Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Molla Kaabız Duruşması

1526 yılının sonları… Orta Anadolu’nun ayaklanmalarla karıştığı günler… Kanun yapıp o kanunlara uyulmasını titizlikle takip eden, bu yüzden Kanunî diye anılan Kanunî Sultan Süleyman ne yazık ki bu titizliğine rağmen bazı devlet memurlarının halka zulüm yapmasına ve haksızlıkla muamele etmesine mani olamamıştı. Zaten isyan ve ayaklanmaların kaynağı da bu muameleler karşısında halkın sabrının taşmasıydı. Makbûl ve maktûl sıfatlarıyla tarihe geçen Vezir-i azam İbrahim Paşa 30 Nisan 1527 de bu isyanları bastırmak için İstanbul’dan Anadolu’ya geçmişti. Ayaklanmaların pek çoğunda ise İran’daki, kurucusu Şah İsmâil olan Şii Türk devletinin parmağı olduğu da delilleriyle meydana çıkmıştı. Evet… Allah rahmet eylesin çok değerli tarihçi, Eşim Ergun Göze’nin çok yakın dostu Yılmaz Öztuna’nın “Bunların hiçbirisi… Şah İsmail’in yaptığına benzemez. Şah İsmail’in Türk milletinin mukadderatına yaptığı kötülük Rus’un Türk’e yaptıklarıyla mukayese edilebilir. Netice bakımından o derece vahim olmuştur.” Diye hep dikkat çektiği Şah İsmail… Türk’ün Türk’e düşmanlığında başrolü oynayan Şah İsmail… 

İşte İbrahim Paşa bu bâdireleri atlatıp, Orta Anadolu’da sükûnu temin edip İstanbul’a ayak bastığında gene İran kokan bir başka mesele ile karşılaşacaktı. İranlı bir mollanın halkı kışkırtmayı hedefleyen yıkıcı propagandası ile… Kaabız adındaki bu molla Kur’an’ı ve hadisleri tahrif ederek Hz. İsa’nın Hz. Muhammed’den daha üstün olduğu fikrini alenen, ısrarcı bir tutumla ilân etmekteydi.  Hem de aylarca süren bir devamlılıkla…

Divân-ı Hümayun ise ilmiye sınıfından gelen şikâyetlere rağmen “Ortada elle tutulur bir suç olmadığı, meselenin bir fikir dâvâsı olmaktan ileriye gitmediği” gerekçesiyle salâhiyetsizlik kararı vermişti. Molla Kaabız bu hükümden sonra işi daha da ileriye götürüp halkın zihnini karıştıracak davranışlarla çok aşırıya gitmeye başlamıştı. Şii İran’da ise sünnilere feci işkenceler yapılıyordu. 

2 Kasım 1527 günü Divân-ı Hümâyun yâni bakanlar kurulu Molla’yı ne yapmak istediğini açıklasın diye dâvet etmiş, Kanunî Sultan Süleyman dahi hiç âdet olmadığı hâlde Divan salonuna bakan kafesli pencereden toplantıyı dinlemeye gelmişti. Molla suç işlemediğini, fikrî planda kalarak inandığını savunduğunu söylemişti. Rumeli kazaskeri Fener-i zâde Muhyiddin ve Anadolu kazaskeri Kaadiri Çelebiler “Katline hükmettik” demelerine rağmen vezirler ve Divân’ın başkanı olan Vezir-i azam İbrahim Paşa, Mollanın ileri sürdüğü fikirlere fikrî planda cevap verilmediği iddiasını ileri sürerek idam hükmüne red kararı vermişlerdi. Bunu Kanuni’nin İbrahim Paşa’yı çağırması “Bir mülhid Divânımıza gelir, hezeyana cür’et kılar ve mülzem olmaz, çıkar gider. Buna bais nedir?” diye sorgulaması takip etmişti. İbrahim Paşa’nın cevabı bilhassa o devir için çok dikkat çekiciydi. “Nece edelim? Kazaskerlerimiz mesail-i şer’iye’ye â’lim değiller ki, mel’unu ilzam ve iskât edeler.” Koca Kanunî Vezir-i azamın bu cevabı karşısında hiç ses çıkarmamış, onun bu fikrine hiç itiraz etmemişti. Değerli tarihçimiz Yılmaz Öztuna’nın bu konu ili ilgili sözleri çok mühimdir:

