Kadim dostum Taha Akyol basınımızın en kaliteli ve seçkin sayılı kalemlerinden biri olmasının yanı sıra, düşünen, araştıran, mütefekkir kimliğiyle farklı düşüncedekilerin bile görüşlerine saygı duyduğu, yazdıklarını ilgiyle okuduğu değerli bir münevverimizdir; yazılarını kaçırmadan okurum. Her biri ciddi bir emek ve araştırma mahsulü olan kaynak eser niteliğindeki kitapları günümüz şartlarında daha da öne çıkıyor; hukuk ve yargı sorunlarının, adil ve tarafsızca yargılamanın, hâkim teminatının, tarafsızlığının yoğun şekilde tartışılırken, Taha Akyol’un eserlerinde verdiği örnekler özel birer anlam kazanıyor.
İBB son iki dönemdeki yöneticileriyle, başta Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, ilçe belediye başkanlarının tamamına yakınıyla birlikte organize yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla yargılanıyor. Hukukun temel ilkelerinden en önemlilerinden biri “masumiyet/suçsuzluk” karinesidir.
Birkaç gün önce Türk Devletler Teşkilatı’nın liderler toplantısının Budapeşte’de toplanacağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantıya katılıp konuşma yapacağı, daha sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mevkidaşlarıyla yoğun temaslar sürdüreceği duyuruldu. Ama bu haberin devamını öğrenemedik. Anlaşılan medya bu haberi önemli saymamış, PKK’nın feshi sonrası izleyeceği muhtemel yol haritasıyla ilgili rivayetleri başa almayı tercih etmişti.
PKK evvela 5-Mayıs tarihlerinde Öcalan’ın isteği doğrultusunda kongresinin toplandığının açıkladı; bir gün sonra fesih ve silah bırakma kararlarının alındığı, gerekenlerin yapılacağı ilan edildi. Ancak hayli uzun olan metin bir veda mesajı olmaktan ziyade, örgütün kuruluş amacını, eylem yönteminin doğruluğunu ve haklılığını savunan bir örgüt manifestosu niteliği taşıyor.
Türk Ocakları’nın 113 yıllık tarihi düz bir çizgi halinde seyretmez, 17 yıl kapalı kalmasının yanı sıra bir çeşit fetret durgunluğu yaşadığı da oldu. Değerli tarihçimiz Prof. Yusuf Sarınay’ın hâlâ başucu kitabı konumundaki Türk milliyetçiliği ve Türk Ocakları üzerine hazırladığı doktora tezinde 1931 yılına kadarki ilk dönem ayrıntılı olarak anlatılır. Gerçi bu döneme ilişkin başka eserler de yazıldı; ama onlar olmasalardı bile sayın Sarınay’ın eserinde hiç boşluk bırakmadan dönem etraflı şekilde anlatılıyor.
Deprem uzmanı bilim insanları günlerdir 23 Nisan öğle saatlerinde Silivri-Kumburgaz fay hattı üzerinde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremi ve artçı sarsıntılarını konuşup tartışıyorlar; fakat herkesin en çok merak ettiği husus, daha büyük ve yıkıcı bir deprem ihtimali üzerinde ortak bir görüş ortaya konulamadı.
Özbekistan ve Kazakistan’dan sonra Türkmenistan da Mart ayında Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıyarak büyükelçi atadı. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Türkmenistan Orta Asya bölgesinde İsviçre gibi tarafsız bir devlet olmak istiyordu; bunu dış politikasının temel stratejisi olarak 33 yıldır uyguladı. Türk Devletler Teşkilatı’na bu gerekçeyle katılmayarak Macaristan ve KKTC gibi “Gözlemci Üye“ olmayı tercih etti.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali, yüzden fazla mesai arkadaşı ve bazı ilçe belediye başkanları hakkında geniş bir takibat başlatılması, tutuklanması, mal varlığına el konulması siyasi tarihimizde, demokrasimizde her zaman dönüm noktası olarak anılacak olağanüstü bir uygulamadır; bunun çeşitli yönleriyle, toplum üzerindeki psikolojik etkileriyle ayrıntılı şekilde planlandığı anlaşılıyor.
Mart ayının başında Suriye’de eş-Şara Hükûmetiyle Nusayriler (Aleviler) ve Kürtler arasında art arda ülkedeki siyasi ve toplumsal dengeleri etkileyecek nitelikte önemli gelişmeler yaşandı. Ahmet eş-Şara’nın pozisyonu güçlendi.
Abdullah Öcalan’ın PKK’nın silah bırakmasını ve kendisini feshetmesini isteyen açıklaması doğal olarak farklı yorumlara ve tepkilere yol açtı. Açıklamanın örgütün bileşenleri Kandil, Irak, Suriye ve Avrupa’daki yapılanmalar tarafından nasıl karşılanacağı merak ediliyordu. İlk olarak Kandil’den beklenen mesaj geldi.
