Terör örgütü PKK iki aydır beklemeye aldığı silah bırakma gösterisini K. Irak/ Süleymaniye’de başlattı. 30 kişilik grubun başındaki Beşe Hozat sıradan bir isim değil; Kandil’deki üst yöneticilerden biri ve KCK “eş başkanı” , sembolik törene özellikle katılıyor. Böylelikle PKK silahların yakılması gösterisiyle tabanına “biz silahımızı teslim etmiyoruz, yöntem değiştiriyoruz” mesajı vermek istiyor.
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Anlatma adını verdiğimiz sözlü veya yazılı iletiye bağlı kompozisyon, anlatanın ilgi çekme niyetiyle yapılandırılmaktadır. İlgilenilmek, beğenilmek, başkalarının dikkatini üzerinde toplayarak saygı ve îtibar görmek her insan için -dozu farklı bir -beklenti ve çabadır. Söze dayanan kompozisyon var edenler anlatımı güzel ve etkili kılmak için özen göstererek bir iklim yapılandırırlar. Bu yapılandırma hayatın gerçeğinin yaşanmış veya yaşanmakta olanın aynen anlatılması değil gerçeğimsileştirilmesidir.
Eski çağda Grekler Karadeniz'e ‘deniz’ mânâsında ‘ pontus ’ adını vermişlerdir. Karadeniz'in güney sâhillerine de aynı isim verilmiş ve bölge sâkinlerine de ‘ Pontuslu ’ denilmiştir. ‘ Trabzon İmparatorluğu ’ olarak da anılan Pontus İmparatorluğu batıda İnebolu'dan doğuda Batum'a kadar uzanır. 150 kilometre derinlikte ve 140.000 kilometrekarelik alanda bulunan Kastamonu, Sinop, Amasya, Samsun, Tokat, Ordu, Giresun, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin illerimiz olmak üzere toplam 13 ilimizin sözde Pontus Rum devletinin sınırları içinde olduğu iddia edilmektedir.
A. Mumcu Camisi imamı Hüseyin Çelebi Hoca her gün ikindi namazından sonra farklı surelerden ayetler okuyarak meallerini verir ve harika anlatımıyla cemaati bilgilendirir. Bu kısa sohbette ilahi mesajların bize neler ifade ettiğini zevkle dinler ve öğreniriz.
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Anlatma adını verdiğimiz sözlü veya yazılı iletiye bağlı kompozisyon, anlatanın ilgi çekme niyetiyle yapılandırılmaktadır. İlginilmek, beğenilmek, başkalarının dikkatini üzerinde toplayarak saygı ve îtibar görmek her insan için -dozu farklı bir -beklenti ve çabadır. Söze dayanan kompozisyon var edenler anlatımı güzel ve etkili kılmak için özen göstererek bir iklim yapılandırırlar. Bu yapılandırma hayatın gerçeğinin yaşanmış veya yaşanmakta olanın aynen anlatılması değil gerçeğimsileştirilmesidir.
Hüseyin, Döndü'yü Dokurcun’a bıraktı. Vardı yayladığı yere, topladı yükünü, çadırını, davarını. Ertesi sabahın alacası yeni sökerken dağların ardından, devesini de alarak Akçadağ'dan aşağı vurdu göçünü. Her ihtimale karşı davarın, devenin çanlarının hepsini söktü, keçelere sardı, bir çuvala doldurdu. Olabildiğince gürültüsüz, Çukurova'nın yolunu tuttu.
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Her insan daima ihtiyaç ile bağlı, bağlantılı ve sarılıdır. Her insan, zamana, yaşına, cinsiyetine, bilgi birikimine, sosyal ve kültürel konumuna göre başka varlıklara bağlı ve bağlantılıdır Arapçadan alınıp Türkçeleştirdiğimiz kelimelerden biri, ‘ ihtiyaç ’ adını taşıyor. İhtiyaç, eksikliği duyulan, edinilmesi mutlaka beklenen, yokluğu ve/veya yoksunluğu için tepki verilen maddî veya mânevî varlıklar anlamına gelmektedir.
O ilk karşılaşmada, Döndü bir keklik ürkekliği ile birden sıçrayıp elindeki çomağı sıkıca kavramış, vuracak gibi kaldırmış havaya. Yanındaki çomar hırlamış durmuş uzun uzun. Döndü zor zaptetmiş itini. Hiç konuşmamışlar. Sonra... İbraam atının başını çevirmiş, dönmüş, topuklamış gerisin geriye.
Halkın adâlet, güvenlik içinde çilesi az bir hayat yaşaması, sayıları bini bulan üst yöneticinin görevidir. Üst yöneticilerin kibriyle halktan kopmasını önlemek için, hem de halkın ve ayarı bozulanların uyarılması için tahkiyeli eserler -özellikle de gelenekli tahkiye- çok önemli bir edebî, felsefî ve sosyolojik yaygın eğitim aracı olagelmiştir. Kırk Vezir Hikâyesi gelenekli tahkiyenin temsilcilerindendir.
