Yaşar RAVANOĞLU AKDAŞ

Yaşlanmak mı? O da ne?

Bana göre yaşlanmak biriken anı ve deneyimlerin ürünlerini toplamak gibi bir şey. Kendim için konuşmam gerekirse çocuklarımın büyüdüğünü görmek, torun torba sahibi olmak.

İlerleyen yaşla birlikte daha hassaslaştığımın, kırılganlaştığımın farkındayım. Belki biraz da huysuzlaşmış olabilirim. Ailemle görüşürken aklımın bir köşesinden "daha kaç kere görebileceğim" gibi garip düşünceler geçiyor. Garip diyorum çünkü her ne kadar ülkemizde 50 yaşını geçene “yakında yolcudur Abbas” gözüyle bakılsa da yurtdışında emeklilik yaşı daha 62-65 civarlarında. Yani ben daha taze emekli olurum o gözle bakarsak. Daha emekliliğin tadını çıkarmak lazım. Bardak muhabbeti malum…. dolu mu, boş mu, ağır mı, hafif mi? Benim bakış açım değişken. Kimi zaman yaşanmışlıkla gelen hediyelerim (tansiyon, vb.) ve Bay P. bardağı dopdolu ve ağır gösterirken, kimi zaman ikinci çocukluk yaşamanın (inanılmaz) hafifliğini yaşıyorum.

Nitekim yaş ilerliyor. Yapmak istediklerimizi yaşla gelen yapılabilirlik süzgecinden geçirerek karar vermemiz gerekiyor. “Ama benim ruhum genç.” diyenlere vücutlarına da bir kulak vermelerini öneririm. Bu eve kapanmak veya hayattan keyif alamamak demek değil. Her yaşanmışlık kendi içinde güzel. Elbette gençliğimizde fırsat bulamadığımız şeylere ancak sıra geldi. Fakat kabul etmek lazım ki bazılarının yapılabilirliği de yaş ile birlikte geçip, gitmiş olabilir.

Benim kendimle ilgili değerlendirmelerim bütün yaş alan kişilere genelleme olamıyor tabi ki. Malum benim bohça yamalı ve sürekli eklenen yamalarım var. Fakat bir de genel olarak bilinen belli yaşlarla gelen değişiklikler var. Kas yapımız zayıflıyor. Hareketlerimiz yavaşlıyor. Daha çabuk yoruluyoruz.  Öte yandan da ama bilgi birikimimizle bu zayıf noktalarımızı telafi edebiliyoruz. Bir sürü kompanse edebileceğimiz yeti edinmemizin meyvelerini topluyoruz yani.

Çocukluğuma dönüp düşündüğüm zaman hatırlarım 30-40 yaşındakiler torun torba sahibi olup, yaşlı büyükhanım olarak saygı görürlerdi.  Görünümlerinde de kendini bırakmışlık ve “ben artık yaşlandım yavrum” diyen giyim tarzı etkili olurdu. Geçen zamanla hanımlar okudular iş, meslek, kariyer sahibi oldular. Modernleştiler, bilinçlendiler. Yaşlanmaktan değil, yaşlı görünmekten korkar oldular. Bu da kaporta iyi, organlar formunda değil durumu yaratarak bazen genç bazen yaşlı sanılmalara yol açtı. Ruhsal durum kararsız kaldı. Yaşla gelen değişimi sindiremeyenler depresyona girdi.

Sonuç olarak nasıl yaşlanmalı soruma şöyle bir formül düşündüm; Hobilerimizden vazgeçmeden gücümüz nispetinde zevk almaya devam etmeliyiz. Mesela; gençken bahçede çalışmaktan toprakla uğraşmaktan zevk alıyorsak, aynı zevki balkon saksılarıyla uğraşırken ya da evimizdeki salonumuzdaki saksı çiçekleriyle uğraşarak da alabiliriz. Keyif aldığımız şey önemli işin boyutları değil. Senelerce düzenli spor yaptıysan ama artık eskisi gibi yapamıyorsan "benden geçti" demek yerine ne yapabildiğine ve ne kadarını yapabildiğine göre değiştirebilirsin. Yemek yapmayı seviyorsan yardım alarak yine yapabilirsin. Bunlar işe yaradığın hissini ve hayata bağlanmanı sağlıyor bence. Mesela ben seneler sonra çocuklarımın isteği üzerine eskiden çok sevdikleri pastayı yaptım. O kadar sevindiler ki, hem onlar mutlu oldu hem ben. Ayrıca bulmaca çözdüğümü de belirtmeliyim. İnsan yaşlanınca zamanın kıymetini daha iyi anlıyor.

Zaman zaman ben de depresyona giriyorum. Terapistim ve bana yarattığı uğraşlar sayesinde tekrar çıkabiliyorum. İyi ve güzel bir yaşlılık dönemi yaşadığımı düşünüyorum. Teknolojiyle aram iyi sayılır. Sıkıştığım zaman da genelde bir yardım gönüllüsü bulabiliyorum. Sağolsun gençlerim… Teknolojik aletler (büyük oyuncakları) hayatıma rahatlık, hoşluk ve renk katıyorlar. Ayrıca hayatıma güzellikler katan bana değişik pencereler açıp, değişik deneyimler yaşatan harika bir terapistim var. 

Açıkçası ben “Bu son fasıldır ey ömrüm; Nasıl geçersen geç” yerine “ikinci bahar yaşıyor ömrüm “ demeyi tercih ediyorum.