“Artık yürümeyi öğrendim. Fakat hala düşmekten korkuyorum. Ellerimi bırakma baba!” “Kalbi sevgi dolu, sevecen, cömert, kibar, kucağı sıcak, anlayışlı, şefkatli. Bu vasıfların tümünü taşıyan tek erkek… Ben ona baba diye sesleniyorum ...”
Kadim dostum Taha Akyol basınımızın en kaliteli ve seçkin sayılı kalemlerinden biri olmasının yanı sıra, düşünen, araştıran, mütefekkir kimliğiyle farklı düşüncedekilerin bile görüşlerine saygı duyduğu, yazdıklarını ilgiyle okuduğu değerli bir münevverimizdir; yazılarını kaçırmadan okurum. Her biri ciddi bir emek ve araştırma mahsulü olan kaynak eser niteliğindeki kitapları günümüz şartlarında daha da öne çıkıyor; hukuk ve yargı sorunlarının, adil ve tarafsızca yargılamanın, hâkim teminatının, tarafsızlığının yoğun şekilde tartışılırken, Taha Akyol’un eserlerinde verdiği örnekler özel birer anlam kazanıyor.
Atatürk’ün söylediklerini şuurlu Türk gençleri Azerbaycan’la sınırlı kalsa da hakkıyla yaptı. Azerbaycanlı ses sanatkârı Zeynep Hanlarova müziğe âşina olanların büyük yıldızıydı. Râşid Beybutov, konser vermek için Ankara’ya geldiğinde gençler, etrafında sımsıcak bir sevgi halkası oluşturmuştu.
Prof. Dr. Ahad Andican devam ediyor:
Prof. Dr. Ahmet Kanlıdere editörlüğünde hazırlanan 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 356 sayfalık eserde; Doktora öğrencisi Aybüke Tabak’ın Prof. Dr. Yavuz Akpınar ile; Doç. Dr. Murat Özkan’ın Prof. Dr. Mehmet Alpargu ile; Yüksek lisans öğrencisi Hâlide Baykal’ın Prof. Dr. Ahad Andican ile; Doktora öğrencisi Enes Aydın’ın Prof. Dr. Tuncer Baykara ile; Doktora öğrencisi Ayberk Sinan Özel’in Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu ile; Yüksek lisans öğrencisi Seher Yiğit’in Prof. Dr. Ali Merthan Dündar ile; Yüksek lisans öğrencisi Sima Nur Göger’in Prof. Dr. Güljanat Kurmangalieva Ercilasun ile; ?’ın Doç. Dr. Yunus Emre Gürbüz ile; Yüksek lisans öğrencisi Alihan Büyükçolak’ın Prof. Dr. Osman Karatay ile; Yüksek lisans öğrencisi Zeynep Yâsinoğlu’nun Prof. Dr. Hakan Kırımlı ile; Doktora öğrencisi Betül Aydın Karga’nın Prof. Dr. Timur Kocaoğlu ile; Yüksek lisans öğrencisi Muhammed Emin Ata’nın Prof. Dr. Yücel Öztürk ile; Doktora öğrencisi Batın Durmaz’ın Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ile; Yüksek lisans öğrencisi Parvin İbrahimova Ağardan’ın Prof. Dr. Mehmet Tezcan ile; Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Akarslan’ın Okan Yeşilot ile; Doç. Dr. Hikmet Demirci’nin Prof. Dr. Abdulkadir Yuvalı ile gerçekleştirdiği 16 röportaj yer alıyor.
Türkçede "-mak / -mek" ekinin zirve noktası: etkimek, tepkimek.
Sizi gidi, sizi!.. Ne çocuklarmışsınız be!.. Biraz yaramaz, biraz haylaz hattâ biraz haşarı, biraz muzip, bâzen suskun bâzen de hazırcevap…damga hazır: Zamâne çocuğu!..
Değerli okuyucularımın Kurban Bayramını tebrik ediyor, nice bayramlara sevdikleri ve sevenleriyle birlikte ve saadetlerle erişmesini niyaz ediyorum.
İBB son iki dönemdeki yöneticileriyle, başta Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, ilçe belediye başkanlarının tamamına yakınıyla birlikte organize yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla yargılanıyor. Hukukun temel ilkelerinden en önemlilerinden biri “masumiyet/suçsuzluk” karinesidir.
