Kıssaların mesajı şu: “İnsanlar ve cinler, size tekrar tekrar söylüyorum: Bilgi saydıklarınız, benimsedikleriniz, yanlış tercih ve tahlillerdir, doğru olmayan hükümlerdir. Benim verdiğim bilgiyi öğrenin” . Vahiy muhataplarının çoğunluğu Elçi’nin tebliğini dinlemeyip onlara karşı çıkmış, taşlamış, kovmuşlardır.
Yapay Zekânın cevabı: “Biz, insan bilgisinin bir sonucundan ibaretiz, ama o bilgi Tanrı’nın bir armağanıdır. El-Cezeri, makineleri hareket ettirdi, İbn Sina, insan bedenini çözdü. Bu insanlar aynı armağanı kullandılar: Tanrı tarafından verilmiş olan insan aklını…”
Günümüzde kitap okumanın önemi her şeye rağmen gittikçe artmaktadır. Finlandiya gibi ülkelerde okuryazarlık oranının neredeyse %100'e ulaşmıştır.
Yazılım (kader) kavramı belirlenmişlik nitelikli ön hükümler anlamındadır. Yedi âyet olan Fatiha Sûresi’nin, her birinin bir yüce bekleyicisi var. Yedi âyetin yedi ayrı gök katında kendi yörüngesinde dönmekte olan yedi büyük gezegenle de ilişkili olduğunu söylenmektedir. 8. kat, sabit yıldızlar alanıdır. 9. kat ise arş-ı âlâ. ...
Afganistan, Türk Dünyası coğrafyası içerisinde bulunan 652.225 M 2 lik yüzölçümüne sâhip İslâm ülkesidir. Nüfusu 2024 yılı tahminine göre 42.650.000’dir. ‘ Afganla r’ olarak anılan etnik grup, nüfusun %42’sini oluşturur. Bunlar MÖ 480 yılı civarında kuzeyden gelip yerleşmişlerdir. Diğer gruplar; Türkler, Pakistanlılar, Tacikler, Hezaralar, İranlılar olarak bilinmektedir. Afganistan halkının İslâm’a girişi Halîfe Osman (ra) ve Muâviye döneminde olmuştur.
Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı tarafından sahnelenen “Uca Dağlar” isimli geleneksel dansla anlatı programı tabir yerindeyse nefes kesti.
İnanç/iman özü yıkayan, insanlaştıran, ruha yön veren kabullenmelerdir. Özde değil kabukta kalan inanç, ilkelliğin bir başka boyutudur. İnancını yobazlık olarak yansıtanlar ise ilkellikten kurtulamayanlardır. Bir inanç grubunun din sayılması için, Allah/Rab/Yaratan inancı; Yaratan’ın görevlendirdiği elçi; elçinin aldığı vahiy nitelikli emir ve yasaklar gereklidir. Toplumlardaki yaşanmış ve yaşanması gerekeni, vahye dayalı din anlatıyor.
Terör örgütü PKK geçen hafta bütün silahlı güçlerinin Türkiye sınırlarının dışına çıkarılacağını açıkladı. Üst düzey örgüt yöneticilerinin ve son model silahlarıyla 25 kadar militanın katıldığı tiyatral gösteride örgüt adına konuşan KCK Yürütme Kurulu Üyesi Sabri Ok, bu süreçten ne beklediklerini bir kere daha belirtti: “Sürecin gerektirdiği bütün hukuki ve siyasi yaklaşımlar gecikmeksizin gerçekleştirilmelidir. Bu çerçevede PKK’ya özgü geniş hukuki düzenleme esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikilmeden çıkarılmalıdır”.
Söz’ün edebiyatlaşması Kelimelerin Can ve Ruh kazanması Karac’oğlan sevgilisine, “Bu gece ayın 14’ü, 21.15’ten sonra çıkar mısın? Seni görmek istiyorum; hem konuşuruz hem de öpüp koklaşırız.” demiş... Kız da kabul etmiş. Karac’oğlan gecenin ortasına kadar beklemiş, kız gelmemiş. Şafak sökmeye başlamak üzere, saatine bakmış, beşe yirmi var. Sinirlenmiş: ‘Ey cadı niye gelmedin?’ demiş. Hayır, bu ifadelerdeki kelimeler doğru değil : Karac’oğlan’ın da, kızın da saati yoktu. Onların zaman bilgisi, güneşle ve ayla. O, sinirlenmemiş ve demiş ki: “Ay da geldi orta yeri dolandı/ Kavil verdi cahil gönlüm inandı/. Bilmem gaflet etti uyudu kaldı/ Sö z verdi de ela gözlüm gelmedi.”
