafını görürler, Yakınlarının başlarına bir hastalık veya bir bela geldiği zaman onları teselli ederler. Bilgelik onların mizaçlarına kazınmış gibidir. Bu kişiler bilgeliği doğuştan içlerinde taşırlar. Yaşadıkları hayatı düşünür ve düşündüklerini yaşarlar.