Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Bir Başka Atatürk

        (Önemli bir iktibas)  

(BİRİNCİ BÖLÜM)

1933 yılının 29 Ekim gecesi… Türkiye’de, bilhassa Ankara ‘da vur patlasın çal oynasın…  On yıl içinde Ankara yenilenmiş. Oteller ve sefaretler dost ülkelerden gelen misâfirlerle dolu. … Atatürk kordiplomatiğe yemek veriyor. Ankara Palas misâfirleri ağırlamaya yetmemiş,  Ziraat Bankası’nın  girişindeki holde de bir balo var. Atatürk çok neşeli, Türk Ocağı’nın  salonunu doldurmuş olan yabancı ülke temsilcileri ile konuşuyor, şakalaşıyor,  kadeh  kaldırıyor. Geç saatlere doğru yabancı misâfirler müsaade isteyip çekiliyorlar. Atatürk’ün etrafında sâdece  Hâriciye vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras, İhsan Sabri Çağlayangil ve korumalar kalmış. Atatürk şöyle bir etrafına göz gezdirip o neşeli haliyle birden bire soruyor: “Bizimkiler nerde? Tevfik Rüştü Aras bu sözün ne deme k olduğunu anlıyor. Atatürk yakın arkadaşları olan Salih Bozok’u, Kılıç Ali’yi, Nuri Conker’i ve Recep Zühtü’yü  aramaktadır. Tevfik Rüştü hemen cevap veriyor “Gazi Hazretleri Ziraat Bankası salonundaki  balodalar.”  Gazi  “Hadi öyleyse, ne duruyoruz burada? Biz de oraya gidelim…” diyor.

Ziraat Bankası salonu öyle kalabalık ki  kalabalığı yarıp Gazi’nin, arkadaşlarına ulaşması imkânsız… Gazi çaresiz  Ziraat Bankası Genel  Müdürü’nün odasında misâfir ediliyor. Atatürk’ün oturduğu koltuğun tam karşısında bir resim var. Gazi  bu tabloya gözlerini dikmiş dikkatle bakıyor. Tabloda, elinde orak bir yaşlı kadın,  yanında buğday renkli saçları ile bir köylü kızı bir kucak başağı kolları ile sarmış gülümsüyor. Atatürk ısrarla resme bakıp yanındakilere soruyor:  “Nedir bu  resim?” Gazi hazretleri bu resim Ziraat Bankası’nı temsil ediyor. Banka çiftçiye kredi dağıtıyor da… Atatürk tenkid edici bir espri ile “Hadi canım sende !.. Ben şimdiye kadar, Ziraat Bankası’nın  iflas ettirdiği çiftçi çok gördüm ama ihya ettiğine rastlamadım.” Ve birden ayağa kalkıyor. Etrafındaki  kişilerin baloya gitmesine mâni olmak için hep  kalabalığı öne sürmelerine hiç aldırmadan  neşeli bir şekilde  cevap veriyor:

 “İyi ya , tamam!.. . Aradığımız da bu değil mi? Ne dediniz? Kalabalık dediniz… Kalabalık ne demek? Meclis demek… Benim vatandaşlarım orada Cumhuriyet’in Onuncu yılını kutlamakta… Elbette neşeli olacaklar, elbette içkili olacaklar… Onların bana soracakları vardır. Benim de onlara söyleyeceklerim var. Yürüyün gidiyoruz.” Atatürk’ün geldiğini gören kalabalık  yol açmaya çalışıyor. Buna rağmen kapının dışı ana baba günü… Ve müthiş bir alkış… Atatürk yanındakilere bakarak  “Bana bir iskemle getirin” diyor. Herkes şaşkın … Gazi âni bir hareketle iskemlenin üzerine çıkmıştır. Halk coşmuştur “Yaşa Cumhuriyetin babası” sesleri Ziraat Bankası’nın duvarlarında gümbür gümbür ötmektedir.  Atatürk iki elini kaldırarak,   “Teşekkür ederim … Teşekkür ederim… Şimdi beni dinleyin bakalım”  diyor.  Gürültü anında kesilmiş  caz susmuş, insanlar ve  kadehler de susmuştur. Atatürk konuşmaya başlamıştır: Neşenizi mutluluğunuzu paylaşmak için geldim. Bu büyük günde Devlet başkanınız olarak bana soracaklarınız vardır, benim de size söyleyecekleriniz olabilir. Fakat görüyorsunuz ki mümkün değil… Bu  meclisin verimli olabilmesi için ilkin aranızdan bir başkan seçmenizi teklif ediyorum. Herkes bir ağızdan “Adayımız sensin” diye bağırıyor. Gazi “Böyle olmaz” dedikten sonra  “Peki adaylık teklifini kabul ettim, oyunuza sunuyorum: Adaylığımı kabul edenler ellerini kaldırsın. Bütün eller havada … Peki, kabul etmeyenler? Sessizlik. “İttifakla kabul edilmiştir. Gösterdiğiniz güvene teşekkür ederim. Şimdi bana bir masa ve bir sandalye getirin” diyor. Gözlerini salondakilerin üzerinde gezdirirken soruyor “Bana soracak bir şeyi olan var mı?”  Bir beyaz el kalkıyor  havaya. Bu bir deniz yüzbaşısıdır. Gazi “Gel bakalım otur şuraya” diyor. Sandalyeyi işaret ederek…

SİZ 34 YAŞINDA BAŞKOMUTAN BEN 36 YAŞINDA YÜZBAŞI…”

Gazi Hazretleri! Siz 34 yaşında iken Anafartalar kumandanı idiniz. Emrinizde bir ordu vardı. 35 yaşında başınızda bir zafer tâcı taşıyordunuz. Ben bu gün 36 yaşındayım. Gördüğünüz gibi yüzbaşıyım. Benim değil bir filoya, bir gemiye kumandan olabilmem için daha yirmi yıl  beklemem lâzım. Yirmi yıl  sonra, yâni 56 yaşında benden  ne hizmet beklenebilir? Bütün enerjimi tüketmiş olacağım. Kazandığım kumanda mevkiinde kaç yıl kalabilirim? Siz cumhuriyeti büyük nutkunuzda  gençliğe emânet ettiniz. Ben bir Cumhuriyet genci bir yüzbaşıyım .  Emanetinizi  korumak  ve yaşatmak  istiyorum. Fakat bunu en iyi biçimde yapabilmekliğim için selâhiyetimin olması gerekmektedir. Bu sebeple sizden istirham ediyorum, ordu terfi bareminde yeni bir ayarlama yapılması için emir veriniz. Gençler iş başına geçsin. Sizin elde ettiğiniz hizmet fırsatlarını, sizin eserinizi koruyacak olan gençlik de elde etsin.

Yüzbaşı susmuştu. Salonda çıt çıkmıyordu. Atatürk’ün yüzü kırışmış, başı öne düşmüştü. Çatık kaşlarının altında  mavi ateşler gibi yanan gözlerini yüzbaşıya dikerek sordu

-Başka?

-Başka yok Paşam…

-Demek bu kadar…

-Evet Gazi Hazretleri…