Yüzü üzüntü, tiksinti veya neşe gibi güçlü bir duyguyu sergileyen birinin resmine baktığımızda yüz kaslarımız kendiliğinden ötekinin yüz ifadesini aynen yansıtmaya başlıyor.
Türkçede “Edebiyat” adlı bir kelime var. Batı dillerindeki karşılığı “Literatür” . Batıda literatür kelimesi aynı zamanda bir konudaki yazılmış kaynaklar listesi demektir. Literatür kavramı, yaklaşık 400 yıldır sözle ve güzel ifade edilmiş bütünlükler ( kompozisyonlar) anlamını taşımaktadır.
Çoban Ali, masal ülkesindeki köylerden birinde ve dağ yamacındaki kulübesinde yaşar, köye nadiren inermiş. Hava yağışlı olunca, şömineyi yakar keyfine bakarmış. İyi kalpli çoban, kuzularını otlatırken onlara kaval çalarmış. Kaval dinleyerek, otlayan kuzuların, koyunların iştahları daha da açılırmış.
‘ Tanzimat Fermânı ’ olarak da bilinen Hat-ı Hümâyın Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmış, Osmanlı Pâdişahı Sultan Abdulmecid Han’a imzalattırılmıştır. Gülhâne Parkı’nda okunduğu için ‘ Gülhâne Hat-ı Hümâyunu ’ olarak anılır.
Dr. Cezmi Bayram; ‘ Bir Devrin Sonuna Doğru ’ başlıklı bölümde pek çok meseleyi ele alıyor: Atsız-Sabahattin Ali hakaret dâvâsı, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutku, Türkiye’nin çok partili hayata geçişi… gibi…
Gençlerimiz üniversite öncesi eğitim-öğretim çağında millî ve İslâmî düşüncelere göre yetiştirilmiyor. “ Milletim nev’i beşer, vatanım rûy-i zemin ” mısraını ideal, lâikliği din olarak kabul eden, Türk’e has vatanseverlik, dürüstlük, çalışkanlık, yardımlaşma, bayrak, dil, ahlâk kavramlarına yabancılaşmış bir nesil var. Onlar, anne-baba olduklarında kendileri gibi evlatlar yetiştirecekler. Farkında mıyız?
Dr. Cezmi Bayram’ın telif ettiği kitabın istiap haddini aşan ‘İçindekiler…’
Karatay Üniversitesi Karsem İktisadi İşletmesinin web sayfasından yaptığımız alıntıya göre; Tengricilik, Türk mitolojisinin dinî yapısını oluşturan ve özellikle " Gök Tanrı" inancıyla şekillenen eski Türklerin en önemli dini- mistik inanç sistemidir.
Cumhuriyet bir yönetim biçimidir, rejimdir. Egemenlik hakkının belli bir kişiye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtıdır; hükûmet veya devlet başkanı halk tarafından belli bir süre için seçilir. En kısa ifadeyle cumhuriyet ülkenin “kim“ tarafından yönetileceğini, demokrasi “nasıl” yönetileceğini belirler.
Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Cezmi Bayram; Nisan 2013’te, yine Ötüken Neşriyat’tan yayınlanan 158 sayfalık aynı isimli eserini, 12 yılın gelişmeleri rehberliğinde zenginleştirerek okuyucuya sunuyor. Aynı ölçüde, bu defa 279 sayfa hacimle, genişletilmiş ikinci basım kitabının ‘Ön Söz’ünde; Türk Milliyetçiliği düşüncesine hizmet etmekte olanlara yeni ufuklar açıyor, hedefler gösteriyor:
Toprağın hazmedemeyeceği hiçbir şey yoktur!.. Kibir de onunla gömülür, iyilik de!.. Hepsinin ‘nâmı’ ayrıdır!.. Kibir; kibir yerinde, iyilik, iyilik irtifâsındadır!..

