Seyfettin KARAMIZRAK

Öğretmeni Hafife Almayın

Kırk yıl eğitim öğretimin içinde bulundum. Özel okul, dershane, kurs ve benzeri kurum açan şahısların büyük çoğunluğunun, eğitimci olmadığını, hatta birçoğunun yeterince eğitimlerinin de olmadığını gördüm.

Öğretmenlerin, özel öğretim kurumu açmamalarının, ya da açamamalarının nedenini araştırmak lazım. Ben kurum açabilecek maddi kaynak bulamadıklarına yorumluyorum. Başka nedenleri de olabilir.

Bu konuyu neden gündeme taşıdım dersiniz? Şimdilerde, “ikinci el otomobil satışlarının yeni usul ve esaslara bağlanacağı” hususları gündemde.

Konu ile ilgili olarak, TV programlarına çıkan bir yetkili, düzenlemeler hakkında bilgi verirken, güya en uygun örneği keşfetmiş gibi, sektörün vahametini anlatmak adına; “öğretmenler bile ikinci el otomobil satıyor” talihsiz örneği ile öğretmenleri hor görmüş ve aşağılamıştır.

Öğretmeni rencide eden, buna benzer söylemler, yıllar itibarı ile yetkili ağızlardan hep söylene geldi. Devletin saygı göstermediği bir mesleğe, kimse itibar yüklemez elbette ki.

Hiç öğrenimi olmayan, meslek diploması bulunmayan bir çok kişi, müteahhit havasıyla, başından büyük ihalelere girerken, yukarıda örneğini verdiğimiz üzere, eğitimci olmadığı halde, özel okul, kurs açarken, emlakçı, fabrikatör olurken, öğretmenlere neden bu uğraşlar layık görülmez anlayamıyorum.

Yoksa yıllardır bilinçaltına kazılan, filmlere de konu olan “limon satma” işi mi öğretmenlere reva görülmektedir?

Öğretmenin adam etmeye çalıştığı, fakat kendi kabiliyetsizliğinden ötürü, adam olamadığı anlaşılan, bazı sonradan görmüşler, azıcık yetki, ya da para sahibi olduklarında, devasa laflar ederek, büyüklük ve bilgiçlik taslamaya çalışmaktadırlar.

Öğretmeni eleştirenlerin, en az öğretmen kadar bilgilerinin olması ve öğretmenlik mesleğinin inceliklerini bilmeleri gerekmez mi?

Öğretmen, yetiştiği ortam, öğrenim durumu ve sahip olduğu formasyon itibarı ile, bir çok mesleği ve işi elbette ki layıkıyla icra edebilir. Fakat öğretmen olmayan hiç kimse, öğretmenin görevini yapamaz.

Yıllardır hep tartışılan konuya ister istemez gelmekteyiz. Öğretmene verilen değer. Belki de bütün sorunların düğüm noktası bu cümledir.

Öğretmene ve eğitime, olması gereken değer verilebilseydi, belki de ülkemizin bu kadar karmaşık sorunları olmazdı.

Bu sorunlardan biri de, “ilkokullardaki el yazısı uygulaması” dır. Bu konuda program yazanlar, sınıf öğretmenlerini birkaç dakika dinlemiş ve dikkate almış olsaydılar, el yazısı zorunluluğu dayatmasını hiç müfredata koymazlardı.

Bu kadar zamandır öğrencilerimiz bu işkenceye tabi tutulmaz, veliler ıstırap çekmezdi.

Öğretmenin yetiştirdiği makam ve mevki sahipleri, siyasetçiler, kimin sayesinde adam olduklarını görmezden gelerek, yıllarca öğretmeni, eğitimi ötelediler.

Öğretmenin çalışmalarına, kuşku ile baktılar. Emeğini önemsemediler, maaşını fazla gördüler. Dinlenmeyi, tatil yapmayı ona yakıştıramadılar.

Sigorta temsilcilerinin beş yıldızlı sahil otellerinde ağırlandığı günümüzde, tatile gitmek isteyen öğretmenlere hala, sahillerdeki; elektriği, suyu WC. si olmayan okul derslikleri tavsiye edilmektedir.

Teknoloji, akılları donduracak değişmelere, yeniliklere imza atarken, “neden öğretmene, eğitime menfi bakışlar, hala yerinde saymaktadır” anlamakta güçlük çekmekteyim.

24 Kasımlarda, süslü laflarla öğretmenlik mesleğini göklere çıkarmak, öğretmenleri duygulandırmak, coşturmak yetmez.

Öğretmen, devlet başta olmak üzere, toplum tarafından kendilerine gereken ilgi, ihtimam, değer ve itibarın gösterilmesini arzu etmekte ve beklemektedir.

Eğer denirse ki, “bu itibarı öğretmenin kendisi vermelidir.” Ben de derim ki, devletin, kanunların vermediği, olmayan itibarı, öğretmen nasıl verecektir?

Artık öğretmenin, öğrenim, yetki, çalışma, mali, çocuk, dinlenme vb. özlük haklarını, çağın şartlarına göre layıkıyla yerine getirmek elzemdir.

Bu düzenlemelerle birlikte, yetkililer, etkililer ve toplum da; tavır tutum ve söylemleriyle hak ettikleri saygınlığı, itibarı kendilerine vermelidir.

Sözlerimi, konunun önemini vurgulayan iki veciz sözle tamamlıyorum:

Öğretmenler için kimseye sağlanmayan imkânları oluşturmak zorundayız. Bunu da bir an önce yapmalıyız; çünkü halk, her yönden yeterli bir eğitim görmezse, devlet, yeterince pişirilmemiş tuğlalardan örülen bir ev gibi çöküverir. Öğretmen, bir sanatçı gibi, işine büyük bir tutkuyla âşık olmalıdır. (Anton Çehov)

Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır. (Atatürk)

Sevgiyle kalın…