Yaşam Kalitesi ve Bazı Mevzular

12 Mayıs 2020, Ramazanın 19 cu günü. İstanbul’da dünkü hava yaz günü havasıydı. Masamda iç ve dış mekânın hava sıcaklığını aynı anda ölçüp gösteren bir termometrem var. Akşam iftar saatinde hem oda sıcaklığı hem dış sıcaklık 25 °C gibiydi. Sahura kalkınca dış sıcaklığın ancak 20 °C civarına düştüğünü gördüm. Beykoz Çavuşbaşı’nda bahçede kalıyorum ve orman kenarındayım. Dolayısıyla neredeyse gece boyu kuş sesleri var. Dış hava sıcaklığı üşütmeyecek seviyede olduğu için yatak odamın penceresini açıp kuş cıvıltılarıyla uykuya dalayım dedim. Pencereyi açınca kuş cıvıltılarını bastıracak kadar köpek havlaması işittim. @mesutugur twitt hesabımı takip edenler görmüştür. Hemen aşağıdaki twitt dizisini oluşturdum:

Sabahın 4:00 ünde ormandaki kuş seslerini dinlemek için pencereyi açtım. Başıboş köpeklerin havlamaları güzel kuş seslerini bastırıyor. Türkiye evcil hayvan - sokak hayvanı karmaşasını çözmeli. Sokak hayvanı kavramı yok edilmeli, her evcil hayvanın zimmetli sahibi olmalı.

Sahipsiz evcil hayvan (kedi, köpek) kalmamalı. Hayvan edinmek isteyenlere hayvanın yaşam beklentisi boyunca ihtiyaçlarını (yeme, içme, barınma, sağlık, gezdirme vb.) karşılayacağına dair taahhütname imzalatılmalı. Hayvanı terk ettiği anda tüm bu bedeller sahibinden alınmalı.

Köpek sadık bir evcil hayvandır. Barınacağı, sevileceği, eğitileceği, besleneceği yani ihtiyaçlarının giderileceği bir sahibe ve mekâna ihtiyacı vardır. Bu kanun mevzuatıyla düzenlenmeli. Sürdüm çayıra Mevla’m kayıra olmaz. Başıboş, sahipsiz köpekler sağlık açısında da tehdittir.

2010 hac sezonunda Mekke Aziziye’deki Diyanetin hastanesine gittim. Başhekime çıktım çay söyledi. Çay gelmeden Sağlık Bakanı Recep Akdağ geliyor haberi geldi. Hurra 7ci kattan bakan beyi karşılamaya indik. Diyanetin küçük bir minibüsüyle geldi. Yanında bakanlığın 2 genel müdürü vardı. Daha o zamanlar Ankara’da danışman olmamışım. Türkiye’de bir türlü tedavi olarak kabul ettiremediğim vücut ısı manipülasyon sistemini bakan beye şimdi söylemeliyim, kendisini bu kadar yakından belki bir daha göremem diye aklımdan geçirdim. Kendisi başhekimle hastaneye girdi. 45 dakika kadar orada kaldı. Büyük ihtimal hastaları ziyaret etti. Ben aşağıda çıkmasını bekledim. Çıkınca, sayın bakanım size bir şey arz etmek istiyorum beni araca alır mısınız yoksa otelinize mi geleyim dedim. Araca gel dedi. Minibüs üç sıralı koltukluydu. En arka sıraya iki genel müdür, ortaya bakan bey ve ben, öne şoför ve bir kişi oturdu. Tanıştık, nereli olduğumu sordu. Ben konuyu arz ettim. Arkamızdaki Tedavi Hizmetleri Genel Müdürüne dönünce Mesut bey size uğrasın konuyu çalışın talimatı verdi. Başka bir şeyler daha söyleyecektim. Bakan beyin arkasında oturan genel müdür tamam sus işareti yaptı. Bende uydum. Aziziye’den Mina’ya gidiyorduk. Bakan bey sokakları seyredip, bakın burada hiç sokak hayvanı görünmüyor, biz bu sorunu çözemedik dedi. Genel müdürün biri, efendim o işe Tarım Bakanlığı bakıyor bizim konumuz olsa çözerdik dedi. Aradan 10 yıl geçmiş hala evcil hayvan – sokak hayvanı konusunda hükümet AB mevzuatına benzer bir kanun çıkaramamış. Ben de bu nedenle arada sırada bu konuda twitt atıyorum çünkü kavram kargaşası var. Beykoz ormanlarında hatta İstanbul’un merkez ilçelerinde binlerce kedi köpek sahipsiz şekilde sokaklarda yaşıyor. Bunlar hem toplum sağlığı için tehdit hem de fiziksel saldırı tehdidi. İki hafta önce sokak köpeklerinin saldırısı nedeniyle 6 yaşındaki küçük Davut’un öldüğü haberini şu bağlantıdan görebilirsiniz. https://haberglobal.com.tr/gundem/kopek-saldirisina-ugrayan-kucuk-davut-kurtarilamadi-42241  Dün Beylerbeyi’nde kaldırımda 2 köpek vardı. O kaldırımı kullanan 3 bayan yolun karşısındaki kaldırıma geçtiler. Çünkü köpeklerin nasıl davranacaklarını kestiremiyorlar. Köpek koklamaya kalksa zaten dar bir cadde kendini yola atacak belki bir araç tarafından ezilecek.