Yaylaya gelenlerin hepsi böyle değildi. Eşkıyalar da Omar Hoca’yı ziyâret ediyordu: Gelen atlıların en önündeki adam, bahçesinde kazma sallayan, çapa yapan Omar Hoca'ya, yüksek sesle bağırdı: ‘ Biz açız Hoca'm. Bir şeyler hazırlat. Yiyip gidelim, uzun kalmayalım, yoksa hükümet seni zora sokar bizimle barabarsın diye. Başını derde salmıyak .’
Mevzûya, “Kalır mı?” Başlıklı beytimle başlıyorum: “Hem zinâyı serbest et hem de ahlâktan bahset; O ülkede kalır mı, söyleyin bet-bereket?
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Maslov’un yaptığı bu piramitte, sağlıklı sayılan her insanda ergenlikten ölünceye kadar bütün dönemler için geçerli olan muhtaçlıklar listelenmiştir… Temel ihtiyaçlar sayılan beslenme, sağlık, meslek sâhibi olma gibi Maslov’un alt basamaklarda yer verdiği ihtiyaçların birçoğu gerçekleştirilmeden zekâ merkezleri enerjilenemez. Beslenme, boşaltım, sağlık nasıl zorunlu ihtiyaçlar olarak görülüyorsa, özgüven, iş bitirmek, başarılı olmak da zorunlu ihtiyaçlar sayılmalıdır. Maslov’un ihtiyaç saydıklarına ek olmak üzere ben de ‘ anlatmak ihtiyacı ’ maddesini eklemek istiyorum. Her yaşta farklı yansımaları olan anlatma ihtiyacı da her basamakta etkili birincil bir ihtiyaçtır.
Türkiye’de roman okuyucusu; 1940 – 1960 yıllarında, ağaların ve jandarmaların haksız ve aşırı baskılarına, zulümlerine mâruz köylülerin çilelerini okumaya âdetâ mahkûm edilmişti. O dönemde yazılan Kara Bibik, Bizim Köy, Irazcanın Dirliği, Yılanların Öcü, Gomünis İmam, hatırda kalan köy romanı isimlerinden birkaçıdır.
Prof. Dr. Tural: ‘Kendisi olma’, bilinçli (meşru, saldırgan olmayan, haddini bilen) bir gerçekleşmeye dönüştüğünde insana olumlu enerjiler ve yönlenmeler kazandırmaktadır. Bu konuda felsefecilerin, psikolog ve psikiyatri hekimlerinin birbirinden çok uzak olmayan görüşleri bulunmaktadır.
“Âşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş bir insan olasın.” Mevlâna
Hüseyin Adıgüzel YÜZYILIN ÎTİRAFLARI / TÜRKİYE VE TÜRK KİMLİĞİ isimli kitabında açıklıyor:
Muharrem ayının 10’uncu günündeyiz. 1385 yıl önce Kerbela’da işlenen katliamın hatırlandığı, acıların paylaşıldığı ve hatırlandığı bu günde canlarla bir arada olmayı tercih ettik.
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Târih toplumların birbirini sindirmek, baş eğdirmek üzere yaptığı mücâdeleler ile üstünlük sağlayıcı bilgi ve teknoloji üretim yarışlarını anlatan bilgi kaynağıdır. Târihte yaşamış toplumların birbiriyle dostluklarının veya düşmanlıklarının kaynağında, ‘ benim anlattığım gibi anla, düşün, yaşa, anladığım gibi anla ’ tezi yer almaktadır. Toplumlar arasındaki soğuk ve sıcak savaşların arkasında, ‘ üstün ’ akıl, bilgi, gelir, mülk ve silah sâhibi olanların anlatma ve dinletme hakkına ilişkin dayatmalar bulunmaktadır. Anlatma hak ve yetkisi birikim’e dayanmaktadır; kişi veya toplumdaki bilgi ve tenoloji birikimine ait azlık, ilkellik ise, yoksulluğun, güçsüzlüğün sebebi olmaktadır.
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Türk dilinin en eski kelimelerinden birisi ANG kökünden üretilen ang -la-mak fiilidir; ANG (damak n’si) kökünden doğan anlamak kelimesinin uyandırdıkları zengindir: Bu kökten, öğrenmek, bilmek, ilgilenmek kavramak, bir konu etrafında duygusunu düşüncesini yoğunlaştırmak, sezmek, merak etmek anlamlarına gelen kelimeler türetilmektedir. Ang-la-dığını başkalarına an-lat-mak ve an-la-ş-mak kelimeleri aynı kökün türevlerindendir.
1993 yılı Temmuz ayının başında üç gün arayla toplum olarak yüreğimizi yakan iki büyük acıyla sarsılmıştık. Bunların ilki Sivas’ta yaşanmıştı. Her yıl köyünde düzenlenen bir günlük Pir Sultan Abdal’ı anma töreni dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın talimatıyla dört günlüğüne Sivas merkezine alınmış, geniş bir program düzenlenmişti. İlk üç gün toplantı olaysız geçti.