“Bu durum, çok ilgiye değer, Çünkü bu gün bile Kaabızın’kine benzer bir iddianın bir Müslüman ülkesini nasıl karıştırabileceği düşünülebilir. Ortada bir suç, bir cürüm, bir ayaklanma olmaksızın, devletin takip ettiği bir siyâsetin temellerini sarsacak derecede muzır bir iddianın bir fikir meselesi sayıldığı hususu da XVI. Asır Türkiyesi’nde, sonraki devirlerde düşünülemeyecek derece bir fikir hürriyeti bulunduğunu açık bir şekilde ortaya koyar.”  Değerli tarihçimiz rahmetli Yılmaz Öztuna bu olaya temas ederken “ XVI. asır Türkiye’sinde, sonraki devirlerde düşünülmeyecek derecede bir fikir hürriyetinin bulunduğunu ortaya koyar. Nitekim devlet adamlarını, hatta padişahı ağır dille tenkid ve hicveden şairlerin- Nef’i hariç- hiçbir cezaya uğratılmadıklarını çok ileri gidenlerin birkaç yıl İstanbul’dan sürüldüklerini hatırlamak lâzımdır” diye de ilâve etmiştir.

Netice de Divan- ı Hümâyun’un yâni Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar ise o devir için anlaşılması çok güç bir hoş görü ile serbest bırakılan  Molla Kaabız’ın mahkûm edilebilmesi için ileri sürdüğü fikirlerin gene bir fikirle selâhiyetli bir bilgin tarafından çürütülmesi lâzımdı. Açıkçası Molla Kaabız’ın karşısına bir büyük âlimin ve bilginin çıkarılması icap ediyordu. Divan son fasıl olarak zamanın büyük bilgini, ilmiye sınıfının başı Kemal Paşazâde Ahmed Şemseddin Efendi’yi bu vazifeye lâyık görerek Divana dâvet etmişti.

Molla Kaabız 3 Kasım’da tekrar Divan huzuruna çıkmış ve Kemal Paşazâde ile uzun ve çetin ilmî bir tartışmaya girişmişti. İstanbul kadısı Sâdettin Çelebi de huzurda idi.  Kemal Paşazâde Hz. İsa’nın üstünlüğü üzerindeki bütün iddialarını teker teker çürütmüş, Molla bunların hiçbirine cevap verememişti. Kendisine iddiasından vazgeçmesi hâlinde affedileceği söylenmesine rağmen söylediklerinden de vazgeçmemişti.  Karar idamdı.  Değerli tarihçimiz rahmetli Yılmaz Öztuna’nın yazdığı gibi molla cezasız bırakılsaydı “Geniş ölçüde bir mesele çıkaracağı ve içtimai huzuru bozacağı muhakkaktı.”  Orta Anadolu’daki isyan daha yeni bastırılmıştı.     

Namuslu ve seviyeli solculardan Metin Erksan da Ergun Göze ile yaptığı bir sohbet esnasında bu Molla Kasım duruşmasına temas etmiş, fikirlerini bu satırlarla ifâde etmişti:

“Ferdi şuurları tarih şuuru tayin eder. Geçenlerde bir arkadaş geldi, Şehir tiyatroları kendisine ‘Duruşmaları yaz’ demiş. Vazife ile eser nasıl yazılır onu da anlamam ya… Sıraladı… Sokrat,  Dreyfüs,  Danton vs… Türk’le  alâkalı hiçbir şey  yok.  Dayanamadım “Kaabız’ı da unutma” dedim.  Güldü (KABIZ) sandı.  Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i küçümsediği için İranlı Molla Kaabız’ı ölüme mahkûm edenlere Kanunî’nin ‘Aksini ispat ettiniz mi?’ diye sorduğunu ve aksi ispat edilmeden hükmü tasdik etmediğini anlattım… Tabii bizim arkadaş yine farkında değil. Dedim ki ‘Arkadaş bak, Sultan Süleyman’a kanun çaldığı için Kanunî denmedi. Niye Fatih’e değil de ona Kanunî dendi? Ve unutma bir imparatorluk fasarya üzerine kurulamaz... Hatta  ufacık bir devlet bile,,, diyerek…

          

                 EVET… UFACIK BİR DEVLET BİLE…