Prof. Ayşe Filiz Yavuz’un gezi, hatıra, araştırma gibi değişik konularda yazdıklarını ve hikâye kitaplarını haz duyarak okumuştuk. Geçen ay yayımlanan “Az Gittim-Uz Gittim“ isimli gezi kitabını da aynı duygularla okuyunca hakkında bir tanıtma yazısı yazmayı düşünmüştüm.
ABD halkının başkan olmasını tercih ettiği Trump görevi devralır almaz dış politikada saldırgan kişiliğini, popülist nobran zihniyetini ve psikolojik yapısını yansıtan adımlar atmaya başladı. İsteğini yapmayan ülkelere iktisadi ve ticari alanlarda sert yaptırımlar uyguluyor, gümrük vergisi oranlarını silah olarak kullanıyor. Kolombiya'ya geri adım attırdı. Danimarka’dan Kanada’ya Panama’dan Meksika’ya, Çin ve Rusya’ya kadar çok sayıda ülke onun nazarında egemenlik haklarıyla bağdaşmayan taleplerinin şaşkınlığı içerisinde bekleşiyor.
22 Ocak 2025 tarihli KARAR Gazetesi’nin başlığı Türkiye’deki hukuk ortamını yoruma gerek kalmadan veciz şekilde özetliyor: “YARGI SİYASETİ GÖZALTINA ALDI". Başka bir gazete Asal Araştırma Kuruluşunun geçen haftaki araştırmasının sonucunu açıklıyor: “Türkiye ‘de insanların yüzde 71’i yargıya güvenmiyor". Önceki günlerde de defalarca Türkiye’nin hukuka saygınlık sıralamasında her yıl giderek gerilediği, halen bazı üçüncü sınıf ülkelerle birlikte son sıralarda olduğu yazıldı.
İsrail ile Hamas arasındaki Ateşkes Anlaşmasının yürürlüğe girmesine dakikalar kala yaşanan kriz kısa sürdü ve ateşkes birkaç saatlik gecikmeyle nihayet başladı. Yeni bir kriz daha yaşanır mı, Netanyahu kıl payı çoğunlukla sürebilen iktidarının devamı amacıyla savaşı tekrar başlatır mı bilemeyiz. Ancak anlaşmaya destek veren ABD’nin ve uluslararası toplumun isteğine aykırı bir tercih yapma ihtimali görünmüyor.
Her şeyin fiyatının yarışırcasına arttığı günümüz şartlarında kitap basmak, dergi çıkarmak çok zorlaştı. İnsanlar geçinemiyorlar, maaşlar, gelirler yetersiz kaldığından masraflar azaltılmaya çalışılırken ilk kısılanlardan biri kitap-dergi alımları oldu. Bu durum doğal olarak yayınevlerini olumsuz etkiliyor, bazıları faaliyetlerine ara vermek zorunda kalıyorlar.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim tarihindeki grup toplantısında terör örgütü PKK’nın kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısı günlerdir konuşulup tartılıyor. Bahçeli: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’nde DEM Partisi grup toplantısında konuşsun; terörün bittiğini örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanılmasıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının da önü de ardına kadar açılsın” demişti.
Geçen hafta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “Ailenin Güçlendirilmesi ve Dinamik Nüfus Yapısı“ konulu toplantıda yaptığı açıklama çok az sayıda gazetede kısa bir haber olarak yer aldı; kimse üzerinde durmadı. Aynı günlerde Türkiye’den dışarıya beyin göçüne ilişkin habere de basınımız ilgisiz kaldı.
Suriye’de yarım yüzyıl kadar önce Hafız Esad’ın kurduğu, 24 yıldır oğlu Beşar Esad’ın başında bulunduğu oligarşik BAAS/Nusayri diktatörlüğünün on günde yıkılıp tarihin çöplüğüne atılacağını kimse önceden tahmin edemedi. Ebu Muhammed Colani adını kullanan Ahmed Hüseyin El Şara’nın liderliğini yaptığı HTŞ çatısı altında bir araya gelen muhalif güçlerin, 27 Kasım’da başlattıkları askeri operasyon yıldırım hızıyla gelişti, 7 Aralık’ta Şam’ın alınmasıyla amacına ulaştı.
Suriye’de Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) başında olduğu Baas rejimi karşıtı grupların ve Türkiye’nin desteklediği Suriye Millî Ordusu’nun (SMO) 27 Kasım’da İdlib’den Halep’e doğru başlattığı operasyon zamanlama açısından çok doğru tercihti.
6 Kasım’da Bişkek’te yapılan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Zirvesi’nde Türk dünyasının geleceğini etkileyecek çok önemli bir karar alındı: “Türk Dünyası Şartı” kabul edildi.