“Sonsuz seçeneğe sınırlı kavramlarla baktığımız için zorlanıyoruz” diyor kaos ve karmaşıklık konusunda çalışan Todd R. La Porte. Bence çok da doğru söylüyor. Mevcut bilgimizle açıklayıp çözüm bulamadığımız şey bizi korkutuyor. Sürüngen beynimiz devreye giriyor, savaş ya da kaç tepkisi ile sınırlanıyoruz.
Neredeyse iki yıldır günümüz insanlarını en çok meşgul eden konu Covid-19 büyük salgınıdır. Kasım 2021 tarihindeki yazımda bu virüse etkili bir ilacın çok yakında hastalara uygulanacağını ve bu sayede 2022’nin birinci çeyreği sonuna doğru bitebileceğini yazmıştım.
Ömer Hayyam’ın dediği gibi bu dünyaya kendi isteğimizle gelmiş değiliz. Rengimizi, bedenimizi, cinsiyetimizi önceden sipariş etme şansımız olmadı. Ne doğarken, ne yaşarken, ne de ölürken çoğu şartlarda eşit olmadık.
Bucak lisesi orta kısmını 1973 yılında bitirdim. 6 kardeşimden ilkokul sonrası, ortaokula gidebilen tek bendim. Ablam ise hiç okul yüzü görmemişti.
Sosyal ihtiyaçlar ve sosyal güven hayatta kalmamız için gereklidir. Beyin bu güveni ödüllendirir. Birine yaslandığımız, birine güvendiğimiz veya onun güvenini hissettiğimiz zaman oksitosin denilen bağlanma ve mutluluk hormonunu salgılarız. Ait olmak ve güven hissi oksitosinle ilgilidir.
Korona Vebası ve Hastanelerimizin Önemi! İki yıldır tüm dünya korona vebası ve kovit virüsü ile mücadele ediyor. Tam anlamı İle üçüncü dünya savaşı her gün birçok insanımız ölüyor. Hastane odaları ve evlerde korona vebası ile mücadele eden insanlarımız var.
1820-1821 Mora İsyanı sırasında İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikhânesinin Baş Papazı Gregorius’un Osmanlı Devleti aleyhinde çalıştığı tespit edilince, Patrik Efendi, Sadrazam Benderli Ali Paşa’nın teklifi ve Sultan İkinci Mahmud Han’ın fermanı ile tevkif edilir. Yapılan muhakeme sonunda suçlu bulunarak Patrikhâne’nin orta kapısı önünde asılarak idam edilir. İdamdan sonra Yunanistan’ın emri üzerine gizli olarak toplanan Patrikhâne yönetimi, aynı yerde Türklerden üst düzey bir devlet adamının asılacağı güne kadar söz konusu kapının kapalı tutulmasını kararlaştırır. 1823’ten günümüze kadar 198 yıldır kapı betonlanmış şekliyle kapalıdır.
Hayat, biz insanlara Allah’ın armağan etmiş olduğu büyük bir değerdir. Hiç düşündünüz mü? Bu değerli süreci yaşarken biz hayata ne verdik? Hayat bize ne verdi? Ama bundan da önemlisi doğup büyüdüğümüz, hayatımızı geçirdiğimiz vatan topraklarımıza, canım ülkemize biz neler verdik?
İster üst düzey yönetici, ister bir çalışan, ister anne ya da baba, ister öğrenci, ister emekli olalım hepimizin az çok özgüvenle bir imtihanı olduğunu düşünüyorum. Belirsizlik dönemleri kafamızı karıştırıyor ve özgüvenimizi test ediyor.
Dünyada insanlar olmadan tüketim, tüketim olmadan insanlar olmaz. Tüketimin hayatın karmaşıklaşmasında olduğu kadar, yalınlaştırılmasında da vazgeçilmez bir yeri vardır. Tüketim yüklendiği işlevlerle, bütün alanlarıyla hayatı, hem kolaylaştırır hem zorlaştırır. Her toplumun kendine özgü, bir tüketim ve bir yaşama kültürü vardır. Kutsal kaynaklardan beslenen kültürlerde, insanlar yaşamak için tüketirler. Ölüm sonrasına inanmayan seküler kültürlerde, insanlar tüketmek için yaşarlar.
Kafalarını kuma gömen ve her olumsuzluğu dış güçlere, daha doğrusu, dış güçlerin Cumhurbaşkanı karşıtlığına bağlayanların, bu gün gelinen noktadaki işlevleridir “kölelik sendromu…”
Yağ çok değerli bir besin kaynağıdır, çok çeşitleri vardır. Tereyağı, zeytinyağı, fındık yağı, çiçek yağı, margarin yağları v.s. Bu yağları üreten ve satanlara da yağcı denir. Hatta bu sebeple soyadı yağcı olan vatandaşlarımız vardır. Bunlar alın teri ile üretime katkıda bulundukları için saygı duyulan insanlardır.
Yazıma başlarken tüm öğretmenlerimin “öğretmenler günü” nü yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimizin gön dolayısı ile kavuştuğu imkânları, müjdeleri, iyileştirmeleri konuşmak ne kadar güzel olurdu aslında.
İddia: Dileyen “ kelime ” der, dileyen de “ sözcük ” der. Her iki kesim de birbirini bunun için kınayamaz. İddia: Dileyen “ kelime ” der, dileyen de “ sözcük ” der. Her iki kesim de birbirini bunun için kınayamaz.
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm... "Tabii" dedim... "Hadi sarıl bana..." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
Bugün Erzurum Atatürk Anadolu Lisesi’nde yeni oluşturulan kütüphanenin açılışındaydık. Açılışa ETÜ Rektörü Prof. Dr. Bülent Çakmak, Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, gazeteci - yazar Mehmet Şener ile birlikte katıldık.
Ben her şeyin zıttı ile anlaşabileceğine ve başımıza gelen şeyin zıttına baktığımızda fırsatları görebileceğinize inanırım.
12 Eylül 1980 darbesi olmuş ve Türk milliyetçileri tutuklanmış cezaevlerinde işkencelere tabi tutulmuşlardı. Sistem intikamını ülkücülerden almıştı. O tarihte hangi zihniyettir bilinmez, bölücülerle Türk milliyetçilerini aynı kefeye koymuştu. İhtilalin esas gayesi, sistemin intikamını almak için vatanını seven gerekirse uğrunda ölebilmeyi göze alan Türk gençlerini yıldırmak ve sisteme uyan yeni bir gençlik, diskotek gençliği, ABD hayranı gençlik yetiştirmekti.
24 Kasım, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Aziz Atatürk’ün, Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul buyurdukları günün 93. Yıldönümüdür. 24 Kasım, 1981 Atatürk’ün 100. Doğum Yılı'nda Öğretmenler Günü olarak kabul edilmiştir. Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği görevini kabul ettiği gün olan 24 Kasım, 1981 Atatürk Yılı'nda Öğretmenler Günü olarak ilan edildi. 24 Kasım, öğretmenlerin onur günüdür.
Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamızda ve cehaletle savaşımızda ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyan öğretmenlerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz temellerini bilgiyle atan, cephe gerisinin fedakâr kahramanlarıdır.