Yaşar RAVANOĞLU AKDAŞ

Deli

Meslektaş olan Ömer Baba ve Câhide Anne birkaç sene arayla emekli olunca yıllardır hayalini kurdukları şeyi yapmaya karar verdiler. Hayâl ettikleri şey İstanbul’un karmaşâsından kaçmaktı. Onlar güzel anlaşan birbirlerine saygı ve sevgiyle davranan tatlı bir çiftti. Etrafları ile ilgili sorunlara pratik çözümler bulurlardı. Bu yüzden sevilir ve sayılırlardı. Yakın çevrelerindekilerde onlara Ömer Baba Câhide Anne derlerdi.

İstanbul’daki evlerini satıp çok sevdikleri Kuşadası’nda mütevazı bahçesi olan bir ev satın aldılar. Kısa ortama alışıp eş dost edindiler. Oğulları ve kızlarıyla sık sık görüşüyorlardı. Zamanda   Câhide  Anne   kendi kendine "sağolasın  teknoloji " dedi. Senin sayende çocuklarımızla hem konuşup hem görüşüyoruz. Sonra

--- Bey, bey diye seslendi. Sonra devam etti. 

---- Zeynep yarın çocukları gönderiyor. Gözümüz aydın! Ömer Baba da

--- Aferin kızıma ne kadar çok özlemiştik değil mi Cahide?

--- Ben onları havaalanından alırım. Sen de bir alışveriş listesi hazırla dedi.

-----Listeye gerek yok...Çocuklar barbun severler. Limana gider alırsın, üstüne

bir de şekerpare yaptım mı tamamdır diyen Cahide Anne sözünü tamamladı. Sardığı yaprak sarmalarını düzgünce tencereye yerleştirdi. Hemen bir liste yaparak Ömer Babanın eline tutuşturdu. Bin bir emekle yaptığı bahçesini gururla dolaştı.

Çiçeklerini sebzelerini gözleriyle sevdi keyif aldı mutlu oldu. 

Ömer Baba evden çıktıktan sonra alışverişini bitirdi. Elindeki torbalarını tanıdığı

bir esnafın dükkânına bıraktı.

Limanın yolunu tuttu. Bir taraftan da torunlarıyla geçireceği zamanın heyecanı sarmıştı bile... Balıkçıları Ahmet Reisten barbunları alan Ömer Baba ikram edilen çayı geri çevirmedi.   Sohbet ederlerken gözü gözleriyle ufku tarayan, saçı sakalı birbirine karışmış yüzü güneş yanığı birisine takıldı.   Yavaşça balıkçıya,

-- Bu kim ? diye sordu  ?    

Balıkçı, 

--- Boş ver  zararsız bir meczup ben tanıyorum. Adını bile hatırlamıyor. Adı sorulduğu zaman adım "Deli" diye cevap veriyor. Buranın yerli ailelerinden birinin oğludur. Bu haline bakmayın. Üniversite mezunu kültürlü düzgün bir adamdır.

Üniversitede okurken liseli bir kıza sevdalanmış, ilk aşkı olan bu sevda öylesi ne bir sevdaymış ki yakmış, kavurmuş meczup etmiş. Birbirlerine çok aşıklarmış. Bir kere yolları ayrılmış delikanlı aramış bulmuş sevgilisini...

Harçlığından biriktirerek aldığı gümüş yüzüğü takmış. Bu durumu nişanlanma olarak kabul etmişler.

Üniversiteyi derece ile bitiren delikanlı askere gitmiş. İzinli geldiğinde ne kızı ne de ailesini bulamamış. İlk aşkına olan inancıyla mühürlendiğini söylediği kalbiyle kırk altı yıl adeta bir ömür beklemiş yaşayıp yaşamadığını bilmeden...

Bu beklentiye kendini o kadar çok kaptırmış ki; hâlâ da bekliyor. Her gün gelip gemilere bakıyor. Balıkçıyla vedalaşan Ömer Baba duyduklarından çok etkilenmişti. Deli diye bahsedilen adamın yanına gitti. Yakından baktı. İçi sızladı. Gözleri doldu. Onlarda gençliklerinde az aşk acısı çekmemişlerdi.

Kendi kendine,

--- Oğlum oğlum yazık etmişsin kendine! Beklediğin gelmemiş. Ya artık yaşamıyor ya da beklediğini bilmiyor. Deli.

--- Gelecek dedi. Gelecek bana söz verdi.

Ömer Baba, Oğlum aşk nedir? Dedi. 

Deli döndü, durdu, baktı, baktı sonra dudaklarından şu sözler döküldü.

--- Ben deliyim. Ben deliyim. Ben niye deliyim?

 Anlaşılan,

Deli yaşadıkça bekleyecekti.