Can bula cananını , bayram o bayram ola, Kul bula sultanını bayram o bayram ola.
Hasan Bey, annesi ve kardeşleriyle Bafra’ya yerleştikten sonra aklından hiç çıkaramadığı, çıkaramayacağına inandığı Hâlina’sını görmek için Almanların desteğindeki Bulgarların işgali altında bulunan Yunanistan’a gitmeyi kararlaştırır. Kitabın bu kısmı âdetâ bir casusluk romanıdır. Ölüm; sayfalar, satırlar arasında kol gezmektedir. Kendisine yardımcı olacak kadroyu oluşturur ve yola çıkar. Dostlar seferber olmuş Asan’ı korumaktadır. Askeriyedeki gece yürüyüşü gibi Bulgar işgali altındaki Yunanistan’ın balta girmemiş ormanlarını gecenin karanlığında nefes almadan aşmışlardır.
Anlatma ihtiyacının hikmetle bezeli olması ise insanlaştırma ürünüdür. Hangi alana ait olursa olsun hikmete yakınlaşma anlatmayı değerli kılar.
‘ Ağlama Asan Ağlama ’ çok farklı bir roman. Konusu, romandaki hâdiselerde adı geçen insanlar, mekânlar… Her şeyi ile farklı. Bir sevda romanı… Çileli insanların, zaman içerisinde birbirine düşman hâline getirilmiş, birbirine topraktan bağlı, aynı havayı teneffüs eden ve fakat ayrı milletlerden, ayrı inançtan insanların… bir arada ve dostça yaşamayı hayat felsefesi olarak benimsemiş insanların romanı.
Hocamız, öncelikle anlatmak, anlamak, anlaşmak kelimelerinin kökenini vererek yazıya başlıyor. An-ladığını başkalarına an-latmak ve an-laşmak kelimeleri Türkçe ANG (nazal/damak n’si) kökünden üretilen kelimelerdir diye tespit ediyor. Yazının düşünsel seyrini hocamızın şu cümleleriyle takip edelim:
Türkçeye Fransız kalan TDK, İngilizce ve Fransızca kelimeleri Türkçe kelimelerden daha dikkatli yazıyor. İngilizce ve Fransızca kelimelerin aksan işâretinden tutun, çift yazılan harflerine kadar her şeyi için titizlik gösteriyor.
Kader Hoca’mızın titiz ve dikkatli çabaları ile okuyucuya ulaşan bu kitapta yüzden fazla kavramın tanımı ve açıklaması var. Diğer kitaplarında da çok geçen anlatma ihtiyacı kavramı Sadık Hoca’mızın anahtar kavramlarındandır. O bunu öncelikle insan olmanın sonra da toplumla ilişki kurmanın önde gelen aracı sayıyor. Sadık Hoca’nın anlatma ihtiyacı kavramına yüklediği üçüncü işlev ise edebiyat eserlerini var etmesidir. Başta Sadık Tural ve Kader Eş Hoca olmak üzere siz değerli hocalarıma teşekkür ederim. Şimdi konuşmalarını yapmak üzere sözü Felsefe öğretmeni Kader Hoca’ya bırakıyorum.
Çiğdem Cebeci : Sayın Hüseyin Hoca’mız, Sayın Sadık Hoca’mız, Sayın Pakize Hoca’mız, Sayın Mehmet Akif Hoca’mız, Sayın Ahmet Hoca’mız ve kıymetli hocalarımız belli aralıklarla yapılan Ankara Küllük toplantısına hoş geldiniz. Hepinizi şahsım adına saygı ile sevgi ile selâmlıyorum.
Vatan; ocak’tır, yuva’dır. Ocak veya yuva olmayınca âile’nin; ‘vatan’ olmayınca da ‘milletin birliği’ sağlanamaz.
Hapishaneler tıka basa dolu. Etraf, suçlu ve suç işleme potansiyelli çirkeflerle dolu. Siyasetin dili şiddet içeriyor. Vatandaş zıvanadan çıkmış, sataşmaya bahane arıyor. Haberleri izlemek yürek istiyor.
Dil sevgisi; vatan sevgisi, ana sevgisi gibidir. Sınırsızdır, her türlü fedakârlığı gerektirecek kadar engindir. Bundan dolayıdır ki Yahya Kemal Beyatlı şöyle söylemiştir: