Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Namaz Kılanı Sevmek

Ç…./…./1960 “Bulunmuş Defterden CUMA DÜŞÜNCELERİ” sh. 26, 27 Ergun Göze

 

DOĞDUĞUM kasabanın soğukları meşhurdur. Karı da fırtınası da. Yine öyle soğuk günleri yaşıyoruz. Kış günlerinde insanlar birbirlerine daha yakın ve sokulgan oluyorlar. Evler bile birbirine dayanmış, sığınmış gibiler. Aklıma eski kışlar geldi, çocukluğumun kışları… Kar üstünde yalınayak dilenen ihtiyar kadınlar. Sâdece ekmek isterlerdi. Ve kuru ekmeklere bile teşekkür ederlerdi. Yollar buzdan aynaya dönerdi. Bu buzdan aynalar üzerindeki çıplak ayaklar yürürken sanki ciğerime basardı. Çocuk mantığımla bu acıyı, bu hali izah edemez, üzüntümü içime iterdim.

Ama kış günlerinin safâları da vardı. Isınmak ihtiyacı insanları yaklaştırırdı ve ben kışı severdim. Sokaktaki elektrik lâmbasının ışığında  elenen kar tanelerini seyreder, yürürdüm. Kukuletamın ağız kısmı buz tutardı. Böyle bir kış gecesi  “Büyük Hala” bize misafir gelmişti. Büyük Hala, yaşlı bir akraba hanımdı. Babam onu çok severdi. “Yiğit kadın” derdi. “Öksüzlerinin üstüne kol kanat gerdi, aşkolsun” derdi. Onun eve gelişi bayram sevinci doğururdu. Babam ona takılmayı ve biraz da kızdırıp biberli konuşturmayı   çok severdi. Böyle bir sohbetten sonra  Büyük Hala geç kaldım dedi, tutturdu. Beni ona baston tayin ettiler. Eli omuzumda, yağan karın altında, Büyük Hala’nın ayağına uyarak şehrin öbür ucundaki evine geldik. Yolda beni sıkmamak için tatlı şeyler söylemeye çalışıyordu. Eve girdik, temizlik kokusu genzimi doldurdu. Büyük Hala hemence bastonunu bırakıp sobayı yaktı ki küçük misafiri üşümesin. Sonra yatağı serdi. Zaten yorulmuşum, hemence yatağa girdim ama buz gib çarşaflar titretti beni ve uykumu kaçırdı. Bu eski evde elektrik yoktu. Belki Büyük Hala şeytan icâdı diye almak istemiyordu. Bisiklete bile “Cin arabası” diyordu. Hoş o günlerde, bisiklete başkaları da “velospit” diyordu ya. Bu iki katlı eski yapılı, eski köşeli ve lâmbalarla aydınlanan, odun sobasıyla ısınan ev ruhumu sarmıştı. Yorganın temizliği, çatırdayan sobanın tavana vuran yalazları, kendini hissettirmeye başlayan ılıklık ve evet, Büyük Hala’nın namaz kılışı… Beni yatırdıktan sonra Büyük Hala okuya üfleye abdest almış namaz kılmaya durmuştu.

Eğilip kalktıkça ağzından çıkan âyetler fısıltılaştıkça odanın içi sükûnetle doluyordu sanki. Ve bu katmerli sükûnet içinde o zaman bir ses ortaya çıktı. Duvardaki saatin tik takları… Bu eski zaman saatinin tik takları da sanki ruha esrarengiz bir şifa damlatıyordu. Ben bu namaz  bitmesin istiyordum. Bu tiktaklar kesilmesin, bu çatırtılar durmasın. Yabancı bir evde ilk gece hissedilen gariplik duygusu kalkmış, içimde daha derin fakat şifası yine kendi içinde olan bir başka gariplik çökmüştü. Bunları otuz sene sonra şimdi anlıyorum ancak. Duasını bitiren Büyük Hala’ya çocuk safiyetimle “Büyük Hala ne güzel namaz kılıyorsun” demişim. Yaşlı kadın gülerek şöyle cevap vermişti: “Namazdan çok namaz kılanı severdim  buyuruyor bir büyük veli… Seni sabah namazına kaldırırım”. Ve öylece uyuyorum. Sabahleyin namaza kalktım mı kalkmadım mı hatırlamıyorum ama o büyük velinin sözünü de galiba şimdi anlamaya başlıyorum.   Namaz kılmakta enâniyet ve riya olabilir, ama namaz kılanı sevmekte enâniyet olamaz.