Mevcut durumda kendini hayvan sever yerine koyan bazı yurttaşlar sokakta yaşayan aslında evcil olan bu hayvanların beslenmesi için gıda alıp sokaklara koyuyorlar veya arabalarıyla orman kenarlarına gıda taşıyorlar. Bu arada 60 milyon dolarlık kedi ve köpek maması ithalatımız varmış. Ben bu davranışı yanlış ve sorumsuzca buluyorum. Kimse kendine böyle vazifeler çıkarmamalı, bu işin mevzuatı, kuralı olmalı.

Bu konuda hükümet acilen bir kanun çıkartmalı. Her evcil hayvan bir sahibe zimmetlenmeli. Sahip hayvanın barınma, beslenme, sağlık hizmetlerini (aşı, hastalık)  karşılamalı. Ayrıca belediyelere bu hayvanların kaydını tutmak için ve sokak temizlikleri için harç ödemeli. Bu parayla belediye bu işi yöneteceği bilgisayar alt yapısını personel maaşını ödediği gibi hayvan pisliği için parklara üzerinde poşet olan kutular koymalı. Haliyle köpeği gezdirmeye çıkan onun dışarıda tuvalet ihtiyacını gideriyor. Hayvan dışkıladığı zaman eline bu poşeti giyip dışkıyı poşete alıp ters çevirip kutuya atmalı. Bu İsviçre’de böyle. Bunu ben kendim bulmadım.  

Birçok ebeveyn çocuğu istedi diye pet shoptan hayvan alıyor. Çocuk bıkınca hayvanı sokağa terk ediyorlar. Bir köpeğin yaşam beklentisi belli 10-12 yıl. Bir aile kendisine zimmetli bir köpek edindiğinde bu köpeği sokağa bırakamayacağını bilmeli. Belediyelerin hayvan barınağına bıraktığında köpeğin kalan yaşam beklentisi için barınma, beslenme ve sağlık hizmetleri için barınağa para ödemeli. Çünkü onun istemediği köpeğinin bakılması için para harcanmakta. Bu para köpek sahibi olmayanların ve olmak istemeyenlerin vergisinden karşılanmamalı.

Twittleri atıp kafamı yastığa koyunca bu defa üstümüzden geçen uçağın gürültüsü geldi ve aşağıdaki twitt dizisini atma ihtiyacı hissettim:

COVİD 19 pandemi günlerinde fark ettim ki İstanbul’da yaşam kalitesini düşüren ciddi gürültü kirliliği var. Hem kara yolu hem hava trafiğinin azalmasına rağmen uğultusu hala hissediliyor. Bu aynı zamanda hava kirliliği emisyonu demek.

Alışınca normal gelse de gürültü ve kötü hava kalitesi ve gürültü yaşam kalitesini düşüren iki önemli parametre. Sürdürülebilirlilik açısından not düştüm.

Birkaç haftadır hafta sonları ve tatil günleri sokağa çıkma kısıtlaması uygulanıyor. Trafikteki araç sayısı azaldı. Araçlar çalışmadığı için fosil yakıt kaynaklı yakıt tüketimi azaldı. Dolayısıyla hava kirliliği azaldı. Konutlarda ısıtma ve sıcak su ihtiyacı için hala doğal gaz kullanılıyor. Her ne kadar doğal gaz temiz bir fosil yakıt olsa da emisyon çıkıyor. Buna rağmen İstanbul’dan Uludağ göründü diye haber çıktı. Demek ki önceden hava kirliliğinden Marmara denizinin en azından İstanbul karşısındaki Yalova, Çınarcık sahilini dahi göremiyorduk. Bu kanıksadığımız bir durum. Ama hava kalitesini daha doğrusu insan yaşam kalitesini önemseyen ülkelerde durum farklı. İsviçre parlamentosu önünde bir seyir terası var. Bu seyir terasına Alp Dağlarının bir resmini koymuşlar ve üzerine zirvelerin isimlerini yazmışlar. Seyir terasından bakınca bu zirveler çıplak gözle görülüyor. Bakılan noktadan zirveye olan uzaklık inanın Yenikapı sahili Uludağ zirvesi mesafesinden daha fazla.

Yaşam kalitesi ve sürdürülebilirlik sadece konutu, arabası olmak, eğitim almak, sağlık hizmeti almak ve bir işi olmanın çok ötesinde bir şeymiş. İdrak edenler için; temiz hava, gürültüsüz ve çok uzakların görüldüğü bir tabiat bile yaşam kalitesinin bir parçasıymış. 

Sevgi ve muhabbetlerimle,